Hürrem. Turhan Tan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hürrem - Turhan Tan страница 23

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Hürrem - Turhan Tan

Скачать книгу

yalnız biz görürüz. Beni, sevenlerin, sevmeyenlerin de görecekleri bir bağla bağlamaz mısınız?”

      Süleyman tepeden tırnağa kadar sarsıldı; kızın ne demek istediğini anlamıştı ve bu anlayış onun bütün benliğini hayret içinde bırakmıştı. Aşk yolunun ilk merhalesinde nikâha değinen Hürrem’i şimdi yalnız güzel, zeki, duygulu değil, tehlikeli de buluyor ve bir kat daha meşhur oluyordu. Çünkü kendisi yaradılış ve terbiye dolayısıyla savaş aşığı bir adamdı; bu aşk onu tehlike sever bir insan yapmıştı ve Hürrem’de tehlike sezince ona ait sevgisi de tabiatıyla çoğalıyordu!

      Bununla beraber kadının masum bir sadeliğe sarıp ortaya attığı bu konu üzerinde durmayı şanına lâyık bulmadı, bahsi değiştirmek istedi.

      “Sen benim aşkımsın, kalbimin ışığısın. Başkalarının ne diyeceğini düşünme, ne yapacaklarını düşün.”

      “Ne yapacaklar, Efem?”

      “Önünde eğilecekler, eteğini öpecekler; kulun, kölen olacaklar!”

      “Kula kul, köleye köle olmak? Onlara belki hoş gelir ama beni sıkar efem!”

      Hünkâr, verdiği hazzın bedelini çok başka türlü ödetmek isteyen zeki kadını bir daha ve bütün aklını kullanarak süzdü, yeni baştan titredi. Öper gibi görünen, yalvarır gibi görünen o gözlerde derin ve pek derin bir kudret yanıyordu. Hünkâr, bu ateşten, zihnine bulaşacak yangından korunmak için gözlerini kapadı.

      “Aşk,” dedi, “dilsizlikten de hoşlanır. Susalım ve sevişelim!”

* * *

      O gece sarayda mumlar yorulup uyudu, nöbetçiler yorulup uyudu, bütün hayat uyudu, dört kişi uyumadı. Hünkâr, Hürrem, Hafsa Sultan, Haseki Mahidevran!

      Süleyman’la sevgilisi yemeği unutmuşlar, içmeyi unutmuşlar, hatta kendilerini unutmuşlardı. Yüreklerini kanat yaparak kendinden geçme âlemine yükselmişler, bin bir heyecan merhalesi dolaşarak sabahı bulmuşlardı. Güneş iki genci erimiş bir durumda buldu ve onların dirilişi gerçekten yeni bir doğum oldu. İkisi de başka bir hayata göz açıyormuş gibi tatlı bir hayret içindeydi. Süleyman, dedeler mirası tahtıyla ölçülmesine imkân olmayan yüksek ve pek yüksek bir tahta sahip olmuş gibi ruhî bir yükseliş sezerek beyin dönmesi geçiriyordu. Hürrem, göz kamaştırıcı âlemlerin bir erkek kılığına dönüşüp koynuna sığıştığını sanarak benliğinde hudutsuz bir enginleşme, bir genişleme görüyor, gurur buhranlarına kapılıyordu.

      Hünkâr, yanı başında uzanan kadının mesut bir sersemlik içinde bulunduğunu gördü, taze bir arzuya kapıldı.

      “Hürrem,” dedi, “gün doğmuş! Senin yüreğinde bir şeyler doğmuyor mu?”

      O, mahmur mahmur gülümsedi.

      “Benim günüm dünden doğdu Efem, bir dahi kararmaz o!”

      “Senin günün ne çeşit şey?”

      “Göktekinden daha nurlu, daha güzel, daha kuvvetli!”

      “Aşk mı bu?”

      “Sizsiniz Efem! Ben aşkı sizin bakışınızda, sizin konuşmanızda buluyorum.”

      “Demek ki aşkı artık gördün, anladın. Memnun musun bari?”

