Köle, Savaşçı, Kraliçe . Морган Райс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Köle, Savaşçı, Kraliçe - Морган Райс страница 7
Fakat yaratık kıpırdamadı.
Şaşıran Ceres avucuna baktı. İçinden ne çıktığını göremeyen kalabalık, muhtemelen hayvanın daha önce bıçaklanmış olduğu için öldüğünü düşünüyordu. Fakat Ceres bundan fazlasını biliyordu. Bir takım gizemli güçler ellerinden çıkmış ve o anda yaratığı öldürmüşlerdi. Ne gücü vardı? Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştı ve bunun ne anlama geldiğini anlayamıyordu.
O kimdi ki güçleri olsundu?
Korkmuş bir halde, elini yere koydu.
Tereddütlü gözlerini kaldırınca stadyumun susmuş olduğunu gördü.
O anda merak etmeden duramadı. Olanı onlar da görmüş müydü?
İKİNCİ BÖLÜM
Sonsuza uzayan bir his gibi süren bir saniye için, Ceres orada acıyla ve olanlara inanamayarak hissiz bir şekilde otururken tüm gözleri üstünde hissediyordu. Olayın yankılarından ziyade içinde pusuda bekleyen, o aslanı öldüren doğa üstü güçten korkuyordu. Etrafını çeviren onca insandan ziyade artık tanıyamadığı kendiyle yüzleşmekten çekiniyordu.
Birden sersemlemiş kalabalık kükremeye başladı. Onun için tezahürat ettiklerini anlaması için biraz zaman geçmesi gerekti.
Kükremelerin arasından bir ses duyuldu.
"Ceres!" diye bağırdı yanındaki Sartes. "Yaralı mısın?"
Hala Stadyum zemininde yatmakta olan kardeşine doğru döndü ve ağzını açtı ancak ağzından tek bir kelime çıkmadı. Nefesini tüketmişti ve başı dönüyordu. Gerçekten olup biteni görmüş müydü? Diğerleri bilemezdi ama bu mesafeden kardeşinin olan biteni görmemiş olması mucize sayılırdı.
Ceres ayak seslerini duydu ve birden biri iki güçlü el onu ayağa dikti.
"Hemen çık!" diye kükredi Brennius, solundaki açık kapıya doğru onu sürükleyerek.
Sırtındaki yaraların delikleri ağrıyordu ancak kendini gerçeğe dönmeye zorladı; Sartes'i tutup ayaklarının üstüne getirdi. Birlikte çıkışa doğru yönelerek kalabalığın tezahüratlarından kurtulmaya çalıştılar.
Kısa süre sonra karanlık, havasız bir tünele vardıklarında Ceres içeride düzinelerce savaşçı gördü, arenadaki bir kaç zafer anı için sıralarını bekliyorlardı. Bazıları gözlerini kapatmış derin düşüncelerle banklarda otururken diğerleri kaslarını çalıştırıyor,bir ileri bir geri yürüyerek kollarını şişiriyorlardı. Diğerleri ise kısa süre içinde kendilerini içinde bulacakları kan gölü için silahlarını hazırlıyordu. Az önce olan biten dövüşe şahit olan bu adamlar ona gözlerinde hayretle baktılar.
Ceres meşalelerin gri tuğlalara yumuşak bir ışık bırakarak aydınlattığı yer altı koridorlarından aceleyle geçerken duvarlarda asılı olan çeşit çeşit silahı geride bırakıyordu. Sırtındaki ağrıyı görmezden gelmeye çalışıyordu ancak attığı her adımla sırtına yapışan sert kumaş sebebiyle bunu yapmak çok zordu. Aslanın pençeleri tenine mıhlanan hançerler gibiydi ancak şimdi derisi zonklarken çok daha kötü hissettiriyordu.
"Sırtın kanıyor," dedi Sartes, titrek sesiyle.
"İyileşeceğim. Nesos ve Rexus'u bulmamız gerekiyor. Kolun nasıl?"
"Ağrıyor."
