İrade Terbiyesi. Jules Payot

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İrade Terbiyesi - Jules Payot страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
İrade Terbiyesi - Jules Payot

Скачать книгу

ilk bölümünde verilen örneklere ek olarak, tek bir ibadeti bile atlamaktan kaçınan dindarların “arkadaşlarını” itibarsızlaştırmaktan nasıl da kaçınmadıklarını görecekler; politikacılar havasız tavan aralarını ziyaret edip kirli, rezil, fakir insanlarla bir araya gelme fikrinden tiksindiklerini ve yardımseverliklerinin gösterişten ibaret olduğunu müşahade edecekler!

      Şehvetin, kendi bilinçlerinde nasıl akıl almaz düşünceler ortaya çıkarabildiğini görecekler. Bu insanlar, bu düşünce güçsüzlüğüne karşı hem varoluşun hem de derin bir dinî duygu oluşturabilen ruhun gurur duygusunu birbiriyle karşılaştıracaklar. İşini sevmenin önemini anlayacaklar; qui amat non laborat.19 Gerçekten de yaptığı işi sevenler için yapılan her şey kolay ve keyiflidir. Annelik duygusunun gurur ve vatanseverliğe dayalı düşünceleri nasıl tersine çevirebildiğini; “Haysiyetsiz yaşasın ama yeter ki yaşasın!” diyeceklerini fark edecekler. Fakat tam tersi bir olayla vatanseverliğin, en güçlü duygularla yapay ve ikincil duyguları karşı karşıya getirebileceklerini görecekler. Bu da en sağlam içgüdüsel duyguları bile kökünden yok edebileceğini gösterir. Kısaca değinilmiş olsa da böyle bir çalışmadan sonra, kimse duygu durumlarının irade üzerindeki gücünü inkâr edemez.

      II

      Doğamız gereği duygusal tarafımız zihinsel dünyamızda baskın olsa da bizim onun üzerindeki gücümüz zayıftır. Daha da kötüsü, bu zayıflığın gerçek olduğunu görebilir veya var olmak zorunda olduğunu kanıtlayabiliriz. Bu güçsüzlük, gerçekten de sadece duygunun kendi doğasının bir sonucudur. Başka bir eserde,20 dış dünya üzerindeki tüm eylemlerimizin araç olarak kaslarımıza ihtiyacı olduğunu gösterdik.Fakat dış izlenimler oldukça çeşitlidir; kasların uyumu da öyle. Fakat kasa bağlı eylemler güç sarf etmeyi gerektirir. Doğa, bu güç sarf edilişini duyuları etkileyecek şekilde tasarlamıştır. Örneğin, güç sarf ettiğimizde kalbimizin daha güçlü atmaya başlaması, nefes alışlarımızın hızlanması gibi. Birden beslenme işlevleri harekete geçer. Aniden ortaya çıkan bu fizyolojik hareketlenme duyguları oluşturur. Duygular, bu güçlü hareketlenmeden de güçlüdür ve bu hareketlenme eksik olduğunda duygu da eksik olur. Oysa bu hareketlenme otomatiktir hatta irademizin müdahalesinden kaçarak öz hâkimiyetimizi zorlaştırır.

      Kalp atışlarımızı ne durdurabiliriz ne de direkt olarak yavaşlatabiliriz. Şehvet anında seminal sıvının ne gelişini ne de birikmesini engelleyebiliriz. Öz hâkimiyetine sahip insan sayısının nadir olduğunu inkâr edemeyiz. Özgürlük ise, çoğu insanın denemeye cesaret edemediği sürekli bir çabanın ödülüdür. Bu durum, neredeyse her insanın determinizm yasasının kölesi olduğunu gösterir. İnsanlar kibirleri ve kızgınlık eğilimleriyle hareket ederler ve büyük çoğunluğu, Nicole’un belirttiği gibi acınası “kuklalar” gibidir. Onlardan bazı hainlikler görebiliriz fakat bir filozofa yakışacak tek tutum, sakinlik ve üstün bir dinginliktir. Özgür iradeye inanan Alceste sözlerimize kızsa da biz doğruları söyler ve Philinte’in dinginliğiyle tutum sergileriz:

