Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 42

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Şu lakırtı üzerine kaptan teşekkür alameti göstererek Hasan’a boyun eğmekten başka bir şeye bakmayıp durum Lorcio’ya da bildirildi. Hasılı, gemide bulunanların çoğu Hasan’ın kim olduğunu tanıdılar. Dolayısıyla gemi limana girerken Hasan’ın emri gereğince randa sereninde Pavlos Kumpanyası’nın beş renkli bayrağı ve kıçındaki sancak gönderinde dahi İspanya sancağı dalgalanırdı.

      O aralık Fransa tarafları, biraz değil, gereği gibi karışık olduğundan ve karışıklığın sebebi ise İtalya ile İspanya bulunduğundan o taraflardan gelen gemileri daha dikkatle gözden geçirirlerdi. Dolayısıyla liman nezareti tarafından derhâl bir sandal inip Hasan’ın gemisine geldi ve sandaldan çıkan zabit, önce geminin pasaportunu sormuştu. Hasan kendisinin Pavlos Kumpanyası’nın üçüncü hissedarı Faslı Hasan Mellah bin Sidi Osman olduğunu haber verip buna dair elindeki evrakı dahi gösterince ve yalnız seyir ve seyahat için o taraflara geldiğini haber verince zabit artık pasaport istemekten vazgeçtikten başka, Hasan Mellah’ın gelişini tebrik etmeye dahi girişti. Çünkü Pavlos Kumpanyası’nın Akdeniz kıyılarında bulunan çoğu devletler tarafından birçok imtiyazları olup bu kumpanyanın politik işlerine dahli olan muamelelerde bulunması değil hatta gümrük hükümlerinin dışında bir denk kaçak malını kabul etmesi dahi görülmüş değildi (Bizim mahut fesatçı Pavlos’un bunca başarılarını kolaylaştırmış olan sebeplerin birisinin de Pavlos Kumpanyası’nın şu meziyeti olduğuna şüphe mi edilir?).

      Liman zabiti Hasan’ın yanından ayrılıp da liman idaresine gittikten yarım saat kadar sonra, liman sandalı tekrar belirip bu defa dahi miralay rütbesinde bulunan ve liman reisi olan Ajaccio’nun bizzat gemiye gelmekte bulunduğu anlaşıldı. Reis geldi. Hasan Mellah, kendisini iskele başında karşıladı.

      Reis: “Efendim, limanımıza teşrif buyurmanız bizim için pek büyük şeref olduğundan, bu şeref üzerine hasıl olan memnuniyetimi bizzat arz etmeye geldim.”

      Hasan: “Demek oluyor ki kumpanyamıza ve gemimize ve bilhassa bendenize şeref vermeye gelmişsiniz. Hepimiz adına lazım gelen teşekkürü arz ile kendimi müftehir29 sayarım.”

      Gerçi reis, Korsika’ya mahsus olan İtalyan, İspanyol ve Fransız lisanlarının karışımı bir dil kullanıyor idiyse de meramını Hasan pekâlâ anlıyordu. Hasan’ın düzgün İspanyolcasını da reis anlamakta zorluk çekmiyordu.

      Yukarıdaki sözler üzerine el ele verip kamaraya indiler. Ve orada kamarotun takdim ettiği tatlıdan ikisi de aldıktan sonra yine söze başladılar:

      Reis: “Doğrudan doğruya buraya doğru mu hareket buyruldu?”

      Hasan: “Hayır, Cartagena’dan kalktım, Marsilya’ya doğru gidecektim. Yolda hava değişti. Gerçi kuzey rüzgârıyla dahi yolumda devam ederdim ama artık kaptanlar burayı tavsiye ettiler. Ben de uygun gördüm.”

      Reis: “Öyleyse kaptanlar dahi tavsiyelerinde pek isabet etmişler. Limanımızı gelişinizle şereflendirdiniz.”

      Hasan: “Cartagena’da haber aldığıma göre bizim kumpanya azasından bir zat daha yine buralara seyahate çıkmış. Kendisine tesadüf etsem pek memnun olacağım!”

      Reis: “Biz haber alamadık efendim.”

      Hasan: “Demek oluyor ki buraya uğramadı.”

      Reis: “Hayır efendim, uğrasaydı mutlaka haberdar olurduk.”

      Hasan Mellah bu suali o kadar şen bir tavırla sormuştu. Reis verdiği cevabı üzüntüyle verip güya “Ahbabınıza, arkadaşınıza tesadüf edemediğinizden dolayı ben de üzüldüm!” demek istiyor gibi bir tavır göstermişti. Biz Hasan Mellah’ın o arkadaşı, ne fikir ne mecburiyet üzerine aradığını bildiğimiz için liman reisinin gösterdiği tavra hayret edebiliriz ama herifin hâlden haberi olmadığı dikkate alınırsa bu hayrete gerek kalmaz.

