Köle, Savaşçı, Kraliçe . Морган Райс

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Köle, Savaşçı, Kraliçe - Морган Райс страница 5

Köle, Savaşçı, Kraliçe  - Морган Райс Tahtlar ve Zafer

Скачать книгу

elleriyle onu tutup çekiştirmeye başlamışlardı.

      Birden duraksadılar ve Ceres rahatlayarak Rexus'un gelerek adamlardan birinin yüzüne vurup onu bayılttığını gördü.

      Ardından Nesos görünerek bir diğerini tuttu ve diziyle karnına indirerek adamı çamurlu kızıl zemine düşürdü.

      Dördüncü adam Ceres'e doğru atıldı atılmasına ancak Ceres hemen eğilip kendi etrafında döndü ve adamı arkadan tekmeleyerek sütuna kafa üstü uçmasını sağladı.

      Orada durup nefes nefese bu manzarayı izledi.

      Rexus Ceres'in omzuna elini koydu. "İyi misin?"

      Ceres'in kalbi hala deli gibi atıyordu fakat içinde, korkunun yerini gurura bıraktığını hissediyordu. İyi iş çıkarmıştı.

      Kafasını salladı ve Rexus kolunu omzuna doladıktan sonra ilerlemeye başladılar, Rexus'un dolgun dudaklarında bir gülümseme vardı.

      "Ne var?" diye sordu Ceres.

      "Olanları gördüğümde kılıcımı her birine saplamak istedim ancak sonra kendini nasıl savunduğunu gördüm. "Kafasını sallayıp kıkırdadı. "Bunu kesinlikle beklemiyorlardı."

      Yanaklarının kızardığını hissetti. Korkmadığını söyleyebilmek isterdi ama gerçekte korkmadan edememişti.

      "Gerildim," diye kabul etti.

      "Nasıl? Ciri, gerilir mi? Asla." Ceres'in alnını öptü ve Stadyuma doğru ilerlediler.

      Zemin seviyesinde hala boş olan bir kaç yer bulup oturdular, Ceres gün içinde yaşadıklarını geride bırakmak için hala geç olmadığına sevinip tezahürat eden kalabalığın heyecanına ortak olmak için kendinden geçmeye izin verdi.

      "Onları görüyor musun?"

      Ceres, Rexus'un işaret ettiği yere bakınca bir düzine kadar gencin localarında oturup gümüş kadehlerden şarap içtiklerini gördü. Hayatında hiç, bu kadar güzel kıyafetleri, tek bir masada bunca yemeği ve parıldayan bu kadar çok mücevheri bir arada görmemişti. Hiç birinin yanakları çökmüş değildi ya da mideleri sırtlarına yapışık durmuyordu.

      "Ne yapıyorlar?" diye sordu, bir tanesinin altın kase içerisinde para topladığını görünce.

      "Her biri bir savaşçı efendinin sahibi," dedi Rexus, "kimin kazanacağına dair iddiaya giriyorlar."

      Ceres dudak büktü. Bunun, onlar için sadece bir oyun olduğunun farkına vardı.  Bu şımarık çocuklar savaşçıları ya da savaş sanatını önemsemiyorlardı. Sadece kendi savaşçı efendilerinin kazanıp kazanamayacağını görmek istiyorlardı. Ceres'e göre ise bu olay onur, cesaret ve yetenekle ilgiliydi.

      Kraliyet bayrakları çekildi, trampetler çalındı ve Stadyumun her bir ucunda bulunan demir kapılar ardına kadar açılınca kara deliklerden deri ve demir zırhlarının güneş altında parıldayarak ışığı yansıttığı savaşçı efendiler birbirleri ardına Stadyuma girdiler.

      Caniler arenada yürürken kalabalık kükredi ve Ceres onlarla beraber parmak uçlarına yükselip alkışlamaya başladı. Savaşçılar yüzlerini seyirciye dönerek bir daire oluşturdular; baltaları, kılıçları, mızrakları, kalkanları, üç başlı mızrakları ve diğer silahlarını havaya kaldırdılar.

      "Kral Cladius, efendimiz," diye bağırdılar.