      … Attığım her adımda,

      Sizin gibi öfkeli,

      Eğri, haksız insanlar,

      Kana susamış akbabalar,

      Yaramaz maymunlar ve hiddetli kurtlar görmekten,

      Ruhum incinmez…

      İşte teorik olarak düşünürün tutumu bu olmalıdır. Eğer intikam alacaksa bunu büyük bir sakinlikle yapmalı. Ve açıkça konuşmak gerekirse bilge insanlar intikam almaz. Sadece geleceğini garanti altına almak için, yattığı yerden ona dil uzatanları bir daha ona bulaşmamaları gerektiğini anlamalarını sağlayacak şekilde terbiye etmek ister. Bu sakinlik yerine neye tanık oluyoruz peki? Gururumuz kırıldığı için elimizde olmasa da fizyolojik bir hareketlenmeyle karşı karşıya kalırız. Kalbimiz düzensiz, çarpıntımız varmışçasına, kendinden geçmiş gibi atmaya başlar. Kasılmaların çoğu düzensiz, spazma benzer, sancılıdır. Kan, darbe yemiş gibi şiddetli bir şekilde beyne gider ve bu hassas organı tıkayarak şiddet, intikam, saçma sapan, abartılı, gerçekleştirilmesi imkânsız düşüncelere yer verir. Düşüncemiz, onaylamadığı ve uygun görmediği bu ilkel duygulara karşı güçsüz kalır. Bu güçsüzlüğün sebebi nedir? Duygular, koşulsuz öncülleri olarak irademizin üzerinde hiçbir hükmü olmadığı vi-seral bozukluğa sahiptir. Bu organik bozukluğu durduramadığımız için, psikolojik açıdan ortaya çıkması ve zihni işgal etmesi engellenemez.

      Örnekler yeterli gelmedi mi? Şehvet, zihinsel bozukluğun organik nedeninin önemli bir kanıtını göstermez mi? Farz edilen sebebi dışarıya attığımızda, geçici delilik veya düşüncelerimizin otomatikleşmesi durmuyor mu? Daha önce de verdiğimiz korku örneğine yeniden değinmemize gerek var mı? Duyguları var eden ve bizden bağımsız gelişen asıl sebep fizyolojik olduğu için onlara karşı güçsüz olmamız gerektiği açık değil midir? Bu haksız çatışmayı kişisel bir örnekle açıklamama izin verin. Bir zaman önce çocuğumun sabahleyin gitmesi gereken arkadaşlarına gitmediği söylenmişti. Kalbim aniden daha hızlı atmaya başladı. Fakat orada olmamasının sebebine dair olabilecek mantıklı bir açıklama düşünmeye başladım hemen. Yine de çevrenin sebep olduğu ve zihnimde canlanan, nereden geldiği bilinmez büyük bir endişe beni rahatsız etmeye başlamıştı. O sırada, endişemin ihtimal dışı olduğunu hissetmiş olsam da kalbim tüm hızıyla atıyordu, tüylerim diken diken olmuştu, ellerim titriyordu, aklımda akıl almaz düşünceler dolanıyordu. Delilik olduğunu bildiğim bu endişeleri aklımdan kovmak için çaba sarf etmiş olsam da başaramamıştım. Yarım saat sonra, arama çalışmaları sonucunda çocuk bulundu fakat kalbim hâlâ büyük bir süratle çarpmaya devam ediyordu. Şaşırdığım nokta, bu hareketlenmeleri reddetsem de sanki yine de kullanılmak istermişçesine o hissettiğim öfke ve endişeyi zavallı hizmetliden çıkardım. Yine de genç kızın acı ifadesi karşısında durdum ve öfkemin kendiliğinden geçmesini beklemeye karar verdim ki bu da biraz zaman aldı.

      Herkes, kendi üzerinde benzer gözlemler yapabilir ve gözlemin sonunda aynı sonuca varacaktır; duygularımıza karşı direkt olarak hiçbir şey yapamayız.

      III

      İşte, kendimizi köşeye sıkışmış buluyoruz. Öz hâkimiyet mümkün değil görünüyor. O hâlde kitabımızın başlığı bizi yanıltmış demektir. İrade eğitimi bir yanılsamadır. Çünkü bir yandan, sadece aklımız üzerinde bir gücümüz vardır. Determinizmin uygulanması bizi özgür kılar ve düşünce birliği yasalarıyla kendimizi sınırlandırmamamızı sağlar. Fakat düşünceler güçsüzdür. Mücadele etmemiz gereken kaba kuvvetlere karşı gücü yetersizdir.

      Öte yandan duygular bizim üzerimizde tam güce sahip, kendilerine göre algılarımızı, hatıralarımızı, değer yargılarımızı, akıl yürütmelerimizi yönetir. Hatta güçlü duygular güçsüz olanları zayıflatıp yok eder, neredeyse sınırsız bir baskı uygulayıp sonuna kadar despotluk yapar ve ne aklın emirlerine uyarlar ne de iradenin kontrolünü kabul ederler.

      Ancak eylem araçlarımız kullanılmaz olduğunda eylemlerimiz konusunda zenginizdir. Psikolojik hayatımızı yöneten yasa, disiplinsiz ve yönetilemez halkın tam güce sahip olmasını sağlar. Mantıklı güçler tavsiye verirler fakat ihtiyatlı değillerdir.

      Yapılacak tek şey, umutsuz bir şekilde oklarımızı ve kalkanlarımızı elden bırakıp savaş alanını terk etmek, yenilgimizi kabul etmek,

Скачать книгу


<p>19</p>

“İşini severek yapanlar için çalışmak zevke dönüşür.” anlamında kullanılan Latince bir deyiştir. (ç.n.)

<p>20</p>

Revue philosophique, Mayıs 1890. Sensation, plaisir et douleur.