Dirilen İskelet. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Dirilen İskelet - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 9

Жанр:
Серия:
Издательство:
Dirilen İskelet - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

ara seyrelen serviler, yine sıklaştı. Bazı nakışlı, yazılı taşlar upuzun toprağa gömülerek kaldırım meydana getirmiş, bazı büyük pehleli mezarları zemin, tamamıyla ve sanki bütün kimlikleriyle yutmak için hasretli bir sarılma ile kavrayıp kendine çekmişti.

      Sıklaşan gölgeler küçük ayın ışığını şimdi büsbütün boğuyor gibiydi. Karaltılar daha da koyulaşarak, derinleşerek, acayip şekiller alarak büsbütün korkunçlaştı. Şimdi gözler, kulaklar, burunlar, zihinler hayat dışında birtakım duygularla doluyorlar, başka şeyler görüyorlar, işitiyorlar, kokluyorlar, düşünüyorlar… Böylece kendilerini sırlarla dolu bir âlemin eşiğinde buluyorlar gibiydi.

      Üç genç sekiz on metrelik enine bir çizgi üzerine adımlarını terazileyerek, etrafı süzerek inmektelerken sağ uçta bulunan Feyzi’nin yürek çırpıntısından kasılmış bir sesle “Hişt… Hişt…” dediği işitildi.

      Ortada giden Nihat sordu:

      “Ne var?”

      Feyzi: “Dinle, işitirsin.”

      Nihat dinledi. Hart, hart, hart… Sanki yılan kadar iri bir kurdun büyük bir kütüğü kemirmesi gibi biteviye bir ses duydu.

      5

      Üçü de duydular. Bütün dikkatleriyle kulak verdiler, şimdi o hart hartlara arada bir homurtu gibi hiç de hoş olmayan bir ses daha karışıyordu. Hiçbir notaya gelmeyen, ne olduğu anlaşılmayan bu sesler gündüz ortasında işitilse belki kulaklara bu kadar kötü gelmez, insanı evhamlandırmazdı. Fakat gittikçe sönen bir ay, gittikçe çukurlaşan bir mezarlık, gizliliklerle korkunçlaşan karaltılar, bütün bu dekor içinde sinirler geriliyor, insanın üzerinde korkutucu, ürpertiler veren kötü bir etki yapıyordu.

      Sadi öbür uçta, yani seslerin geldiği tarafa en uzak noktada bulunduğu için sordu:

      “Ne oluyoruz?”

      Nihat: “Acayip, korkunç sesler geliyor.”

      Sadi: “Nereden?”

      Nihat: “Geldiği yer belli değil Belki etrafımızdaki mezarlardan.”

      Sadi: “Ölü ses vermez. Hele şu mezardaki kemiklerin dile geldiği görülmüş bir hadise değildir. Yürüyelim.”

      Feyzi, çizgi yönündeki hareket noktasını bırakarak Nihat’ın yanına geldi:

      “Ya cadılar, hortlaklar, bunlar sessiz yaratıklar mıdır?”

      Sadi: “Böyle şeylere inanıyor musunuz?”

      Feyzi: “İnanmıyorum ama şimdi içime bir şüphe girdi. Bu söylentileri hep toplasak ansiklopedilerden büyük ciltler meydana gelir. Bunların hepsi asılsız mıdır?”

      Sadi: “Kuşkusuz.”

      Feyzi: “Avrupalı bilim adamları içinde bile bunlara inananlar var. Bu ünlü adları benim kadar sen de bilirsin. Psikolojiye, manevi şeylere ve müspet ilimler dışında kalan tabiattaki bilinmeyen kuvvetlere dair yazılmış ciddi eserleri okumamışsan da işitmişsindir.”

