Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 43

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

akşamüzeri vuku bulacağını bildirdi ki cümleden ziyade bu davet Hasan’ı sıktı.

      Ziyafet akşamının gelişine kadar Hasan Mellah memleketin içine birkaç defa gezmeye çıkıp memleketin kibarından birkaç zatın daha vizitelerini kabul etmiş ve onlara dahi vizitelerini iade etmişti. Nihayet çarşamba akşamı gelmekle ve geminin birinci kaptanı dahi davetli bulunmakla, Hasan kaptanı da yanına alarak valinin konağına gitmek için karaya çıktı.

      İkinci Bölüm

      Hasan Mellah ziyafete yine her günkü elbisesi, yani Ajaccio Limanı’na girdiği zaman giymiş olduğu İspanyol kıyafeti ile gelmiş ve kaptan dahi birinci kaptanlığa mahsus olan üniformasını giymişti. Valinin konağına, yine vali tarafından gönderilmiş olan bir araba ile gidip tam kaptan girince valinin kethüdası makamında bulunan zat kendisini merdivende ve vali dahi misafirlere mahsus bulunan salon kapısında karşıladı.

      Salon içinde üç dört kadın ile beş altı tane de erkek bulunup Hasan vali ile selamlaştıktan sonra, erkeklerden, evvelce görüşmüş olduğu beylik geminin birinci kaptanı ve Ajaccio askerî fırkasının kumandanı ile dahi selamlaşıp sonra vali cenapları Pavlos Kumpanyası’nın Ajaccio’da acenteliği hizmetini eden Fouillier namındaki muteber tacirini Hasan’a takdim etti. Hasan bunların cümlesine büyük bir nezaketle karşılık vererek vali cenapları çocuğu kadınların huzuruna götürüp “Pavlos Kumpanyası’nın üçüncü azası Hasan Mellah Hazretleri’ni takdimle iftihar ederim.” yollu sözlerle takdim ettikten sonra dört kadından birisi kendi eşi olmak ve diğerini yengesi bulunmak, birisi başkâtibinin ve diğeri de Fouillier’nın zevcesi olmak üzere tavsiye etti ki Hasan bu kadınlara erkeklerden ziyade hürmet ve tazim ile mukabelede bulunup sonra kendisi de gemisinin birinci kaptanını kadınlara takdim etti.

      Böyle mevcut şahısları bir diğerini tanımış olan topluluklarda herkesin aralık buldukça göz kuyruğuyla olsun birbirine bakıp ahval ve eşkâline dikkat ettikleri malumdur. Herkes birbirine ve çoğu da Hasan’a baktıkları sırada, Hasan da hiçbirisi küçümsenemeyecek olan kadınları gözden geçiriyordu.

      Valinin kendi eşi pek genç ve güzel olduktan başka pek şen, neşeli, fıkır fıkır kaynar bir işvebaz idi. Yengesi olmak üzere tavsiye edilen kadın ise otuz yaşında kadar ve gereği gibi güzel bir şey idiyse de güya kırk yıldan beri hasta bulunurmuş gibi yüzü pek sarı, ziyadece zayıf ve daima gülmez bir kadın idi. Başkâtibinin karısı, güzellikte yenge hanımdan daha aşağı idiyse de şen oluştan yana valinin zevcesini de geçiyordu. Madam Fouillier ise hepsinden güzel ve fakat gayet ağırbaşlı bir kadın olarak görünüyordu.

      Dereden tepeden biraz lakırtı edildikten sonra hep beraber sofraya oturuldu ki bu hâlde vali Hasan’ın karşısında, valinin karısı Hasan’ın sağ tarafında, yengesi sol tarafında, başkâtibin karısı valinin sağ tarafında ve Madam Fouillier sol tarafında bulunup başka yerleri de erkekler zapt etmiştir.

      Sofra başında cereyan eden sohbetin ilk bölümü İspanya’nın şarabından, meyvelerinden ve Pavlos Kumpanyası’nın büyüklüğünden, ehemmiyetinden filandan ibaret kaldı. Lakin salonun karşı cihetinde asılmış bulunan tam insan mikyasında bir resim Hasan Mellah’ı son derece meşgul ederek çocuk gözlerini bir türlü resimden ayıramıyordu.

