Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 48

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

efendim?”

      Hasan: “Yok mu ya?”

      Madam İlia: “Henüz kendisiyle müşerref olamadık da onun için sordum.”

      Hasan “Biz kendisiyle müşerref olduk. Siz de olmak isterseniz şu endam aynasına bakarsınız.” diye bir büyük camlı dolabın kapısında bulunan aynayı gösterince kadın bu eşyanın kendisine mahsus eşya olduğunu anlayarak artık teşekkür etmeye dahi muktedir olamadı ve yalnız gözlerini semaya kaldırarak birbirini takip eden ahlar ile içinden bazı şeyler mırıldandı ki canıgönülden hayır dua ettiği simasından dahi anlaşılıyordu.

      Sonra büyük salona girdiler. Hasan “Burası da salonunuzdur ki gerek bendenizi gerek kaptanlardan ve sair memurlardan misafir kabul edeceğiniz kimseleri kabul edersiniz.” dedi.

      Madam: “Ben burada misafir de kabul edeceğim ha?”

      Hasan: “Acayip! Hüsn-i teveccühünüzü35 kazanabilen kimseleri kabul edersiniz efendim. Hatta biz ümit ediyoruz ki bu salonda bize ziyafetler dahi vereceksiniz.”

      Madam: “Ziyafetler de mi vereceğim?”

      Hasan: “Mürüvvetinizden ümitvar olmalı mıyım efendim?”

      Madam: (şiddetli bir göğüs geçirerek) “Allah mürüvvetiniz kadar saadetinizi arttırsın karındaşım! Ne diyeyim? Dilimden başka bir şey gelmiyor ki elimden hiç…”

      Hasan: “Hakkımdaki teveccühünüzle beraber, yüreğinizin rahatlığı benim için en büyük saadettir.”

      Nihayet kıçtaki daireye geldiler. O dahi mükellef döşenmiş ve yalnız bir odasına gayet güzel bir yatak konulmuş ve diğer odası ise oturmaya mahsus bulunmuştu. Bu odaya girdikleri zaman Hasan cebinden bir anahtar çıkarıp madama vererek:

      Hasan: “İşte bu da çekmecenizin anahtarıdır efendim.”

      Madam: “Çekmecem de mi var? Bakalım öyleyse içinde ne var.”

      Hasan: “Biz ne bilelim efendim. Mal sizin, açınız da bakınız.”

      Bu söz üzerine madam, Hasan Mellah’ın yüzüne bir manalı bakış ile baktı ve çekmeceyi açıp da içinden altın ve gümüş olarak tahminen dört, beş bin talerlik para çıkınca kadının hayreti bütün bütün arttı.

      Hasan: “İşte efendim, bu daire sizindir. Gemide bulundukça dairenize istediğiniz gibi tasarruf edersiniz. Karada da inşallah rahatsız olmazsınız.”

      Madam: “Himayeniz altında bulunan bir kadın nerede olur da rahatsız olur? Fakat efendim, benim için bu daire pek büyüktür. Merdiven cihetindeki odaların birisi bana çoktur bile. Bu koca daireyi istila edersem sizin rahatınızı bozmuş olacağım.”

      Hasan: “Hiç öyle değil. Benim rahatım sizin rahatınızla olacak.”

      Madam: “Benim de rahatım sizin rahatınızla olacaktır. Eğer rahatı arzu ederseniz bana istediğim odayı verirsiniz de siz kendiniz burada oturursunuz.”

      Hasan: “Kabul edemeyeceğim emirlerinizden birisi işte budur. Hiç, bir kadının dairesinde erkek bulunabilir mi? Siz tamamıyla serbest bulunmalısınız ki rahat edesiniz.”

      Madam: “Orası da ayrıca bir daire demektir.”

      Hasan: “Hayır efendim.”

      Madam: “Ama siz mutlaka rahatsız olacaksınız, ben de buna hiçbir şekilde razı olamam.”

      Madam İlia’nın böyle ısrar göstermesiyle kıç daire yalnız kendisinin olmak ve salonun dışında bulunan daire de Hasan’a kalmak üzere aralarında anlaştılar.

