Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 44

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

oluyorsam üzülerek istediğim izahattan vazgeçerim.”

      Yenge: “Estağfurullah efendim.”

      Kadıncağızın hâli gittikçe fenalaşarak ağzından bir laf alamayacağını anladıktan ve hâlbuki gördüğü resmin sahibini zihninde arayıp, tarayıp, nihayet haydutlar gemisinde tembellikten dolayı denize atılacak iken kendisinin kurtarmış olduğu Korsikalı olduğunu bulduktan sonra, bu konuda mutlaka izahat almayı ve bu işin içinde görünmekte bulunan sırlara vâkıf olmayı isteyerek, bu kere de yenge hanımın kulağına eğilip gizlice:

      Hasan: “Sorduğumun sebebi var efendim. Zira ben bu resmin sahibini mutlaka bir yerde görmüşüm zannediyorum.”

      Yenge: (derhâl yüzü başkalaşarak) “Aman, demeyiniz! Fakat yavaş söyleyip lafınızı kimseye işittirmeyiniz.”

      Hasan: “Zararı yok. Eşinizi gördüm, hem de pek yakın bir zaman içinde gördüm.”

      Yenge: (kim bilir ne gibi hissiyatın yardımıyla gözleri fırlayarak) “Kendisi sağ mıdır?”

      Hasan: “Vefat etmiş olsa ben görebilir miydim ya?”

      Yenge: “Canım efendim, affedersiniz. Lafımın zapturaptını şaşırdım.”

      Hasan: “Müsterih olunuz ki sağdır.”

      Yenge: “Öyleyse bana şimdi bir şey sormayınız. Sofradan kalkalım, konuşuruz.”

      Nihayet bunların fısıltısı vali karısının merakına dokunup Hasan’ın kolunu dürterek:

      Valinin karısı: “İki kişinin arasındaki gizli lakırtıya kulak vermek Hristiyanlığa sığmaz imiş ama…”

      Hasan: “Hayır efendim, hanımı daha bugün görmekle müşerref olduğum hâlde ne gizli lakırtımız olabilir?”

      Vali karısının bu defaki aşüfteliği, Madam Fouillier’yı kıpkırmızı değil, âdeta mosmor ve başkâtibin karısını ise büsbütün ferah eylemiş ve erkekleri dahi tebessüme mecbur etmiş idiyse de yenge hanımı utancından yerlere sokmuştu.

      Hasan bu vali ailesinin hâline çok şaştı. Gerçi kendisi bir Fransız zamparası olsaydı, ihtimal ki bu aile yanında geçirdiği zamanı nimet sayardı. Fakat aldığı İspanyol terbiyesi ve anasından beraber doğduğu Müslümanlık ve Araplık tabiatları, böyle pek laubalice cemiyetlerden lezzet almaya mâni olduğu gibi, yüreğini yakmakta bulunan aşk ve iştiyak ateşi bütün bütün mâni oluyordu.

      Neyse, sofradan kalkıldı. Yine ikamet salonuna geçildi. Kâh erkekler ve kâh kadınlar tarafından açılan lakırtılar üzerine bir hayli yavan sözler söylendiği esnada Hasan yine yenge hanımı bir tarafa çekerek:

      Hasan: “Sizinle böyle gizlice konuşmamız görümcenizi, bilmem ne sebeple incitiyor. Hem bu hâlin sizi dahi sıkıntıya soktuğu görülüyorsa da zevcenizin düçar olduğu hâl hakkında bende dahi biraz malumat olup o malumatı size vermek gayretinde bulunduğumdan yine sizinle tenhaca söz söylemeye kendimde mecburiyet görüyorum.”

      Yenge: “Görümcemin ne kıratta bir kadın olduğunu bütün dünya bildiği gibi siz dahi ilk görüşte anlamışsınızdır zannederim. Benim hâlimi de cihan bilir. Eğer görüşmemiz daha devam ederse siz de anlarsınız. Demek isterim ki görümcem benim hakkımda ne fikre düşse bana hiçbir kötü tesiri olamaz. Zaten ben içinde bulunduğum bu bela ve mihneti çeke çeke ölüp gideceğim. Sizden ricam, kocam hakkında almış olduğunuz malumatı bir an evvel zikrederek yaralı yüreğime biraz merhem vurmanızdır.”

      Hasan: “Ah, ne fayda ki vereceğim malumat yüreğinize merhem olamayacaktır.”

