Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 40

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

ve bu yolda ise en sadık hizmetçisinin yardımına muhtaç bulunduğunu anlattı. Hâlbuki Akrep’i intikama sevk için bu kadar söze gerek dahi yoktu. Herif velinimetinin katilleri aleyhine diş bilemekte olduğu için Hasan’ın teklifini derhâl kabul etti. Bunlar o gece işe nasıl girişeceklerini konuştular, kararlaştırdılar. Ertesi günü yine birbiriyle buluşup müzakereyi tekrar ederek o akşam dahi handa birlikte yemek yediler. Hasan adam öldürmek için gereken edevatı daha gündüzden tedarik etmişti. Akrep ise zaptiye bulunmak hasebiyle zaten silahlı olmakla güneşin batışından üç saat kadar sonra ikisi birlikte kalkıp sokağa çıktılar.

      Beşinci Bölüm

      Yakup el Deca’ gibi bir herifin düşmanları düşman oldukları gibi, dost zannettiği adamların dahi böyle kolaylıkla ele geçirmiş olduğu bir servetin gıbta-keşleri olacağı, pek küçük bir düşünme ile malum olur. Dolayısıyla Yakup, can güvenliğini sağlamak için memleketin subaşısı, yani zaptiye memuru olan zata emir vererek her gece şehir içinde dolaşmak için çıkarılan üç kol zaptiyenin bir kolunu, sabaha kadar kendi konağı etrafında gezdirip dolaştırıyordu.

      Akrep ile Hasan Mellah konak civarına kadar geldiler. Bir çeşme başında durup etrafa kulak verdiler. Koldan ses seda yoktu. Hasan Mellah hemen ileriye gidilmesi fikrindeydi. Akrep ise koldan bir haber almayınca ileriye varılmamasını tercih etti. Bunlar şu sohbettelerken sokağın alt başından silah şakırtıları ve ayak patırtıları işitilip kolun geçmekte olduğu anlaşıldı. Bunlar, kol geçer geçmez sıkıca yürüyerek kola yaklaştılar ve kırk elli adım kadar arkaları sıra gidip tam kolun hangi sokaklardan dolaşarak konağın etrafını dolaşacaklarını anladıktan sonra gerisin geriye dönerek doğru Yakup el Deca’nın kapısına gelip çaldılar. Kapıcı kapıyı açıp içeriye bir zaptiye ile som sırma içinde bir zat girdiğini ve kendi söylediklerine göre bunların şah tarafından geldiğini anlayınca divanhaneye kadar çıkmalarına engel olmadı.

      Hasan, kapıcının kendisini tanımasından pek korkmuş idi. Ancak herif, ihtiyar ve bunak bir şey olduğu için iki gün evvel gelen bir adamı gece hâliyle tanımadı.

      Akrep ile Hasan yukarıya çıktılar. Yakup henüz haremine girmeyip pek sevdiği dostu Dominico Badia, yani mahut Pavlos oturmuş, satranç oynuyorlardı. Akrep, Hasan’a “Sen dur! Beni ve özellikle kendini muhafaza et.” diye kulağına fısıldayıp odanın kapısına doğru doğruldu ve kapı önünde bulunan uşaklara Hasan’ın şah tarafından gelip Yakup huzuruna gideceğini ve fakat bunun için evvela Yakup’tan izin alınmasını söyledi.

      Uşak, Yakup’un huzuruna girerken Zaptiye Akrep dahi arkası sıra sokulmuştu. Uşak, tam izin alıp da gelenleri huzura sokmak için gerisine döner dönmez omzu üzerinde şimşek gibi bir ateş parlayarak kıyamet gibi bir şey patladığını görünce dizleri üzerine yığılıp kalmıştı. İlk tabancayı müteakip Akrep bir tabanca daha atıp dışarıdan uşaklar hücum ederken kendisi dahi dışarıya fırlamak azmine müsaraat gösterdi. Bu aralık Hasan dahi hançerini çekip hücum etmişse de biçare Akrep’in oda kapısı eşiğinde leşini gördü.

      Uşaklar, artık ruhsuz kalıbı kalmış olan Akrep’i hâlâ hançerliyorlardı. Hasan’ın “Ne yapıyorsunuz. Yakup el Deca’ için bu suikast sultanın emri ile vuku buldu. Ben saray tarafından gelmişim.” demesiyle, bu “sultanın emri” ve “saray” sözleri uşaklara bir perişanlık verdi. Hasan ise oda içine göz gezdirip Yakup’un mum iskemlesi üzerine leşinin yuvarlanmış olduğunu görmüştü. Bu telaş arasında ve fakat hançeri elinde olarak merdivenden indi. Akrep için ağlayarak kapıdan çıkıp güya sultanın sarayına dönüyormuşçasına rahat rahat hana döndü.

