Nisgil. Sabir Şahtahtı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Nisgil - Sabir Şahtahtı страница 12

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Nisgil - Sabir Şahtahtı

Скачать книгу

konuştu o hükümdara

      Sözleri can verdi taşa, duvara

      Tüpürcek çiçeği korur miciden 28

      Samad Bey’in şiiri hem Azerbaycan hem de Rus dilinde söylemesi, Nina Vladimirovna’nın gülümsemesine neden oldu. Ancak bu uzun sürmedi. Tatar kadın yıllardan beri alıştığı bu yerden ve insanlardan ayrılacağı için üzülmüştü. Diğer misafirlerin üzüntüleri ise farklıydı. Kimse bu sebepleri konuşmasa da bu askerlerin Aras kıyısında bulunmaları onları içten içe üzüyordu. Buradaki yerli halkın Aras Nehri’ne doğru bakması yasaktı. Ancak Rus komutan burada kendisine ihtişamlı bir dinlenme mekânı yapabilmişti. Hele Aras’ın karşı tarafına duyulan hasret bambaşkaydı.

      Nina Vladimirovna gözyaşlarını tutamadı. Uzun yıllar kaynaştığı bu insanlardan ayrılmak ona ağır geliyordu. Sonsuzluk, kimseye söyleyemediği aşkı, bir de uzak Kamçatka’ya yapılacak olan yolculuğun zorluğu yüreğini sızlatıyordu. Nina Vladimirovna evlendikten bir yıl sonra hastalanmış ve rahmi alınmıştı. Bu nedenle çocuğu olmuyordu.

      Sınav salonundaki yanlış sorunun kurduğu dostluk köprüsü, Nina ile Samad Bey’in ailesini birbirleriyle kaynaştırmıştı. Ancak eşi hasta olduğu için Samad Bey bu veda toplantısına yalnız katılmıştı.

      Yavuz Öğretmen’in eşi Gülgez Hanım, sakince dinliyordu. Nina’nın duygusallığı üstündeydi. Ağlamaya başladı. Gülgez Hanım, onu sakinleştirmeye çalışarak Aras’ın kıyısına doğru götürdü. Orada yüzünü yıkamasını istedi. Nina, Aras Nehri’nin suyunu yüzüne çarparken tam karşısında küçük bir girdap meydana geldi. Tam o anda içinde sakladığı sırrı anlatmak istedi. O, aydın birisiydi. Bu sırrının kendisine veya eşine herhangi bir zarar veremeyeceğini biliyordu ama kimsenin kendisine “Gniloy jivot”29 demesini istemiyordu. Uzun yıllar çocuk sahibi olamayan Nina bu derdini, Aras Nehri kıyısında yapılan bu partide kendisine yakın bulduğu Gülgez Hanım’a anlattı. Ondan, bu sırrı kimseyle paylaşmamasını isteyerek her şeyi anlatmaya başladı.

      Nina Vladimirovna, Türkolog bir ailede büyümüştü. Edebiyatçı, piyanocu ve bestekâr olarak tanınan Nina, kendisini kolaylıkla sevdiriyordu. Genç yaşına rağmen Türk halklarının tarihi ve medeniyeti ile örf ve âdetleri hakkında derin bilgiye sahipti. O, Samad ve Yavuz öğretmenlere “Siz Türk’sünüz. En eski Türk halkısınız!” diyordu. Onlarsa duyduklarının gerçek olduğunu bilseler de bu konu açılınca hep bir ağızdan “Hayır, biz Azerbaycanlıyız!” diyorlardı.

      Nina, onlara bazı kitaplar verdi. Bu kitapları okuyunca, Sovyet rejiminin okullarda kasıtlı olarak yanlış bilgi verdiğini söylüyordu. Bir şeyi daha anladılar ki Sovetler sadece Azerbaycan’a değil, Kırım Türklerine de zulmetmiştir. Gülgez Öğretmen, Nina’nın sırrı için “Duyduklarımı Aras’a akıttım!” deyince, Doğu halklarının tarihini iyi bilen Nina parmak kalınlığında bir kamışı yerden alarak anlamlı anlamlı ona baktı:

      – Bundan iyi ney olur, diyerek gülümsedi.

      Gülgez Öğretmen çok sonraları bir kuyuda biten kamıştan yapılan neyin “İskender’in kulakları eşek kulağı!” diye çaldığını hatırlayınca Nina’nın ne demek istediğini anladı. Ama bunun kimseye faydası olmayacaktı; çünkü Nina çoktan uzak diyarlara gitmişti bile… Hatta Gülgez Öğretmen, başkasının sırrını konuşacağını ve Nina’nın ardından “çürük karın” sözünün önce köyde yayılacağını, sonra bir kıtayı dolaşacağını kendisi de tahmin edemezdi.

