Hüseyin Fellah. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hüseyin Fellah - Ахмет Мидхат страница 9

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hüseyin Fellah - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

kere razı ol da ötesi kolay. Âlemde yalan kıtlığına kıran girmedi ya!”

      Kız: “Ne deriz? Validemi nasıl aldatırız?”

      Laz: “Ben seni oğluma gelin alacak olurum.”

      Kız: “İyi ama validem damadını görmeyecek mi?”

      Laz: “Canım oğlum burada bulunmaz. Mısır’da olur. Hem ben seni satacak olursam zaten İstanbul içinde satacak değilim ya?”

      Kız: “Ya nerede satacaksın?”

      Laz: “Kısmet neresini gösterirse. Mısır mı olur, Halep veyahut Şam mı olur!”

      Bu söz Şehlevend’in bir kat daha nazar-ı dikkatini açtı. Esir olup satılmak ne acı bir şey ise onun için İstanbul’u, validesini bütün bütün uzakta bırakıp da gitmek ondan ziyade acıydı. Lakin çare yok demedik mi, çare yok. Bunların hiçbirisi ölüm kadar güç değildi. Ölüm kadar güç olmadıktan başka bunların ölümden kurtuluşun dahi sebepleri olduğunu Şehlevend görürdü. Binaenaleyh Laz’a her ne kadar henüz kesin bir cevap vermedi ise de hâkimane bir tavırla Laz’ın yüzüne bakıp daha söylenecek bir söz varsa söylemesini ima ettiğinden Laz da sözünü şu şekilde sürdürdü:

      “Hasılı seni Mısır’daki oğluma gelin göndereceğim. Validen ise damadı tarafından ilk ağız olarak kendisine bir hanecikle diğer malzemeler vesaire tedarik edildiğini ve yanında harçlık olarak da bir hayli para kaldığını görünce hiçbir şüphesi kalmaz. Ben böyle çok kız aldım. Her biri birer hanım oldular. Hatta sonra yalnız validelerini değil beni bile arayıp bularak ikramlarda bulunmuşlardır. İşin önü bile belli olmazdı. Kimse şüphe bile etmezdi.”

      Bu sanat, kendisinin eski sanatı olduğuna göre Laz Mehmet Ali’nin daha ne gibi vaatler, kolaylıklar ile kızı temin etmiş olduğunu anlarsınız. Şu kadar var ki aldatmış olduğunu zannetmemelisiniz. Zira Laz Mehmet Ali her ne kadar eski bir kurt olsa da Şehlevend böyle eski kurtlara aldanacak süt kuzularından değildi. Sadece validesini kurtarmak gibi pek büyük bir lüzum uğrunda kendi hürriyetini feda etmeye gerek gördüğü için Laz’ın tekliflerini kabul etti. Ve bu defa da validesini nasıl kandıracaklarını ve ne söyleyip nasıl hareket edeceklerini Laz ile müzakere ettikten sonra Laz’ın önüne düşüp cenaze namazgâhına kadar geldiler.

      Şehlevend’in, validesi huzuruna girişi, kabahatli bir adamın kusurunu affettirmek için çekinerek bir büyük zatın huzuruna girişi gibiydi. Validesi karşısında boynunu büküp durması dahi yine o kabahatli adamın söyleyeceği sözü söylemeye cesaret edememekte bulunmasını andırır idi. Validesi ise önce demir parmaklıklar yanında gördüğü adamı, yani Laz Mehmet Ali’yi bu kez yanı başında görünce bu yakınlaşmada bir hikmet olduğunu anlayarak söze kendisi başlamaya lüzum gördü: “Şehlevend’im! Kızım! Bu ağayı sabahtan beri senin önünde, ardında dolaşmakta görüyorum. Bizden bir alıp vereceği mi var?”

      Kız, “Kendisi söylesin anacığım!” diye Laz Mehmet Ali’yi ileriye sürmekle beraber söze başlamasını emreden bir çehre gösterdi. Bunun üzerine koca Laz, adam aldatmakta ne kadar hüner ve marifeti var ise kafasında toplayarak valide hanımın huzuruna geldi ve tam bir cerbeze ile söze başladı.

      Altıncı Kısım

      Laz: “Efendim hatırınıza bir şey gelmesin. Bu sabah işkembeci dükkânında kerimeniz hanımı gördüm. Nasıl ve ne hâlde gördüğümü sonra size kendisi tarif etsin. Ben onu bir hizmet addetmem ki lisana alayım.”

