Ferdi ve Şürekâsı. Halid Ziya Uşaklıgil

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ferdi ve Şürekâsı - Halid Ziya Uşaklıgil страница 9

Жанр:
Серия:
Издательство:
Ferdi ve Şürekâsı - Halid Ziya Uşaklıgil

Скачать книгу

kaldırdı, yüzüne bakarak:

      “Niçin bana haber vermedin? Bir anneye söylenecek şeyler, bir babaya da niçin söylenmesin? Bugün defterini açık unutmasaydın, kim bilir ne zamana kadar haberim olmayacaktı. Niçin bana bakmıyorsun, Hacer? Ben senin mutluluğunu düşünmek istemez miyim?”

      Hacer, gözlerini kaldırdı, baba kız bakıştılar, şimdi ikisinin de gözlerinde bir gülme parlıyor ve Hacer, “Sahi mi baba?” demek istiyormuş gibi bakıyordu. Genç kız, birdenbire doğruldu, babasının ellerini tuttu, artık karar vermiş gibi, “Şöyle yanıma otur, baba! Mademki dinlemek istiyorsun…” dedi.

***

      Ferdi Efendi için İsmail Tayfur’da bir damat olarak istenebilecek niteliklerin hepsi vardı. Ferdi Efendi’ye damat olacak kimsenin ciddi, hesap bilir, fazla olarak bir genç kızı memnun edebilecek kadar genç ve yakışıklı olması yeterdi. Oysa İsmail Tayfur, bu niteliklere fazlasıyla sahip bulunduğu için, Hacer’in babasının kâtibini sevmiş olması, belki başka bir babanın ağırbaşlılığına dokunabilirdi ama bu, tersine; Ferdi ve Ortakları Ticaretevi sahibinin isteğine uygun düşmüştü. Bunun için Hacer, hikâyesini bitirip de yalvarış dolu gözlerini dikerek, “İşte baba!” dediği zaman Ferdi, “Söz veriyorum, İsmail Tayfur’u damat edeceğim.” demişti. Bu söz, o kadar güçlü söylenmişti ki, “İsmail Tayfur’a bana damat olmasını emredeceğim!” şeklinde yorumlanabilirdi.

      Ama ne yazık! Dünyada parayla satın alınamayacak bir şey varsa o da kalpti. İşte Ferdi ile İsmail Tayfur arasında geçen konuşma, bu olayın sonucuydu.

      Bugün, akşamüstü babasıyla, “o” adından başka bir ad veremediği İsmail Tayfur’u dinledikten sonra kalbine sığmayan mutluluk duygusuna büsbütün kendini bırakabilmek için Hacer, odasına kapanmak, mavi defterini açmak, kalbinin arkadaşına müjde vermek istemişti. Ama kendini odada yalnız bulduğu zaman, yatağına girip düşünmeyi üstün tutmuş; mavi defterini göğsünün üzerine basarak, gözlerini; önünde açılan hayal göğüne salıvermiş, böylece dalıp gitmişti.

      6

      Ferdi Efendi için kızı pek değerliydi. Karısının ölümünden sonra bir aile kurmayı gerekli görerek aldığı Çerkez kızını kaybettikten sonra Ferdi Efendi için artık hayatta iki amaç kalmıştı: Kasasını alabildiği kadar doldurmak, kızını da bu servete yaraşır duruma getirmek.

      Ferdi Efendi, yüz bin liralık bir adam olurken kızını da yüz bin liralık bir kız hâline getirmeyi istemişti. Hacer’e daha yürümeye başladığı sırada yine kendi kadar küçük bir kız arkadaş verilmiş, bir mürebbiye tutulmuş, evin iç işlerine küçük hanım adına bakmakla görevli bir kalfa bulunmuş, bu minimini ev sahibi kıza, bir “maiyet” düzenlenmişti.

      Hacer’in yaşayışı, değişmez bir düzen içinde geçerdi. Sabahleyin erken kalkmak, gidip babasını odasında görmek, babası yazıhaneye çıktığı zaman müzik dersini almak, iki saat ödevlerini yazmak, sonra akşamüstüne kadar boş kalmak, bu zamanı yazıhanede hesap memurlarının ve özellikle İsmail Tayfur’un yanında geçirmek, akşam mürebbiyesiyle beraber küçük arabasına binerek Şişli’ye kadar gidip dönmek; pazar ve cuma günleri her zaman mürebbiyesiyle, pek seyrek babasıyla gezmeye gitmek, Hacer’in değişmeyen eğlencesiydi.

      Yalnız bu küçük çocuk, bir genç kız olduğu zaman yazıhaneye çıkması yasaklandığından her zamanki yaşantısında bu kadarcık bir aksama olmuştu.

      Hacer, bu ıssızlık, bu yaşama tekdüzeni içinde sıkıntılı, tasalı olmaktan uzaktır; tersine o kadar özenle meydana gelen bu mutluluk yuvasında neşelidir, mutludur; her zaman güler, evin her tarafında bir kahkahası duyulur, her zaman söyler, bulunduğu yerde Hacer’in sesi, ne olursa olsun, işitilir.