      Kamarada bu işler görülünceye kadar gemi de artık engine saldırıp kaptanların ikisi de kamaraya, çorbacılarının36 yanına inmişlerdi. Hasan bunları görünce “Tam da şimdi sizi ben davet edecektim. Efendiler, Madam İlia, çorbacınız Hasan Mellah Üçüncü Pavlos’un âdeta kız kardeşidir. Benim sizin yalnızca çorbacınız olmakla iftihar etmeyeceğimi, en aziz dostunuz, en sadık arkadaşınız olmanın benim için en şerefli bir iftihar olduğunu siz de teslim edersiniz. İşte benim gibi bir arkadaşa, bir dosta, bir çorbacıya ne kadar hürmet edecekseniz Madam İlia hakkında aynıyla o hürmeti esirgemeyeceğinizi hem rica ederim hem de emrederim. Bu gemide bulunduğu müddet her emri geçerli olacağı gibi karada bulunduğu müddet zarfında size vereceği emirler de geçerli olacaktır.” diye Madam İlia’yı tavsiye etmekle kaptanlar madam önünde boyun eğerek emirlerine hazır olduklarını bildirdikleri gibi, Madam İlia da yüzünde velev ki zorla olsun bir rahatlık ve tebessüm belirtisi göstermeye çalışa çalışa gerek kaptanlara gerek Hasan Mellah’a teşekküre girişti. Ancak göz pınarlarında ziyafet akşamı biriken yaşlar gibi birikmiş olan, iki elmas parçası gibi gözyaşını bir türlü zapt edemeyerek akıtıverdi.

      Hasan Mellah ile Madam İlia meselesinin en tesirli ciheti bu cihet idi. Bu tesirli cihetin tesir derecesini tasvire biz kalemimizde iktidar görememekteyiz. Belki bu iktidar hiçbir kalemde yoktur. Zira iktidarın bu kısmı, çehrelerin vücuh-ı teessüratını şeklen göstermeye memur olan ressamların kalemine ve fırçasına aittir.

      Bu yoldaki teşrifatla37 akşam edildi. Rüzgâr pek az olduğundan henüz Toulon Dağları uzaktan gayet hafif bulut parçaları gibi görünüyordu. Güneşin batışından sonra kamarot, kendilerini güverte üzerinde hazırlanmış olan sofraya davet etti. Madam İlia, Hasan Mellah, birinci ve ikinci kaptanlarla güverte zabiti sofraya oturdular. Güle oynaya yemek yiyorlardı. Madam İlia midesinde o kadar iştiha buluyordu ki çok yediğine şayet dikkat edilir de kendisini ayıplarlar diye az yemeyi gerekli gördüyse de mümkün olamadığından tatlı bir gülüşle:

      Madam: “Efendiler, kadınlığımla beraber bu akşam erkeklerden çok yemek yemekteyim. Midemin iştihasına kendim de hayret ediyorum. Zannederim ki bu hâl denizin iyi tesirinden olmalıdır.”

      Hasan: “Şüphe etmemeli efendim.”

      Birinci kaptan: “Denizde daima çok yenilir. Hele hava bu geceki gibi mülayim olursa var ya?”

      İkinci kaptan: “Evet efendim, hava sert olsa deniz tutar da insanın iştihası kapanır.”

      Madam: “Fakat deniz tutmak da bizim gibi denizin acemilerine mahsustur, sizi tutmaz ya?”

      Hasan: “Tutmaz ama efendim, her hâlde bir nevi tesirden hali kalmaz. Mesela can yemek istemez, uyku uyuyamaz.”

      Gerçi madamın iştihasında gördüğü kuvvet, denizin iyi tesirinden ileri gelmişse de vali konağı gibi sıkıntılı ve eziyetli evden kurtularak kederli yüreğine ümidin gelmiş olmasının da bu konuda tesirden geri kalmayacağı zannedilse yanlış zannedilmemiş olur. Hele sofrada güzel şaraplar için de madamın iştihası ziyadece olmakla, şarabın verdiği neşe de kavuştuğu rahatlığa eklenince kadıncağızın yüzü gerçekten gülmeye başladı.

      Gece yatak zamanı gelince madam kendi dairesine çekilip yatmış ve Hasan da salonun dış cihetindeki odaların birisinde bulunan yatağa girmiş ve bu suretle gerek velinimet ve gerek nimet-dide

Скачать книгу


<p>35</p>

Hüsn-i teveccüh: Saygı ile övme, takdir etme. (e.n.) 177

<p>36</p>

Çorbacı: Mal sahibi, patron. (e.n.) 178

<p>37</p>

Teşrifat: Resmî kabul ve ziyaretlerdeki kabul merasimi. Protokol. (e.n.) 179