      Hasan için o gece şehirden çıkmak vacipti. Ancak hancıya vesaireye kötü bir fikir vermemek için telaş göstermedi. Kendisi yatağında yatmakta olsun, o gece Yakup el Deca’nın uşakları, efendilerinin başını kendi elleriyle kesip güya saraydan gelen memur işin bu cihetini unutmuş da onlar ifa ediyorlarmış gibi usulü ile tabağa koyarak saraya götürdüler. Bir de sarayın büyük memurları tarafından Yakup el Deca’ hakkında öyle bir emir verilmediği beyan edilince herkeste bir şaşkınlık oldu fakat bazı çabuk kavrayışlı kimseler kazara vurulan zaptiyeyi gözden geçirip ve onun o gün kim ile görüştüğünü araştırarak üstü başı temiz ve bir handa misafir kalan güzel yüzlü bir adam ile görüştüğünü haber almalarıyla ve Yakup el Deca’nın uşakları dahi bahsi geçen zaptiyenin, yine bu adamla konağa gelmiş olduğunu beyan etmeleriyle hemen hanları araştırmaya adamlar çıkardılar. Bir adam dahi Hasan’ın ikamet ettiği hana gelmiş ve hancıyı uykudan kaldırıp misafirini ve misafirler içinde filan kılıkta bir adam olup olmadığını sormuştu. Gece yarısı uyku sersemliğiyle uyanan hancıya meram anlatmak pek güç oldu. Bereket versin ki güç oldu. Zira hancı “Ne istiyorsunuz? Kimi istiyorsunuz, niçin istiyorsunuz?” diye sözü uzatması cihetiyle gelen adam Yakup el Deca’nın hile ile vurulduğuna varıncaya kadar izahat vermeye mecbur olunca hancı Hasan’ın önceden Yakup hakkında sormuş olduğu suallerden işi anlamış ve hâlbuki o dahi Yakup’un velinimeti demek olan Sidi Osman’ı eşkıyaca öldürerek malıyla kibarlaşmış olmasına patlayıp yanan hasetlerden bulunmuş olduğu cihetle “Bizim hana öyle adam gelmez. Burada öyle adam yoktur!” diye bir türlü kapıyı açmamıştı.

      Gelen memuru böylece defettikten sonra, hemen Hasan’ın yanına gidip “Çok söz söylemeye gerek yok. Hayvanınızı hazırlamaya gidiyorum. Borcunuz tahminen dört talere vardı. Bir yandan paraları veriniz, bir yandan kaçıp başınızı kurtarmaya bakınız. Zira işi anladım ki memleketi bir beladan kurtardığınız için memnun da kaldık!” dedi. Ve Hasan ona karşılık olarak tebessümden başka bir hâl göstermeyip, herifin hizmetinin mükâfatı olarak da beş on altın verip atına binerek han kapısından çıktı.

      Meğer gelen adam han kapısından defolduğu zaman hükûmete gidip filan handa şüphesi var ise de hancıya kapıyı açtıramadığını söylemiş ve gereğine göre zora başvurulmasına dahi müracaat edilmek için yanına beş on adam katarak tekrar gönderilmiş imiş. Hasan kapıdan çıkarken gelen adamlara tesadüf etti ve içlerinden birisi o gün Hasan’ı, vefat eden Akrep ile beraber gördüğü cihetle tanıyarak “İşte aradığımız adam budur!” demesiyle beraber zaptiyeler silaha sarıldılar. Bir iyisi ki şehir içindeydi. Hasan asla telaş göstermeyip ve vakit de kaybetmeyip atı üzengileyerek arkasından silahlar patlamış olduğu zaman o da sokağı dönmüş bulundu.

      Biz fikrimizi Hasan ile beraber şehirden çıkardığımız için Hasan’dan sonra hancıya ne yaptıklarını bilemeyiz. Bildiğimiz şey şu ki Hasan şehrin dışına fırladığı zaman, eğer Tanca yolunu tutacak olursa arkasından geldikleri takdirde mutlaka kendisinin Tanca’ya doğru kaçacağına inanacaklarını düşünerek atının dizginini Melile yönüne çevirdi. Gerçi Hasan’ın bu hesabı pek akıllıca bir hesaptı. Ancak durum Fas padişahına aksedip de takibe adam çıkarılması kararlaştığı zaman Hasan’ın ya Tanca’ya ya Melile veyahut çöl tarafına, yani bedeviler içine kaçacağı hesap edilmiş olduğundan şu üç cihete kol çıkarmışlardı.

      Takibe çıkan atlılar Hasan’dan ferah ferah bir buçuk saat sonra ancak çıkabilmişlerdi. Fakat Hasan hayvanı pek zorlar ise belki hayvanın da yoldan kalacağı hesabıyla dörtnala gitmekte bulunmasından ve takibe çıkanlar ise yanlarında bulunan yedek hayvanlarına dahi güvenerek alabildiklerine sürdüklerinden Hasan her beş on dakikada bir arkasına baktığı gibi öğle vakitlerinde yine bakınca bir saat kadar mesafeden birkaç atlı tozu belirmekte olduğunu gördü ve bunların kendisini takibe gelenler olmaması ihtimali de aklına gelmiş idiyse de şayet takipçiler ise

Скачать книгу