      Sadi: “Azizim, bu meselenin burada tartışmasını yapacak değiliz. Bunu uygunsuz buluyorum. Ne vakit tabii tarih bilginleri hortlak efendiyi veya cadı hanımı yakalarlar, boyunlarına zinciri takarlar, hayvanat bahçesine getirirler, neden dolayı ve ne suretle hortladıklarının tarihçesini esaslı bir şekilde açıkça anlatarak kafeslerinin üzerine asarlarsa bunun bir gerçek olduğuna herkesle beraber ben de inanırım. Şimdi bu konunun sırası değil. Yürüyelim… Öndekileri kaybettik.”

      Nihat: “Sahi… Nereye sıvıştı onlar? Hiç sesleri çıkmıyor.”

      Feyzi: “Ya çarpıldılarsa?”

      Sadi: “Böyle ahmakça söz istemem. O kadar zamandan beri buralara geliyorlar çarpılmadılar da bu gece mi ecinniye, hortlağa uğrayacaklar?”

      Hart hartlar yine duyuldu.

      Feyzi, Sadi’ye:

      “İşitiyor musun?”

      “İşitiyorum.”

      “Bu acayip ses nedir? Nereden geliyor?”

      “Aşağıdakilerin göremeyeceklerini bilsem şimdi elektrik feneriyle etrafı arardım.”

      Nihat: “Olmaz. Hem aşağıdakileri kuşkulandırmış oluruz… Hem de…”

      Delikanlı sözünü bitirmeden sustu. Sadi sordu:

      “Ey hem de?”

      Bu defa lakırtıyı Feyzi tamamlayarak:

      “Hem de hortlağı kızdırmış oluruz. Çünkü onlar aydınlık sevmezler. Yarasa tabiatlıdırlar. Bir söylentiye göre de cadı, kocaman bir yarasa imiş.”

      “Haminnenden iyi tabiat dersleri almışsın.”

      Feyzi’nin kararsızlığı üzerinde durdular. Bir süre hart hartları dinlediler. Ses bazen duruyor, bazen yavaşlıyor, bazen artıyordu.

      Sadi nihayet sordu:

      “Feyzi gelmeyecek misin?”

      “Bu sesler içime acayip bir korku getirdi. Bile bile çarpılmak istemem doğrusu…”

      Sadi: “Nihat sen?”

      Nihat: “Ben de biraz korkmuyor değilim. Fakat sen yürürsen eşlik ederim.”

      Sadi: “Feyzi, biz Nihat’la gidiyoruz. Sen burada tek başına kal. Bakalım korkan mı çarpılacak? Korkmayan mı?”

      Feyzi telaşla:

      “Ben gitmeyince tabii sizi de bırakmam.”

      Sadi: “Biz seni gitmeye zorlamadıktan sonra sen bizi kalmak için nasıl zorlayabilirsin?”

      Feyzi: “Arkadaşlık böyle olur. Anca beraber kanca beraber…”

      Yine sustular. Hafif bir rüzgâr servileri fısıldattı. Uzaktan kahkaha kuşu acı alaylarını gecenin sırları içine saçarak güldü. Güldü, güldü, sanki “Delikanlılar, korkmayınız. Burada ben varım. Çarpılırsanız yine böyle gülerim.” demek istiyordu.

      Meşkuk hortlak yine homurdandı. Sadi birdenbire sinirlendi. Hemen yerden bir taş kavrayarak kanının bütün coşkunluğu ile sesin geldiği tarafa fırlattı.

      Nihat ile Feyzi mezarlığın bütün kötü ruhlarına karşı savaş açmak demek olan bu son derece küstah hareketten fena hâlde şaşırarak, gözler taşın düştüğü noktaya takılı, çarpılmış gibi bir süre öylece durdular.

      Sadi, kendisi de bu cüretinin sonucundan kopacak kıyameti anlamak ister bir merakla gözlerini karanlığa dikti. Eli tabancasında bekliyordu. Üçünün de meraktan, endişeden kırpılmayan gözlerinin önünde, biraz ileride bir karaltı kabardı. Hortlak zırtlak ne

Скачать книгу