İnsanlığın yeme tarihi. Tom Standage

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İnsanlığın yeme tarihi - Tom Standage страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
İnsanlığın yeme tarihi - Tom Standage

Скачать книгу

daha yenidir ve hiçbiri de bugün temel besin maddesi grubunda yer almaz.

      Geride bıraktığımız yüzyılda, yalnızca suda yaşayan türlerin hayli önemli bir bölümü evcilleştirilmiştir. Kısacası ilk çiftçiler, binlerce yıl önce bitkilerin büyük bir bölümünü tarımsal birer ürüne dönüştürmeyi ve hayvanların büyük bir kısmını evcilleştirmeyi başarmışlardı. İşte bu, evcilleştirilmiş hayvan ve tarımsal birer ürüne dönüştürülmüş bitkilerin niçin büyük ölçüde doğal sanıldığını açıklayabildiği gibi, modern genetik mühendisliği teknikleri kullanılarak bitki ve hayvanların ileri düzeyde geliştirilmesi amacına yönelik ortaya konan çabaların eleştirileri niçin böylesine üzerine çekip korkuları kışkırttığını da açıklayabilmektedir. Oysa böylesi bir genetik mühendisliği, on bin yıllık bir tarihe sahip olan, teknoloji alanındaki tartışmasız en yeni değişikliklerden biridir. Bitki öldürücü kimyasallara duyarlı mısır doğada bulunmaz, burası doğru; ama diğer mısır türleri de doğada hazır bir şekilde bulunmaz.

      Basitçe söylemek gerekirse, tarım son derece gayri tabii bir etkinliktir. Herhangi bir insan aktivitesi ile kıyaslandığında gerek dünyayı değiştirme, gerekse çevre üzerindeki etkisi bakımından katkısı muazzamdır. Geniş ölçekli ormansızlaştırmaya, çevresel yıkımlara, “doğal” vahşi yaşamın yerinden edilmesine olduğu kadar, hayvan ve bitkilerin kendi doğal ortamlarından alınıp binlerce mil ötede başka yerlere nakledilmesi gibi sonuçlara da yol açmıştır. Tarım, doğada bulunmayan ve genellikle de insanın müdahalesi olmaksızın hayatta kalması mümkün olmayan gayri tabii türlerin oluşturulması amacıyla bitki ve hayvanların genetik modifikasyon işlemlerini bünyesinde barındırır. Tarım ayrıca on binlerce yıl boyunca insani varoluşun temelini oluşturan avcı-toplayıcı yaşam tarzını alt üst etmiş; insanı kışkırtarak onun avcı-toplayıcıların değişken ve konargöçer yaşam tarzlarının zor ve zahmetli yapısından çıkmasına yardımcı olmuştur. Şayet bugün tarım “icat edilmiş” olsaydı herhalde buna müsaade edilmezdi; yine de tarım tüm olumsuzluklarına rağmen uygarlığımızın altyapısını oluşturmaya devam etmektedir. Özetle, evcilleştirilmiş hayvan ve tarımsal ürüne dönüştürülmüş bitkiler bugün içinde yaşadığımız modern dünyanın temellerini atmıştır.

      2. BÖLÜM

      Besin ve Toplumsal Yapı

      3

      Besin, Zenginlik ve Güç

      Zenginliği elde etmek kolay değildir, ancak yoksulluk her daim yanı başımızdadır.

–MEZOPOTAMYA ATASÖZÜ, M.Ö. 2000

      Tamirci, Terzi, Asker ve Denizci

      Standart Meslekler Listesi uygarlığın doğuşundan günümüze miras kalan bir belgedir. Küçük kilden tabletler üzerine çivi yazısıyla işlenmiştir. Belgenin M.Ö. 3200’lere kadar giden en eski nüshaları, yazının ve şehirlerin ilk ortaya çıktığı bölge olan Mezopotamya’daki Uruk şehrinde (bugünkü Erek) bulunmuştur. Kâtipleri yetiştirmek için kullanılan standart bir metin olduğu için nüshaların çoğu uzun süre varlığını korumuştur. Liste, en önemli meslekler yukarıda olacak şekilde sıraya göre yazılmış 129 meslekten oluşmaktadır. Tabletlere işlenen ve bugün çoğunun ismini bilmediğimiz meslekler arasında şunlar vardır: “yüksek yargıç”, “belediye başkanı”, “bilge”, hükümdarın maiyetinde bulunan “nedim” ve “ulak nezaretçisi”. Liste, o zamanlar muhtemelen dünyadaki en büyük şehir olan Uruk’un nüfusunun (kimilerinin diğerlerine göre daha önemli sayıldığı) farklı mesleklere bölünmüş tabakalı bir yapıda olduğunu göstermektedir. Bu, bize yaklaşık beş bin yıl önce bölgede ortaya çıkan çiftçi köylerinden tamamıyla farklı bir tablo sunmaktadır. İşte besin, bu dönüşümün temelini oluşturur.

