Cehennemlik. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Cehennemlik - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 10

Жанр:
Серия:
Издательство:
Cehennemlik - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

tıp işinde nezaket olmaz. Dinleyiniz; ondan maada sırtınızda kürk, kürkün altında hırka, onun altında kalın entari, onun altında çifte yün fanila… Daha altında zıbınlar, bıbınlar, daha isimlerini bilemediğim birtakım şeyler. Bunların ortasında vücudunuz hesapsız katlara bürünmüş Kumbağı sovanının cücüğüne benziyor. Galiba büyüklüğünüzde çocukluğunuzu hatırlayarak kendinizi bir nev kundağa koymuşsunuz. Affederseniz. Marazın askerlerine karşı kendi ellerinizi, ayaklarınızı bağlamışsınız. Vücut serbestlik ister, hareket ister. Kullanılmayan demir paslanır bilirsiniz. Üç şeye dikkat lazımdır, derimizin fonksiyonlarını kolaylaştırmalı, ciğer körüğümüzü işletmeli, hazma yardım etmeli. Büsbütün hareketsiz durmamalı. Hiç olmazsa her gün hafif hafif oda egzersizi yapmalısınız. Vücudunuzda ne kadar sinir, damar, et varsa onları günde sekiz on defa olsun yerlerinden oynatmalı.”

      “Nasıl oynatayım? Köçek gibi titreyip göbek mi atayım?”

      “He, evet efendim, kımıldamaz durmadansa göbek atmak menfatlı bir egzersizdir. Bunuyla (bununla) tembel bağırsaklar harekete gelerek içlerindeki şeylerin yürütülmesine sebep olurlar.”

      Âlimyan’ın maksadı, hastaya ufak tefek vücut ve zihin uğraşmaları bularak onu hiç kımıldamadan durmak ve kendisini dinlemek tehlikesinden kurtarmaktı. Onun için dedi ki:

      “Danimarkalı Müller’in oda içinde yapılmak üzere tertip etmiş olduğu 18 egzersizi vardır. Bunlar ‘ijiyen’ kaydesince vücudu hareket ettirmek için pek ustalıkla tertip olunmuşlardır. Bunların icrası her yaşta adamlar için fefkalade faydalıdır. Her gün bu işi etmeye üşenmeyen yaşlı zevatlar kalp, romatizma, ankiloz gibi şeylerden kurtulurlar. Vücudun körüğü, tulumbası, pistonu, makarası, pevranesi saat gibi tıkırında işler, beden de fikir de gençliğin elastikini (elastikiyetini) alır. Arzu buyurulursa bugün birinci numaradan başlayalım.”

      Hasan Ferruh Efendi, kendinde melankoli doğuran tembelliğin harekete dönmesinden bilinmez tehlikeler sezer gibi acayip bir durgunlukla:

      “Bunlar da nota ıskalaları gibi numara numara mı yükseliyor?”

      “He, babanızın canına rahmet olsun, işte güzel dediniz, mızıka egzersizleri gibi bunlar da numara iledir. Birinci numarayı vücuda sindirdikten sonram ikinciyi, üçüncüyü, dördüncüyü pratik edersiniz ve sonra hepsi tamam olunca şifayı bulursunuz.”

      “Şifayı bulur muyum?”

      “Evet efendim.”

      “Şifayı bulmanın bizde iki manası vardır.”

      “Ben şifa lafının mefhumunu bir bilirim; marazdan kurtulmak.”

      “İnsan cavlağı çekince de marazdan kurtulur.”

      “ ‘Cavlağı çekmek!’ Bu ne laftır efendi hazretleri? Cavlak… İşte bunu hiç duymamışım. Çincedir? Türkçedir? Argodur, nedir? Lütfen bana beyan edersiniz?”

      “Bu, doktorların ‘sıyga-i intihaiyelerini’ hastalarının çoğuna çektirdikleri bir kelimedir. Möysö Gebers Cenapları bunun son tasrifini Hasan Muhsin Paşa’ya okuttu.”