      Kız: “Ah! Anacığım! Bu ağa olmasaydı o çorbayı içemeyecektik. Çorbacı bir ekmeğe iki kaşık çorba vermeye razı oldu ama bana kâsesini vermeye emniyet edemiyordu. Allah bu ağadan razı olsun. Bize koca bir kâse çorba ikram etti.”

      Ana: “Allah’a emanet olsun!”

      Laz: “Böyle şeyler dikkate alınacak değerde değildirler efendim! Ben sizin hâlinizi zahiren muayene ettim. Fakat görünüşteki hâlinizden dahi sizin şu yürekler paralayacak felaket içinde yaşayagelmiş olmadığınızı anladım.”

      Ana: (ciğerlerine sığmayacak kadar bir nefesle ah ederek) “Düşmez kalkmaz bir Allah!”

      Laz: “Öyledir efendim! Düşen de kuldur kalkan da. Fakat benim hesabıma kalırsa kul pek de kendi kendisine düşmez. Onu bir düşüren bulunur. Düştüğü zaman da yine kendi kendisine kalkamaz. Onu bir kaldıran olmalı. Hâlbuki kulları düşüren de kaldıran da yine kullardır. Eğer kullar dünyada birbirine yardımda kusur etmemiş olsalardı bir kere düşenler pek az olurdu. Ondan sonra da düşenleri kaldıranlar pek çoğalacağından bu hesabın neticesi yine kimsenin düşmeyeceğine ve düşmemiş olacağına hükmolunur.”

      Ana: “Evet karındaşım!”

      Laz: “Neyse hemşirem! Şimdi bu vadide sözü uzatmanın hiçbir faydası yoktur. Ben pek de o kadar okumuş bir adam değilsem de kendi aklımla bulup derim ki feleğin sille-i kahrına duçar olmuşlara, söz ile teselli vermekte hiçbir fayda yoktur. Söz ile vereceği teselliyi insan el ile yerine getirmeli. Şu hâlinizde benim size edeceğim teselli ise -Allah hanım kızınızı size ve benimkini de bana bağışlasın-kerimeniz hanımı Allah’ın emriyle ve peygamberin kavliyle oğluma almaktır.”

      Ana: (şaşkınlıkla) “Şehlevend’i mi?”

      Laz: “Evet efendim! Dar-ı dünyada bir kızınızdır. Benim oğlum da dar-ı dünyada tek bir evladımdır.”

      Ana: “Korkarım bizimle eğleniyorsunuz ağa!”

      Laz: “Hayır efendim! Allah göstermesin! Ben…”

      Ana: “Benim kızım ile sizin oğlunuz arasında hiçbir münasebet yoktur.”

      Laz: “Hanım kardeşim! Ben biraz acayip düşünen bir adamım. Ben derim ki eğer dünyada zengin erkekler fakir kızları alsalar ve zengin kadınlar da fakir kocalara varsalar pek çok biçare saadete nail olur ve bu suretle ortada fakir fukara bir hayli az olurdu. Zengin zengin ile izdivaç ederse servetleri artar ki buna bir şey denilemez. Ya fakir fakirle evlendiği zaman, fakirleri zenginleştireceğine de bir şey denilemez mi? Fakat hâkim değilim zabit değilim ki bu fikrimi herkese emir suretinde arz ederek icra ettireyim. Kendi emrim yine kendime geçeceği için işte kendi aklımın emrine yine kendim tabi oluyorum. Eğer fikrime siz de iştirak ederseniz hemen sizi şimdi bu beladan bu musibetten kurtarıp kendinize mahsus bir ev tedarik edinceye kadar kendi haneme götüreceğim.”

      Ana: (biraz düşündükten sonra) “Allah razı olsun kardaşım! Öyle bir pazarlık olursa elbet beni de bu cami avlularında bırakacak değilsiniz ya? Lakin bir dilenci kızını… Ah! Cami köşelerinde kalmış bir dilenciyi oğlunuza alırsanız âlemin dili yüzünüzü kızartır.”

      Laz: “Hayır efendim! Öyle değil! Kızınız burada gelin olup kalmayacak. Eğer müsaade ederseniz Mısır’da gelin olacak. Ben Şehlevend Hanım’ı buradan çeyiziyle çemeniyle gönderdikten sonra orada onun kim olduğunu kim bilecek?.. Şey! Estağfurullah hata ettim! Bilakis orada onun kim olduğunu ve nasıl soylu bir hanım olduğunu bilecekler. Ama şu kötü hâle giriftar olduğunu bilmeyecekler.”

      Ana: (bir hayli müddet düşündükten sonra) “Efendim ben size son sözümü söyleyeyim mi? Biz size

Скачать книгу