      Nina, Gülgez Öğretmen’in “Duyduklarımı Aras’a akıttım!” sözünden çok mutsuz olmuştu. Elinde olmadan kamış parçasını yere atarak ayağı ile ezdi. Derinden bir “Ahhh” çekerek yüzünü Aras’a doğru döndü. Bir an ona öyle geldi ki burada söylediği sırrı rengârenk olup önce Aras’a akacak, sonra oradan Hazar’a, oradan Volga ile yukarı doğru akarak dünya sularına karışıp oradan da vatanı Kırım sahillerini geçerek güneşin doğduğu ülke Japonya yakınlarındaki yarımadaya ulaşacaktı.

      Yanlış bir matematik sorusunun oluşturduğu dostluk köprüsü böylece sona erdi. Yıllar sonra eşinin görev yerinin değişmesi nedeniyle Nahçıvan’dan taşınan Nina Vladimirovna, içinde sakladığı sırrını anlatmış, Gülgez Öğretmen’in dediği gibi onu Aras’a emanet ederek oradan ayrılmıştı.

      Onlar Şerur-Bakü yolcu trenine bindikleri gün köyde bir dedikodu yayıldı. Buna göre Nisgil Samad Bey’in gizli kızı değil, Yavuz Öğretmen’in Rus Nina ile olan gizli aşkının meyvesiydi. Samad Bey, sadece arkadaşı Yavuz’a yardım etmişti. Aynı gün, baska bir işi olduğu için onun yerine Samad Bey köy sığırtmacı olarak görev almış ve o gün doğan çocuğu çöplükten alarak Yavuz Öğretmen’e vermişti.

      Nina ile Yavuz Bey birbirlerine öylesine âşıklardı ki Nina yeni doğum yaptığı için iç organları yara olduğu hâlde çimenlikte birbirlerine sarılarak saatlerce kalmışlardı. Kadının sütü olmadığı için de koyun sütü sağarak bebeğe vermişlerdi. Bütün bunları Gülgez Öğretmen duyduğu zaman, Aras kıyısındaki o partinin üstünden epey zaman geçmişti. Yavuz Öğretmen’in onurunu korumak için Aras’ın kıyısında konuşulanları tek tek yeminler ederek anlattı. Bütün bu yeminler karşısında ona inanmamak mümkün değildi. Hatta olay öyle bir hâl aldı ki Nina’nın yerine okul müdiresi olarak atanan sarı saçlı kadın bile tüm olanları duydu.

      Tanıştıkları ilk günden beri Nina’yı sevmeyen yeni okul müdiresi bu haberi ilgi ile dinledi. Nina’yı sevmiyordu çünkü onların görev yerleri eşleri ile birlikte karşılıklı değiştirilmişti. Onların yüzünden çok sevdikleri Kamçatka’daki görev yerlerinden olmuşlardı. Yeni okul müdiresi, duyduğu haberi iletmek için hemen postaneye koştu. Oradaki eski arkadaşlarına haberi verirken biraz da ekleme yaptı. Başka biriyle yasak ilişki yaşadığı ve bu ilişkiden bir çocuk sahibi olduğunu, daha sonra hastalandığı ve rahmini aldırdığını hatta Nina’nın beş altı ay içinde öleceğini ekledi.

      Nina, birkaç gün sonra Kamçatka’da yeni müdire olduğu okulunda göreve başlamıştı. Arkadaşlarının bakışlarının ardındaki mananın ne olduğunu anlamaya çalışırken, Aras’a emanet ettiği sırrının çalıştığı yere ulaştığını fark etti. Artık bu gerçekten kaçmak imkânsızdı. Nina Vladimirovna ise Samad Bey’i nasıl büyük bir aşkla sevdiğini, yıllar sonra Çernobil’deki faciada kendisini ölümden kurtaran doktor Nisgil’e anlatacaktı.

***

      23 Ağustos 1966 günü Nisgil ile Kabil, Şerur-Bakü treniyle bir kompartımanda beraber yola çıktılar. Şimdi onlar için her şey gelecekteydi, hem mutlulukları hem mutsuzlukları… Bu yolu Yavuz Öğretmen de onlarla birlikte gidiyordu. Yaklaşık on üç saat gideceklerdi. Tamamen tesadüf sonucu oluşan bu yolculukta, eski sınıf arkadaşı olan bir öğrenci ve bir kursiyerle birlikte mutlu anlar yaşayacaktı. Her ikisi de doktor olacaktı. Aralarındaki tek fark Kabil Harp Akademisi’nde tıp okuyacak, Nisgil ise Bakü’de okuyacaktı. Kabil ve Nisgil, en mutlu anlarını yaşadıklarının farkındaydılar. Hiçbir zaman akıllarına bile getirmedikleri mutluluk onları takip ediyordu. Eğer onların yanında anneleri olsaydı birbirlerini ne kadar büyük bir aşkla sevdiklerini hemen anlayacaklardı. Çünkü anne, evladının yüreğini gözünden okurdu. Sık sık vagonun koridoruna çıkan gençler

Скачать книгу


<p>28</p>

Mici: Sineğin bıraktığı larva.

<p>29</p>

Slavlar arasında “çürük karın” anlamında kullanılan bir söz.