      “İnsan, karanlıktan ışığa çıkar da sevinmez mi Efem.”

      “Sevincini bana da tattır öyleyse!”

      Hürrem’i ona eskisinden yüz kat fazla sevdiren de başkalarının sustuğu yerde konuşabilmesi, başkalarının uyuduğu dakikalarda uyanık görünmesiydi. Şimdi de onun bu hissî inceliklerinden damla damla haz almak ve derece derece sarhoşlaşmak istiyordu. Kadın, bu arzuya karşı uysal görünmekle beraber ilk karşılaşma deminden beri sahip olduğu gizli amaçlardan da vazgeçmedi. Zevkin yanında fikri de hareket ettirdi ve Süleyman hayatı kâinatı unuturken, o bir saniye bile emelinden uzaklaşmayarak eski mevzuya geçti.

      “Şimdi beni kovacaksınız, odama yollayacaksınız, değil mi Efem?”

      “Odana gideceksin, fakat akşama yine gelmek için!”

      “Sizden koca bir gün ayrı kalacağım ya. Yeter bu acı bana!”

      “Ben yüreğinde değil miyim? Niçin ayrılmış olalım?”

      “Ben de sizin yüreğinizde olmalıyım ki üzülmeyeyim.”

      “Bu böyledir Hürrem. İnan ve üzülme.”

      “Beni avutuyorsunuz Efem. Yüreğinizde hasekiler var. Onlar bana yer verirler mi hiç?”

      “Aldanıyorsun yavrum. Ben hasekilere şu odada yer verdim ama yüreğime girmelerine izin vermedim.”

      “Odanıza giren yüreğinize de girebilir.”

      “Şimdiye kadar giremediler, yine giremezler.”

      “Buna inanamıyorum, korkuyorum Efem.”

      “Seni nasıl inandırayım. Onu da söyle, sıkılma.”

      “Beni onlardan ayırt ederek!”

      “İşte ayırt ettim, seni yüreğime soktum.”

      “Teşekkür ederim. Fakat yüreğinize girdiğimi ben bile görmüyorum. Başkaları nice görür?”

      “Nasıl gösterelim bunu?”

      “Kimseye yapmadığız lütfü bana yaparak.”

      Ve Süleyman’ın ellerine yapıştı, uzun uzun öptükten sonra cesur bir hamleyle fikrini büsbütün açığa vurdu.

      “Beni halayık adından kurtar Efem! O vakit aşkın yalnız sevinç değil, saadet de getirdiğine inanırım.”

      Kız, kendini azat ettirmek istiyordu; halayık adından kurtulmak için bundan başka çare yoktu. Fakat Hürrem için bin köle ve bin halayık azat etmeyi seve seve kabul edecek Padişah, onun bu dileğine uluorta onay veremezdi. Çünkü azat edilmiş bir halayığın gözde mevkiinde kalması mümkün değildi. Azat olmak, hürriyete kavuşmak demekti. Hür kadınların ise, meşhur medrese tabirini kullanalım, odalık yapılmaları caiz olmazdı ve bu gibiler ancak nikâhlanabilirlerdi.

      Hünkâr, tamamıyla kendinin olmak veya tamamıyla kendisinden uzaklaşmak isteyen Hürrem’in şu dileğini ret de edemiyordu, kabul de. Reddederse onu kendi sevgisinden şüpheye düşürmüş ve üzüp incitmiş olacaktı. Kabul ettiği takdirde yıllardan beri devam edegelen bir gelenek yıkılacak ve sarayda “hak” sahibi bir adam vücut bulacaktı!

      Süleyman, bu vaziyette savsaklama yolunu tuttu, kendine aşkın bütün zevklerini vaat eden kadını oyalamak istedi.

      “Yavrum,” dedi, “telaş etme, sabırlı ol. Her şeyin çıkar bir yolu vardır. Bir gün, hayırlısıyla, ana olursun, bana senin gibi güzel çocuklar yetiştirirsin. O vakit yakışık alır, dediğin kolayca yapılır.”

Скачать книгу