Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 41

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

cins hayvan dahi tahammül edemeyerek biçare hayvan acizlik göstermeye başladı. Eğer gündüz devam etmiş olaydı ihtimal ki Hasan yakayı ele verirdi. Bir iyisi ki akşam yaklaşıp biraz sonra da ortalık karardığından gecenin karanlığı içinde dost da düşman da gözden kayboldu.

      Kaçışı esnasında çocuğun gönlünden geçenleri burada tasvir etmek pek de mümkün değildir. Zira yakayı ele verdiği hâlde başına gelecek eziyeti düşündükçe kendini kaybetmek derecelerine geliyordu. Böyle bir hâlde bulunan bir çocuğun yüreğinden neler geçmez ki hatta kaydı mümkün olabilsin?

      Saat üçten25 sonraydı ki Hasan artık hayvanda güç ve takatin kesilmiş olduğunu görerek indi ve hayvanı yedeğine alarak yavaş yavaş yürümeye başladı. Yarım saat kadar bu suretle yürüdü. Bir de bu aralık pek yakın yerden dörtnala giden atların ayak patırtılarını işitmesin mi? Dondu kaldı, atlılar geldiler çattılar. “Gitse gitse Melile’ye gider, ona da dört beş saatlik mesafe kaldı. Haydi sürelim.” yollu birkaç ses dahi işiterek bütün bütün aklı başından gitmişti!..

      Çok şükür Cenabıhakk’a ki gece karanlığı cihetiyle herifler Hasan’ı göremediler. Hasan bunların tuttukları istikamete dikkat ederek o istikametin doğruca Melile’ye varacağını anladıktan sonra kendisi biraz daha sağ tarafına istikametini çevirerek Melile’nin alt tarafından sahili bulmak azmine düştü.

      Herifler tam uzaklaştıktan sonra Hasan daha ziyade bir istirahatle yaya olarak yoluna devam etti. Bu suretle gide gide ta sabaha kadar gitti. Açlık ve uykusuzluk canına işlemişti. Lakin artık arkasından takip edip duran beladan kurtulmuş olduğu emniyeti, yine yolda devam etmeye kuvvet veriyordu.

      Meğer Melile tarafına giden herifler birkaç saat sonra oraya varmışlar. Derhâl edilmesi mümkün olan araştırmayı yapıp Hasan’ın oraya gelmemiş olduğunu anladıktan sonra, içlerinden birisi belki ertesi gün gelirse hemen yapılması emredilen görevi yerine getirmek üzere Melile’de kalıp diğerleri dahi Melile’nin alt tarafında bulunduğunu yukarıda haber vermiş olduğumuz liman tarafına yönelmişler. Zira o limanda yaz kış bazı gemilerin eksik olmayacağı umulur idi.

      Tam sabah olarak güneş dahi henüz kış güneşi olmak üzere mahzun mahzun doğmuştu. Hasan artık oldukça dinlenmiş ve yalnız açlık ızdırabını çekmekte bulunmuş olan hayvanın üzerine binip eştirmekte26 bulunmuştu. Bir de bu kere sol cihetten ayrılmayan gözleri uzaktan uzağa birbiri ardınca gelen sekiz on atlıya ilişmesin mi? Bunları derhâl tanıdı. Kendisi dahi hayvanı dörtnala kaldırdı. Hayvan ilk hızıyla yıldırım gibi giderek Hasan atlıları yine gözden kaybetmişti. Ancak bu defa süratini hiç bozmadı. Gitti, gitti, uzaktan iç açıcı bir alan gibi bakışları süsleyen deniz Hasan’ın yüreğine daha da kuvvet vererek hele limanın içinde bir ufak gemi görünce bütün bütün gayreti artıp hayvanın olanca süratini koşuyordu. Çünkü bu geminin Pavlos Kumpanyasına ait gemilerden olduğunu dahi ümit etmek Hasan için aşikâr idi.

      İşte bu hızla giderken deniz kıyısına varınca denizin çalkalanmasından meydana gelen iki buçuk arşın yüksekliğindeki yardan aşağıya tekerlendiği ve kendisi hayvanın altında kaldığı cihetle zavallı çocuk, kendisinden geçip gitmiş ve bu baygınlıktan gözlerini açtığı zaman da kendisini o korsan gemisinde bulmuştu.