      Küçük eşitlikçi köy topluluklarından büyük, tabakalı şehir toplumlarına geçiş, nüfusun bir kısmının kendi ihtiyacının ötesinde bir besin üretimini gerçekleştirmesi, diğer bir deyişle tarımın daha yoğun bir şekilde yapılması sayesinde mümkün olabilmiştir. Elde edilen bu fazla besin (artı ürün) de nüfusun diğer bölümünü geçindirmek için kullanılabildiğinden, herkesin doğrudan doğruya tarımsal faaliyette bulunması gereği de ortadan kalmıştır. Uruk şehrinde nüfusun yalnızca yüzde seksenlik bir bölümü tarımla uğraşmaktaydı. İnsanlar, on millik bir yarıçapa sahip devasa bir çember içerisinde şehri çepeçevre saran tarlalarda çalışıyorlardı ve ürettikleri artı ürünlere, toplumun tepesindeki yönetici seçkinlerce el konuluyordu. El konulan artı ürünün bir kısmı yeniden dağıtılıyor, geri kalanı ise yönetici seçkinlerin kişisel tüketimlerine gidiyordu. Toplumdaki bu tabakalaşmayı mümkün kılan tarımsal artı üründür ve bu yalnızca Mezopotamya’da değil, dünyada tarımın yapıldığı hemen her köşede böyle olmuştur. İnsani varoluşun doğasını değiştirmedeki işlevi göz önüne alındığında besinin insanlık tarihinde oynadığı ikinci önemli rol budur. Tarıma geçmeyle insanlar yerleşik yaşama adım attılar. Tarımsal üretimdeki artış da beraberinde insanların zengin ve yoksul, yöneticiler ve çiftçiler diye ayrılmasını mümkün kıldı.

      İnsanların farklı işleri ve meslekleri olduğuna ve kimilerinin diğerlerine göre daha zengin olduğuna dair görüş, bugüne kadar doğal bir durum olarak kabul edilmiştir. Gelgelelim insani varoluşun büyük bir bölümü için böylesi bir durum geçerli değildir. Gerek avcı-toplayıcıların gerekse de ilk çiftçilerin büyük ölçüde eşit derecede servetleri vardı ve günlerini de topluluk içindeki diğer insanlar gibi benzer işlerle uğraşarak geçirirlerdi. Bizler besini ya bir masa etrafında toplanmada ya da mecazi olarak ortak bir yöresel ya da kültürel mutfağı paylaşıyor olmaktan dolayı, insanları bir araya getiren bir şey olarak düşünürüz. Oysa besin “ayırmaya” ve “bölmeye” yol açar. Antik dünyada besin zenginlik demekti. Besinin kontrolünü elde tutmak ise iktidarı elde tutmakla eş anlamlıydı.

      Tarıma geçişle birlikte besin üretimindeki değişimler ile sosyal yapıda buna bağlı olarak gerçekleşen dönüşümler eş zamanlı olduğu gibi bunlar, birbiriyle iç içe geçen süreçlerdi. Ne toplumun yönetici seçkin tabakası, aniden ortaya çıkıp insanları tarlalarda ölesiye çalıştırmaya zorladı, ne de üretimdeki artış, hemen akabinde bir artı ürünü açığa çıkarıp, kazananın başına taç takıp kral olduğu bir savaşın başlamasına yol açtı. Buna karşılık, avcı-toplayıcı yaşam tarzının terk edilmesi, daha önce kişilerin mal biriktirip saygınlık elde etmede (her ikisi de avcı-toplayıcıların onaylamadığı şeylerdi) önlerindeki engellerin artık kalkması anlamına geliyordu. Yine de gelişmiş toplumların ortaya çıkması belli bir zaman aldı. Mezopotamya’da basit köy topluluklarından gelişmiş şehirlere olan geçiş yaklaşık beş bin yıl sürdü. Benzer şekilde bu geçiş Çin’de ve Amerika kıtasında binlerce yılı buldu.

      Besinin kontrolü güç demekti, çünkü insanların ve hayvanların beslenmesini mümkün kıldığı ölçüde besin diğer her şeyin sürekliliğini sağladı. Çiftçilerin ürettiği artı ürüne el koymak, toplumun yönetici seçkinlerine kendi kâtiplerini, askerlerini ve zanaatkârlarını beslemede gerekli imkânı yaratmıştı. Toprağın ekilip biçilmesi işiyle uğraşan çiftçiler herkese yeten besin üretimini gerçekleştirmekteydi; bu da ister istemez beraberinde nüfusun belirli bir bölümünün inşaat işleri gibi hizmetlere kaymasını sağladı. Sonuç olarak elde biriken artı ürün yepyeni şeyler oluşturmada,

Скачать книгу