      Liman reisinin Hasan’a bu derece tevazu göstermesi, yalnız Pavlos Kumpanyası’nın özel imtiyazlarından kaynaklanmıyordu. Bu kumpanya azasının fevkalade zengin adamlar oldukları ve alicenap dahi bulundukları meşhur olmakla ve o zamanlar ise güzel hediyelerin takdim ve kabulü Avrupa’ca dahi yürürlükte bulunmakla, liman reisinin tevazularının bir miktarı dahi Hasan Mellah’a hoş görünerek adet gereği alacağı hediyeyi ziyadesiyle almaktı. Bu durumda gösterdiği nezaketli davranıştan Hasan gerçekten de hoşlanıp reis giderken pek ziyade iltifatlarla gönderdiği gibi, ertesi gün de bin talerlik bir açık bono tanzim ederek tercüme edilmiş bir örneği aşağıda olan mektuba iliştirip liman reisliğine gönderdi.

      (mektubun örneği)

      Efendim hazretleri,

      Kamarotumuz Cartagena’dan pek tedariksiz çıkmış olduğu cihetle size bir miktar İspanya şarabı ve bu türlü başka İspanyol mahsulleri takdim edememekte ne kadar mahcup kaldığımı tarif edemem. Ancak bu borcun aynen olamazsa da bedelen olsun ödemeye mecbur olduğumdan ilişik bonoyu takdim ve lütfen kabulünü pek ziyade rica ederim

Hasan bin Osman Pavlos

      Liman reisinin, zikrettiğimiz bin taleri lütfen değil, belki memnunen kabul etmiş olduğuna şüphe etmeyiniz. Bu hediyenin teşekkürünü ifa etmek için bir gün sonra Hasan’a bir vizite daha vermiş, bu vizitede karaya çıkıp çıkmama konusunda Hasan’ın fikrini sormuştu.

      Hasan: “Vallahi efendim, memleketinizi ziyaret etmeyi pek ziyade arzu ediyor isem de… Ne diyeyim?”

      Reis: “Efendim, iki gündür şehrimizde teşrifinizden başka havadis yok. Hatta valimiz bulunan zatın sizinle edeceği görüşmeyi bir ziyafette etmek arzusunda bulunduğu bile işitildi.”

      Hasan: “Aman efendim, ben öyle ziyafetlerde, filanlarda bulunmaya nasıl cesaret edebilirim? Yabancı bir adamım. Her hâl ve hareketimde bin gariplik görülür. Pek çok kusurlarımla cemiyete sıkıntı veririm zannederim.”

      Reis: “Bu yolda gösterdiğiniz özürlere bin estağfurullah çeksem azdır. Bendenize kalsa bugün valimiz nezdine giderek bir vizite verseniz ve onu da iade-i ziyarete mecbur etseniz de ondan sonra ziyafette ahbapçasına bulunsanız fena olmaz.”

      Reisin konuşmasından anlaşıldığına göre, kendisi âdeta bu sözleri söylemek için vali tarafından görevlendirilmişti. O zamana göre Korsika’da Fransa devleti tarafından vali bulunan zatın, ilk defa olarak bir ticaret kumpanyası azasına vizite vermesi hükûmetin şanına elvermeyeceği cihetle, vizitenin önce Hasan tarafından verilmesi istendiği de anlaşılıyordu. Hasan reisin teklifini kabul ederek ne zaman vizite kabul edebileceğini validen sordurduktan sonra bir pazar günü birinci kaptanı da yanına alarak karaya çıktı ve hükûmet dairesine gidip vali ile görüştü.

      Vali, henüz yirmi sekiz otuz yaşlarında, genç ve güzel bir zat olup Hasan’ı valilik şanının kaldıramayacağı kadar nezaket ve tevazunun üstünde bir tevazuyla kabul etti. O gün cereyan eden sohbet nereden gelinip nereye gidildiğinden, filandan ibaretti. Hatta fevkalade olarak vali tarafından “Efendim, memleketimizde birkaç gün ziyade oturmanız, cümlemiz için büyük bir memnuniyete vesile olur.” tarzında iltifatlı bir söz bile söylenmişti.

      İşbu vizite gününden bir gün sonra vali cenapları dahi limanda demirli bulunan bir beylik geminin sandalına binerek ve yanında bu geminin ümerasından

Скачать книгу


<p>29</p>

Müftehir: Bir şeyi övünç bilerek onunla sevinen, övünen, iftihar eden. (e.n.) 156