      Bu resim oldukça güzel ve Fransız sakallı bir şey olup Hasan Mellah’ın mutlaka görmüş olduğu bir adamın resmi idiyse de Hasan düşünür, bir türlü bunun kim olduğunu ve herifi nerede görmüş olduğunu hatırlayamazdı. Bir aralık resmi can düşmanı olan Pavlos’a benzetti. Çünkü sakalın uzaktan köse gibi görünmesi Pavlos’un sakalını andırıyordu. Lakin bu resmin sakalı köse olmayıp yanakları tıraş edilerek yalnız çeneden bırakılmış olduğuna dikkat edince bu fikirden vazgeçerek yine meşguliyette devam etti. Ancak Hasan resme o kadar gizli bakıyordu ki ettiği nazarlara kimse dikkat edemeyip nihayet valinin karısı Hasan’ı daima gözden geçirmekten hali kalmadığı cihetle o dikkat edebildi.

      Valinin karısı: “Resme merakınız ziyade olmalı galiba. Pek de fena yapılmamıştır.”

      Hasan: “Bendeniz ressam değilim ama güzel yapılmış resimleri pek lezzetle temaşa ederim efendim. Gayet güzel yapılmış bir resimdir. Eğer kim olduğunu bilsem belki temaşasından daha ziyade lezzet alabilirdim.”

      Vali: “Ah efendim, kim olduğunu öğrenirseniz kim olduğunu öğrenen başka kimseler gibi sizin de yüreğiniz parça parça olur.”

      Hasan: “Acayip!”

      Vali: “Evet, bizim büyük biraderdir.”

      Hasan: (yenge olmak üzere takdim olunan kadını göstererek) “Demek oluyor ki yenge hanımın eşi.”

      Yenge: (büyük bir ızdırapla) “Evet efendim.”

      Vali: “Evet, yengemin eşidir.”

      Hasan: “Öyleyse bunda yürek paralanacak ne var?”

      Valinin karısı: (işvebazane bir tavırla) “Yalnız görümcem hanımın değil, bütün ailemizin çektiği ceza kendi elinden oldu da efendim.”

      Vali: “Evet efendim, biçare kara sevdaya uğradı mı, ne oldu, bir gece pederimi, validemi ve bir de kız kardeşimi öldürerek ortadan kayboldu gitti.”

      Hasan: (telaşla) “Ne dediniz?”

      Yenge: (şiddetli göğüs geçirerek) “Evet efendim, öyle olmuş.”

      Hasan: “Çok şükrediniz ki size bir şey olmamış.”

      Valinin karısı: (yine işvebazane) “Bir adam gerçekten deli olsa bile karısına bir şey yapabilir mi?”

      Hasan: “İhtimal ya, efendim.”

      Valinin karısı: “Hiç insan bunca vakittir muhabbetle alışık olduğu eşine…”

      Hasan: “Hakkınız var efendim. Gerçi, el varamaz ama artık anasını, babasını, kız kardeşini kesmiş olan bir adam…”

      Valinin karısı: “Ama eş daha başka bir şey değil midir ya? Tevrat’ta yazar ki insan eşiyle beraber bir vücut içinde iki ruh addolunur ve gerçi, siz Müslüman olduğunuz için belki Tevrat’ı okumamışsınızdır efendim.”

      Hasan: “Biz Müslüman olduğumuz için Tevrat’ı görüp okumaya ve öğrenmeye borçluyuz bile. Fakat meramınızı şimdi anladım ve hakkı da sizde gördüğüm için teslim ediyorum.”

      Hasan Mellah bu lakırtıyı söyledikten sonra valinin karısı yüzüne dikkatlice bir nazar eyledi ve kadının yüzünde bambaşka manalar ifade eder bir tebessüm görmesiyle bir de etrafa bakınca Madam Fouillier’yı kıpkırmızı, yenge hanımı sapsarı ve başkâtibin zevcesini ise gayet ferah bir hâlde buldu. Bütün bu hâller, valinin karısı tarafından söylenen sözlere, Hasan’ın verdiği cevaptan sonra vali karısının tebessümünden doğdu. Lakin bu hâller, o kadar çabuk cereyan etti ki erkekler ya farkına varamadılar veyahut vardılarsa bile konuşanın vali karısı olması, bu konuda herkesin de bir ferahlık duymasını ve hatta kahkaha ile gülmesini menetti.

      Yemeğin sonlarına doğru valinin eşi, âlemde güzellik denilen şeyin İspanya ile Fas ve Cezayir tarafları halkına mahsus olduğundan

Скачать книгу