Çıkışa ulaştıklarında ardına kadar açık olan kapının önünde iki İmparatorluk askeri bulunuyordu.
"Sartes!"
Ne olduğunu anlayamadan askerlerden biri kardeşini, diğeri de onu tuttu. Direnmenin anlamı yoktu. Diğer asker sanki bir pirinç çuvalıymış gibi onu omzuna atıp taşıdı. Tutuklanmaktan korkarak sırtına vurdu ancak nafileydi.
Stadyumdan çıkar çıkmaz asker onu yere attı, Sartes de yanına düştü. Olaya tanık olan bir kaç kişi sanki akacak kanına susamış gibi etrafında yarım daire oluşturup olan biteni izlemeye koyuldu.
"Tekrar Stadyuma girerseniz," diye homurdandı asker, "asılırsınız."
Askerler onu şaşırtarak tek kelime etmeden dönüp kalabalık arasında kayboldular.
Kalabalığın uğultusunda derin bir ses, "Ceres!" diye bağırıyordu.
Ceres kafasını kaldırınca rahatlayarak Nesos ve Rexus'un ona doğru geldiklerini gördü. Rexus kollarını ona dolarken nefesi kesildi Ceres'in. Kendini geri çekti, gözleri endişe doluydu.
"İyi olacağım," dedi.
Kalabalık gruplar Stadyum'dan çıkarken Ceres ve diğerleri onların aralarına karışıp sokaklara yöneldiler, daha fazla olay istemiyorlardı. Çeşmeli Meydan'a yürürken hala başı dönen Ceres olup biteni zihninde tekrar tekrar oynatıyordu. Yanındaki kardeşlerinin bakışlarını fark ediyor ve ne düşündüklerini merak ediyordu. Gücüne tanık olmuşlar mıydı? Muhtemelen olmamışlardı. Aslan çok yakındı. Fakat yine de ona bambaşka bir saygıyla bakıyorlardı. Onlara ne olduğunu anlatmayı her şeyden çok istiyordu ama bunu yapamayacağını biliyordu. Ne yaptığından kendi bile emin değildi.
Aralarında konuşulmayan çok şey vardı ancak şu an bu kalabalığın ortası bunları dillendirmek için uygun değildi. Hemen güvenli bir şekilde eve gitmelilerdi.
Stadyumdan ne kadar uzaklaşırlarsa sokaklar o kadar tenhalaşıyordu. Yanında yürüyen Rexus, bir elini aldı ve parmaklarını onunkine kenetledi.
"Seninle gurur duyuyorum," dedi. "Kardeşinin hayatını kurtardın. Kaç kız kardeş böyle bir şeyi yapabilir, emin değilim."
Gülümsedi, gözleri şefkatle doldu.
"Yaraların derin görünüyor," diye gözlemde bulundu ona bakarken.
"İyi olacağım," diye mırıldandı.
Yalan söylüyordu. İyi olacağından kesinlikle emin değildi, eve gideceğinden bile şüpheliydi. Kan kaybından dolayı başı dönüyordu ve bulanan midesi ile sırtını kavurarak ona işkence eden güneş de pek yardımcı olmuyordu.
Nihayet, Çeşmeli Meydan'a vardılar. Dükkanların önünden geçerken bir satıcı onları izleyerek meyve sepetini yarı fiyatına vermeyi teklif etti.
Sarter dişlerini göstererek sırıttı ki Ceres bunu garipsedi; sonra sağlıklı koluyla bakır bir parayı yukarı tuttu.
"Sanırım sana biraz yemek borçluyum," dedi.
Ceres dehşetle nefesini tutarak, "Bunu nereden buldun?" diye sordu.
Altın arabadaki zengin kız iki para atmıştı, bir değil; fakat herkes adamlar arasındaki dövüşe o kadar odaklanmıştı ki kimse fark etmedi," diye cevapladı Sartes, sırıtışını hiç bozmadan.
Ceres öfkelenmişti ve Sartes'in elindeki paraya el koyup onu yere fırlatmaya hazırlandı.