      Yenge: “Hayatta bulunduğu haberini verdiniz ya? Bu da bir merhemdir.”

      Hasan: “İspanya kıyılarında gemi ile seyir ve seyahat ederken bir sahile çıkmıştım. Orada bir serseri adam huzuruma gelerek benden Allah için biraz akçe istedi. Gelen adamın yemek salonunda resmini gördüğüm kocanız olduğuna hiç şüphem yoktur.”

      Yenge: (içini çekerek) “Ah, biçare İlia!”

      Hasan: “Kim olduğunu sordum, bir korsan gemisi tarafından soyulup o sahile atıldığını söyledi, kendisini alıp gemiye getirdim. Beş on gün bende misafir oldu. Sonra benim bu taraflara ve özellikle de Fransız kıyılarına gitmem gerekince yanımdan ayrıldı. Kalmasını pek rica ettim, özür diledi.”

      Yenge: “Elbette özür diler, elbette. Fransa toprağına girdiği gün boynu vurulacaktır. Siz kaynımın ‘Kara sevda getirdi.’ demesine inandınız mı? Ne kara sevda getirdi ne bir şey. Âdeta pederini, validesini ve bir de kız kardeşini öldürüp kanunen idamına hükmolundu. Kaçtı, gitti. O zamandan beri bir haberini alamadık.”

      Hasan: “İyi… Bunları ne sebeple öldürdü?”

      Yenge: “Sebebini mi soruyorsunuz? Şu Korsika valiliği yok mu, işte bu valilik, kocamın öldürmüş olduğu kız kardeşinin namusu pahasına babası tarafından satın alınacaktı.”

      Hasan: “Aman, ne diyorsunuz?”

      Yenge: “Ben ne dediğimi biliyorum. Terbiye dışı konuştuğum için affınızı rica ediyorum. Sizin çehrenizin hâlinde mertliğe, insaniyete delalet eder hâller gördüğüm için söylüyorum. Bir de kocamı görmüş ve hâlimize dair bir numune almış olduğunuz için söylüyorum.”

      Hasan: “Bu gösterdiğiniz itimada nasıl teşekkür edeceğimi bilemem. Hatta düçar olduğunuz beladan dolayı, size yardımı olabilecek her ne hizmet teklif ederseniz canla başla kabul edeceğimi dahi vadederim.”

      Yenge: “Allah’a emanet olunuz karındaşım. İşte kayınpederim olacak zat, kayınvalidem olacak zat ile ittifak ederek bu namussuzluğu kararlaştırdıkları ve şimdi vali bulunan kaynımı dahi muvafık buldukları hâlde, yalnız benim kocam İlia bunu namusuna yediremeyerek her ne kadar menine kalkıştıysa da mümkün olamadı. Nihayet o da anasını, babasını ve kız kardeşini vurup öldürerek beni onların eline bırakıp kaçtı, gitti.”

      Kadıncağız bu hâli o kadar içi yanarak söyledi ki Hasan Mellah kendi derdini unutup kadının derdiyle dertleşti. Bu namussuzluğun hangi taraftan gelmiş olduğunu dahi sormuş ise de kadın “Bu senelerde Fransa’nın ne karışıklık içinde bulunduğunu bilirsiniz. Güya Fransız milletinin millî hukukunu adilane muhafaza etmek gayretiyle millet tarafından Paris’e toplanmış olan çapkınlardan birisi millî gayretini, böyle namuslu yolda kayınpederimi Korsika valisi yapmak yolunda istemişti.” deyip o konuda isim vermek veya daha ziyade açıklamalarda bulunmak için başka bir kelime konuşmadı. Lakırtıyı şu taraflara çevirdi ki:

      Yenge: “Bundan sonra bir tarafta kocama tesadüf ederseniz bizi birbirimize kavuşturmaya çalışacağınızı, büyüklüğünüzden, merhametinizden ve insanlığınızdan bekleyebilir miyim efendim?”

      Hasan: “Böyle bir hizmete muvaffak olursam hakikaten dünyada iftihar edecek bir iş görmüş olurum.”

      Bu vaat üzerine kadın o kadar büyük bir memnuniyet gösterdi ki sevincinden Hasan’ın boynuna sarılacağı geldi. Derken bu hâli takiben sararıp dudakları titreyerek gözlerinden

Скачать книгу