      Trampetler yeniden çalınca Kral Cladius ve Kraliçe Athena girişlerden birinden arenaya girdi. Arkalarında Prens Avilius ve Prenses Floriana vardı, kraliyet mensuplarını taşıyan bütün arabalı maiyet onları takip ederek arenaya doluştu. Her bir arabayı değerli mücevher ve altınla kaplı iki tane kar beyazı at çekiyordu.

      Ceres aralarında Prens Thanos'u fark edince on dokuz yaşındaki bu gencin sert bakışlarıyla dehşete düştü. Zaman zaman babası adına kılıçları teslim ederken onun saraydaki savaşçı efendilerle konuştuğunu görürdü, yüzünde her daim kendini üstün gördüğünü vurgulayan acı ifadeyi barındırırdı. Fiziksel olarak bir savaşçıdan az kalır yanı yoktu, hatta bir savaşçıyla karıştırılabilirdi bile, kolları kaslarla şişmiş, beli dar ve kaslı bacakları ise bir ağaç gövdesi kadar sertti. Ancak bulunduğu konuma karşı hiç bir saygı ya da tutku beslememesi Ceres'i kızdırıyordu.

      Kraliyet fertleri podyumda yerlerini alırken trampetler yeniden çalarak Ölüm Festivali'nin başlamak üzere olduğunun sinyalini veriyorlardı.

      Kalabalık sadece iki savaşçı efendi dışında diğer hepsi demir kapıların ardına gidince kükredi.

      Ceres içlerinden birinin Stefanus olduğunu anladı fakat üstünde sadece siperlikli bir miğfer ve deri kemerle sağlamlaştırılmış bir kumaş parçasından başka bir şey olmayan caniyi çıkaramadı. Belki de yarışmak için uzak bir yerden gelmişti. Çok yağlanmış teni bereketli topraklardan geldiğine işaret ediyordu, saçları zifiri karanlıktan bile siyahtı. Miğferindeki deliklerden gözlerindeki kararlığını görebiliyordu, hemen o anda Stefanus'un bir saat daha yaşayamayacağını anladı.

      "Endişelenme," dedi Ceres, Nesos'a göz atarak. "Kılıcını senden almayacağım."

      "Henüz yenilmedi," diye cevapladı Nesos zorla gülümseyerek. "Eğer üstün olmasaydı Stefanus herkesin gözdesi olmazdı."

      Stefanus üç başlı mızrağıyla kalkanını kaldırınca kalabalık sustu.

      Localardan birinde oturan zengin delikanlılardan biri yumruğunu sıkıp havaya kaldırarak "Stefanus" diye bağırdı. "Güç ve cesaret!"

      Stefanus gence doğru kafasıyla işaret ederken kalabalık onay verircesine tezahüratta bulundu ardından tüm gücüyle yabancıya doğru saldırıya geçti. Yabancı ışık hızıyla yolundan çekilip etrafında döndü ve Stefanus'a kılıcını indirdi, sadece iki santimle kaçırdı.

      Ceres irkildi. Bu reflekslerle Stefanus fazla dayanamazdı.

      Yabancı, Stefanus'un zırhına darbelerini tekrar tekrar indirirken kükrüyordu, Stefanus geri çekildi. Çaresizce kalkanının ucunu düşmanının yüzüne vurduğunda ise havaya kanlar fışkırdı ve rakibi yere düştü.

      Ceres bunun son derece güzel bir hareket olduğunu düşündü. Belki Stefanus onu son kez eğitimdeyken gördüğünden beri tekniğini geliştirmiş olabilirdi.

      Seyirciler, "Stefanus! Stefanus! Stefanus!" diye inlediler.

      Stefanus yaralı savaşçının ayakları dibinde durdu fakat yabancıyı tam mızrağıyla bıçaklamak üzereyken adam ayaklarını kaldırıp Stefanus'u tekmeleyerek geriye gönderdi ve sırt üstü yere çakılmasını sağladı. Her ikisi de kediler kadar hızlıca ayaklarının üzerine gelip karşı karşıya durdular.

      Etraflarında daireler çizerken  gözleri birbirine kilitlenmişti, tehlike açıkça hissediliyor diye düşündü Ceres.

      Yabancı  hırlayarak kılıcını havaya kaldırıp Stefanus'a doğru koşmaya başladı. Stefanus çabucak yana doğru atıldı ve adamın kaba etine silahını sapladı. Karşılığında

Скачать книгу