Bizim Nesibe. Мемдух Шевкет Эсендал

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bizim Nesibe - Мемдух Шевкет Эсендал страница 6

Bizim Nesibe - Мемдух Шевкет Эсендал

Скачать книгу

bitmediğini soruyor.

      “Hangi damacana birader, binlik desene! Ben damacana filan görmedim. Hesabını da… Dur! Aklımı toplarsam sana söylerim. Ne kadar mahalle çocuğu varsa selamladılar. Ben de kaynanadan para aldım! Tevfik Sıtkı’nın anası büyük kadın… Ha, ne dersin? Ben sıkılarak hani yok mu ya rakı makı derken, oğlumun şerefidir, içsinler, afiyet olsun. Ben onun için ne fedakârlığa katlanmam ki. Bak bak lakırtıya! Eridim. Ha? Doğrusu…”

      Tevfik Bey sarhoşun sözünü keserek:

      “Oh babam.” dedi. “Biz seni sanki rakının başına koyduk, sen onlardan önce olmuşsun! Nerede bakayım rakılar? Nerede büyük şişe?”

      “Burada idi!”

      “Neredeydi?”

      “Bilmem, şimdi burada idi…”

      Rakıları mutfağa aşırmışlar.

      “Vay hinoğluhinler be, ulan bedava rakı buldular, yıkanacaklar. Sadri, getirin şunları buraya!”

      O sırada, orada oturan sofracı karı gözüne ilişti.

      “Oh, hanım yaymış kıçını… Ulan, kalkıp hizmet etsene!”

      Ayakta duran genç çocuklardan biri:

      “Onu çimdiklemişler de darıldı oturuyor.” dedi.

      “Çimdiklemişler mi? Bu gürültüde daha ne yapacaklardı. Haydi kalk bakalım işe. Naz istemem. Kenarı kırık metelik bile vermem!”

      Karı homurdanarak kalktı, gidip yüzünü yıkadı. Tevfik Bey arkasından söylendi:

      “Ulan!” dedi. “Amma da namuslu şeyler be!”

      Sonra kapıları açık görüp sokağa baktı. Bir sürü adam, kapıda, ta karşı kaldırıma kadar ayakta yığılmış, içeri bakıyorlar.

      “Kim açtı bu kapıları? Sadri, gel kapa şunları. Nerede Kel Hüseyin? Bekçi nerede?”

      Bekçi hastalanmış, Kel Hüseyin de bahçede kusup yatıyormuş…

      “Patlasın kerata, yarın ben ona sorarım. Bak şuradan birini bul, kimdir orada uyuyan?”

      Bir adam alçak bir sandalyeye oturmuş, merdivenin parmaklığına da dayanmış, ağzı açık uyuyor. Yavaşça da horluyordu.

      Karıları getiren herifmiş. Tevfik Bey:

      “Uyandırın şunu, uyumasın orada.” dedi.

      Mahalle delikanlılarından biri herife yaklaşıp:

      “Kalk, karıları kaçırdılar.” dedi.

      Herif uyku sersemi, gözlerini ovuşturup kalktı, ne dediklerini de anlamadı. Tevfik Bey Sadri’ye:

      “Sadri.” dedi. “Sen şu rakıların başında dur!”

      “Beni dinlemezler ki Tevfik Bey.”

      “Nasıl adamsınız be! Bir rakının sahibi olamıyorsunuz! Kim gelirse bana haber ver.”

      Tevfik Bey, yemeğe bakmaya gitti.

      Yukarı katta sarhoşluk kargaşalığı artmıştı. Uşşak faslının bitiminde birkaç kişi ayağa kalkıp:

      “Güveyi isteriz.” dediler.

      Sağlığına içeceklermiş. Güveyi, içeri odada bulup getirdiler. Orada olanlardan biri birkaç söz söylemek istiyormuş. O, söze başlayacağı sırada arkadan biri:

      “E, şerefinize!..” dedi.

      Hepsi “Şerefinize!” dediler. Rakılar içildi, söz söylemek isteyen adam da dolu kadehini masanın üstüne bırakıp yerine oturdu, yüksek sesle:

      “Herzevekiller10 arasında kaldık.” dedi.

      Kimsenin işitmediğini görünce yanında oturan adama:

      “Anladın mı Kadri Efendi?” dedi. “Herzevekiller içinde kaldık. İki lakırdı söylemeyi bilmezsin, hiç olmazsa sus!”

      Kadri Efendi birkaç kadeh içmiş, uykusu da gelmişti. O adamın söylediklerini de anlamadı.

      “Ben susuyorum, bir söz söylediğim de yok…” dedi.

      Beriki büsbütün sıkıldı. Fesini bir öne bir arkaya götürüp başına yerleştirdikten sonra döndü, arkasındakilere baktı. Biri ötekine içirmek istemiş, o adam da içmek istememiş, o da rakıyı üstüne dökmüş. Kavga başlangıcı var. Bir başkası arkadaşına laf atmaya çalışıyor, dinleyen hemen sızacak gibi görünüyor.

      Nutuk söylemek isteyen efendi bunlara söz anlatamayacağını görüp kalktı, yürüdü. Masanın ayağına dayanmış uda çarparak, ötekinin, berikinin ayağına basarak odadan çıktı. Merdiven başında Tevfik Bey’le karşılaştı.

      “Rıza Bey, nereye birader?”

      “Evime gidiyorum! Bir sürü herzevekil dolmuşlar, bırakmıyorlar ki insan iki çift lakırtı etsin. Güveye birkaç söz söyleyecek oldum, herzevekilin biri karıştı. Ben de evime gidiyorum.”

      Tevfik Bey, bu adamın dargınlıkla gitmesini istemedi.

      “Canım, Rıza Bey, sen düğün hâlini bilmez misin? Artık bu akşam ne olsa olur. Ben güveyi çağırırım, burada şerefine içer, söyleriz!”

      O sırada yanından geçen sofracı karıya da:

      “Siz yavaş yavaş sofrayı hazırlayın.” diye emir verdi.

      Gene Rıza Bey’e dönerek:

      “Bak, bu kadeh temiz.” dedi.

      Ellerine birer kadeh rakı alıp saz olmayan odaya girdiler. Bu odada da hiç kimse kimseyi dinleyecek hâlde değildi. Tevfik Bey gürültüyü bastıracak dik bir sesle:”

      “Güveyi nerede güveyi.” dedi. “Onun şerefine içmeye geldik. Rıza Bey de hitabesini yapacak!”

      Güveyi şaşırmış, yorgun, ömründe bu kadar uykusuz kalmamış, sararmış suratla bir köşeden çıkarılıp masa başına getirildi. Eline de bir kadeh rakı verildi. Rıza Bey de öksürüp söze başladı.

      “Huzzar-ı kiram11 ve muhterem Damat Bey. Bu gece, bu muhteşem ve mübeccel12 gece… Bütün hazır olan zevat-ı kiramın13 öyle muhterem bir gecesidir ki… Bunun alkışlarla takdis olunmasına şayandır! Çünkü bu gece, bizim mübeccel ve muhterem refikimiz Sıtkı Bey’in izdivaç ettiği bir gecedir.

      Sesini perde perde yükselterek:

      “Evet

Скачать книгу


<p>10</p>

Herzevekil: Saçma sapan, gereksiz konuşan kimse.

<p>11</p>

Huzzar-ı kiram: hazır bulunan soylular.

<p>12</p>

Mübeccel: Yüce, yüceltilmiş.

<p>13</p>

Zevat-ı kiram: Soylu kişiler.