(Dördüncü Kitap’ın Sonu)

      BEŞİNCİ KİTAP

      Birinci Bölüm

      Bundan evvelki kitapta biz Hasan Mellah’ın, Fas macerasını yazarken biçare çocuk nerede ve ne hâldeydi hatırınızda tutuyor musunuz? Pavlos haini canını almaktan daha beter demek olan cananını kapıp ufuklarının genişliğini bakışların kavrayamadığı bir deniz üzerine çıkmış olduğu cihetle Hasan dahi arkasından takip ederek deniz üzerine çıkmış ve fakat ne tarafa gideceğini bilemeyerek hayret içinde kalmıştı. Hele bu aralık bir an oldu ki Hasan, hayretle beraber kederli bir ümitsizliğin dahi etrafını almış olduğunu gördü. Zira ta denize çıkıncaya kadar asla hatırına gelmemiş olduğu hâlde denize çıktıktan sonra Pavlos’un belki Cuzella’yı denize çıkarmayıp ya şehir içinde saklamış veyahut karada bir yere götürmüş olması ihtimali hatırına geldi. Hasan’ın durumunda ve yerinde bulunan bir adam için bu ihtimal ümitsizlik ve keder verecek bir ihtimal değil midir? Hele çok şükür ki Pavlos’un İspanya devletince ele geçtiği anda cezaya çaptırılacak bir adam olması dahi o an hatırına gelerek, ortada şöyle bir mâni varken onun denizden başka kendisine bir sığınma yeri bulamayacağına hükmederek çocuk biraz teselli buldu. Hatta Hasan takip ettiğine mutlaka yetişmek yolunu bulmak için hayretini dahi defe çalışarak bu yolu düşünmeye başladı. Buldu mu?

      Kesin olarak bulamadıysa da yakin27 olsun hasıl etti. O gece esen rüzgâr, güneybatı rüzgârı olduğundan düşmanı şayet Fransa kıyılarına daha evvel varabileceği hesabıyla, bu rüzgârı pupaya alarak o tarafa yönelmiştir, diye rüzgârı pupasına alıp kuzeybatıya doğru dümen doğrulttu.

      Elindeki gemi fena bir gemi olmadığı cihetle yıldırım gibi gidiyor idiyse de Hasan’ın içi içine sığmadığından güverte üzerinde bir aşağı beş yukarı gezinerek o kadar göğüsler geçiriyor, o kadar şiddetli soluklar alıyordu ki görenler, güya nefesini dahi yelkenlere doldurup geminin bir kat daha süratine çalışıyor zannederdi. Bu süratle sabaha kadar yola devam etti. Ancak sabah vakti güneşin doğuşuyla beraber rüzgâr düşüp doğduktan sonra da bir daha evvelki şiddetini bulamayınca Hasan’ın ümitsizliği yine baş gösterdi. Kâh önünde giden düşmanının da havasını kaybederek kaçış hızının azalmış olacağını hesapla yüreğine ümit ve rahatlık vermeye çalışıyordu kâh eğer düşmanı akşamüzeri hareket etmiş ise şimdiye kadar Fransa kıyılarını bulmuş olacağı hesabıyla ümitsizliğini arttırdıkça arttırıyordu. Rüzgâr ise gittikçe düşmeye başladı. Düştü, düştü, nihayet öğle vakitleri bütün bütün düşmek şöyle dursun, bir ince kuzey rüzgârı dahi esmeye başladı ki Hasan’ın ümidini bütün bütün bu rüzgâr kesti.

      O saatte Hasan, Korsika Adası’nın batı ciheti adalarını görüyordu. Esen rüzgâr ile ileriye gidilmek mümkün olduğunu görünce ve hiç olmazsa Korsika’ya yanaşılması hakkında geminin ikinci kaptanı tarafından dahi tavsiyeler alınca doğu cihetine alabanda edip geminin iskele tarafından gelen ince rüzgârla üç saat sonra Ajaccio Körfezi içine girdi.

      Ajaccio dediğimiz yer Korsika Adası’nın merkez vilayetidir. Gemi limanda demir atmak ve diğer hizmetleri yapmak ile meşgul iken Hasan Mellah birinci kamaraya inip ayağına lacivert kadifeden yapılmış dar bir pantolon ve üzerine yine dar mintan ve beline ipekli bir kırmızı kuşak ve ayağına güzel bir çift çizme ve başına İspanyol biçimi bir sivri şapka uydurarak kısa ve hafif bir İspanyol paltosunu dahi omuzlarına alıp güverteye çıktı. Ve ikinci kaptanı huzuruna çağırdı. Kaptan gelip de hâlâ geminin birinci kaptanı zannettiği zatı İspanyol asilzadelerine mahsus bir tavır ve kıyafette görünce yılışarak:

      Kaptan: “Arkadaş, maşallah kıyafeti yerine koydunuz.”

      Hasan: (tavır ve vakarını bozmayarak ve elinde bulunan bir bayrağı kaptana verip) “Şunu randa serenine28 çekmeli.”

      Kaptan: “Bu ne?”

      Hasan:

Скачать книгу


<p>25</p>

Güneşin batışından üç saat sonra. (e.n.) 151

<p>26</p>

Eşmek: At hızlı gitmek. (e.n.) 152

<p>27</p>

Yakin: Şüphesiz, sağlam ve kati olarak bilmek. (e.n.) 153

<p>28</p>

Randa sereni: Geminin en gerisindeki yan yelkenin çekildiği direk. (e.n.) 154