      Mürebbiyesine tutkundur; bu, genç bir kızdır ki, kadın olmamayı üstün tutmuş, yoksul ama namuslu bir aileden yetişerek hayatını öğretmenlikle geçirmeye karar vermiştir. Daha okuldan çıkar çıkmaz, sekiz yıllık bir arkadaşlık Hacer’i ona, onu Hacer’e öylesine bağlamıştı ki, artık Nerime Hanım’ı işinden uzaklaştırmak düşünülecek bir şey değildi; onun için şimdi bir mürebbiyeden çok, ailenin ayrılmaz bir parçası gibiydi.

      Melekzat, Hacer’in arkadaşıdır. Bu kız, o kızlardandır ki onlar, evin bir köşesine konacak tuhaf bir heykel veya arabanın bir tarafına atılacak güzel bir süs gibi alınır. Evde ileri gelenler birisini sevmek isterlerse o hazırdır, onu sevebilirler; birisini dövmek isterlerse o hazırdır, onu dövebilirler; o öyle bir şeydir ki, her gerekliliğe hizmet için bulundurulur; dövülür, sevilir, okşanır, azarlanır. Hacer’e oynamak için birisi gerekti, işte ona Melekzat’ı vermişlerdi; Hacer’in çocuklarda yaradılıştan olan hainlik duygusuyla birisini dövmeye, ısırmaya, çimdiklemeye, oyuncağına kızdığı zaman bir şeyden öfkesini almaya, canı sıkıldığı vakit birisiyle uğraşmaya veya ara sıra insan yüreğinde doğan sevgi duygusuyla birisini öpmeye, ona sarılmaya, halıların üstünde iki kedi yavrusu gibi yuvarlanmaya ihtiyacı olurdu; işte ona Melekzat’ı vermişlerdi. Hacer, Melekzat’ı çeşitli heveslerine yarar bir oyuncak; Melekzat, Hacer’i kafası okşanan veya kulakları çekilen bir kedinin sahibini sevmesi gibi severdi.

      Hacer’in evin içinde hemen herkesten çok senli benli olduğu, babasıydı. Ama genç kız, mavi defteri yazmaya başladığı zaman, bunun bir babadan saklanabilecek bir şey olduğunu anlayabilmişti. Ferdi Efendi, kızının en özel yaşantısına kadar karışırdı. Bir tatil günü giyeceğini, bir bayram için alacağı kumaşı, odasının bir köşesine konmak için getirteceği bir şeyi, bütün bu ufak tefekleri, bu hiçleri baba kız birlikte düşünürler, birlikte kararlaştırırlardı. Hatta bir gün, bir şemsiye için aralarında şiddetli bir konuşma geçmişti. Bu gibi anlaşmazlıkları oldukça konuşmalarını gülümsemeyle dinleyen Ne-rime Hanım, sorunu çözerdi. Genellikle hak, Hacer’de bulunurdu; o zaman zaten kızına karşı hak kazanmaya cesaret etmeyen Ferdi Efendi güler, haksız çıkmaktan başka bir şey beklemiyormuş gibi rahatlıkla susardı.

      Ferdi Efendi için üzerinde durulacak yalnız bir şey vardı: Kızını mutlu görmek! İşte Hacer babasının kolları arasına atılarak hüngür hüngür ağladığı zaman Ferdi Efendi yalnız bir şey düşünmüştü: Kızına istediğini vermek!

      Hacer, İsmail Tayfur’u istiyordu, değil mi? İsmail Tayfur, Hacer’e verilecek! O kadar!

      7

      Hacer, sabahleyin parlak bir düşten kalktığı vakit mavi defterini göğsünün üzerinde buldu; şimdi ocakta ateş sönmüş, oda soğumuştu. Genç kız, yatağından titreyerek atladı, kürküne sarıldı, kapısına giderek sürmesini çekti, zilin düğmesine bastı, sonra sedirin üzerine atıldı, üşüyerek kürkünün içinde büzüldü.

      Melekzat, içeriye girdiği zaman Hacer “Ateş! Ateş! Donuyorum!” dedi.

      On dakika sonra ocağın içinde odunlar neşeyle çıtırdıyor; Hacer, dizinin dibinde oturan Melekzat’a anlatıyordu:

      “Bilsen ne kadar mutluyum! Babam, ‘İsmail Tayfur’u damat edeceğim.’ dediği zaman bu, bana o kadar olmayacak şey gibi görünmüştü ki inanmaya cesaret edememiştim. Ama dün akşam… Artık inanmamak olamazdı… Ben orada, perdenin arkasında, hepsini işitiyordum… Babam onu çağırdı… Babam söz söylerken o titriyordu… Ah! Melekzat! Sen bu

Скачать книгу