      “Bu tabir, mefat olmak demektir?”

      Hasan Ferruh Efendi, Âlimyan’ın söyleyişini taklit ederek:

      “He evet dostum, bilmoorsun?”

      “Siziyle laf etmek ince süzgeçten çakıl taşı akıtmaya benzer.”

      “Doktor, zarafet kumkumasısınız. Fakat sözünüzdeki veçhişebehi24 anlayamadım.”

      “Lafımda ne maymun vardır ne şebek.”

      “Bu ne olmayacak anlayış. Benim sözümde de ne kirpi vardır ne köstebek. İkimizin de dilini eşek arısı soksun.”

      “Ekselans bu ne bedduadır ki edoorsun?”

      “Bet değil bu pek hayır duadır.”

      “Dilini eşek arısı sokarsa insan geberir.”

      “Gebermez, zarafetlenir. Gelelim mâ nahnü fihimize…”25

      “Orası neresidir?”

      “Efendim?”

      “Manahnu keyfimiz?”

      “Dağlasa zenbur lisanın

      Şiveye girmez beyanın.” 26

      “Bugün karşı-be-karşı şuaralık yapacağız.”

      Efendi gülerek:

      “He evet ahbar… Bir beyit de sen söyle bakalım.”

      “Sanki diyemem sanırsın? Şuaralık da zor bir iştir? Hem ben düşünmeden alimproviste (doğaçlama) söylerim. İşte:

      İğnesi girerse eşşoğlu arının

      Orası şişer biçare karının.”

      “Tuu… Allah layığını versin.”

      “Ben son makam natüralist şuaradanım. Nasıl şuaralığımı beğendin?”

      “Bu bizimkisi şuaralık değil maskaralık… Siz hecagusunuz27 demek?”

      “He evet, Haçik’in oğluyum.”

      “Pederiniz de böyle vadi-i şiirde gevher-nisar bir ter-zeban-ı bi emsal28 miydi?”

      “Hayır mehrum (merhum) tercüman değil idi, Şaşkınzade Hanı’nda odabaşı idi.”

      “El veledi sırr-ı ebihi.”29

      “Belediye sığırı yediyse onun şimdi bu laf arasında ne mefhumu vardır sanki?”

      “Sığırdan, deveden bahseden yok, azizim doktor. Siz sui intikal seyyiesiyle mecra-yı kelamı daima kendi acibe-i idrakinizin sevk ettiği garabet vadilerine düşürüyorsunuz.”

      “Ekselans, bu dedikleriniz de laftır sanki? Bu kıdar (kadar) hır gür arasında ‘sığır’ ile ‘deve’den başkasını ağnayabildiysem Çingene’den de esmer olayım.”

      “Yazık değil mi ki o vech-i ebreş

      Kararıp da ola bî-âr Kıpti-veş.” 30

      “Al sapından vur duvara… Bugün doğru laf etmeyip de böyle tuhafiyeli (kafiyeli) konuşacağız?”

      “Böyle sanih oldu da ben de dedim

      Affet artık işte bir herze yedim.”

      “Herze yiyiniz,

Скачать книгу


<p>24</p>

Veçhişebeh: Benzetme yapmak. Teşbih. (e.n.)

<p>25</p>

Ma nahnü fih: Bahsini ettiğimiz, üzerinde konuştuğumuz şey. (e.n.)

<p>26</p>

Eşek arısı dilini yaksa / Doğru dürüst bir şey söyleyemezsin. (e.n.)

<p>27</p>

Hecagu: Bir kimseyi hicveden. (e.n.)

<p>28</p>

Şiirde güzel söz söyleyip hazırcevap emsali olmak. (e.n.)

<p>29</p>

Evlat, babasının sırrıdır. (e.n.)

<p>30</p>

Yazık değil mi ki o alacalı yüz / Kararıp da utanmaz bir Çingene yüzüne dönsün. (e.n.)