Anar'ın Dünyası. Pervin

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Anar'ın Dünyası - Pervin страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Anar'ın Dünyası - Pervin

Скачать книгу

konusunu neden, hangi sebeple bu kadar düşünmüş?! Belki de sorunun cevabı ailededir, ana babanın hayatında, yazarlığındadır. İşte insan yaşadıkça sadece kendisinin değil anne babalarının tecrübelerini de kendine mal eder. Çocuklukta yaşadıkların veya gördüklerin veya ailenden işittiklerin sanki kendinin yaşadıklarına, hatıralarına döner. Anar’ın anne ve babasının, Resul Rıza ve Nigar Refibeyli’nin yalnızlık konusunu yazması veya yalnızlık hisisi yaratan terbiye usulleri son derece tabi görülür. Resul Rıza, Han soyundandır. Gökçaylı Mehmet’in soyundan, Nigar Refibeyli Genceli Hudadat Bey’in kızıdır. Bu kısa biyografik bilgi Sovyet Hükümeti kurulmamış olsaydı bugün başka türlü anlam bulur, kavranırdı. Fakat Sovyet Hükümeti’nin Azerbaycan’da kurulması bu, han kelimeleri düşman sözüyle eş anlamlı sayılıyorsa halk düşmanı baba, Türkiye’de yaşayan kardeş (Nigar Refibeyli’nin babası Hudadat Bey “halk düşmanı” suçlamasıyla kurşuna dizilmiş, kardeşi Kamil ise Türkiye’te göçmüştü.) gibi biyografik detaylar da onun için tehlikeliyse de düşüncelerini, arzularını, hayallerini açıkça konuşmak anlatmak korkutuyorsa, bugün sorulduğunda ekmek kesen birinin yonca (yonca, o dönemde hafiye haberci manasında kullanılan bir jargondur) olduğunu öğrenirsen içine kapanmaktan, küçük, ufacık dar, çevrende yaşamaktan başka yol kalmaz. Bu kısıtlılık belki de tabiatın her insana verdiği, her insanın içindeki yalnızlık duygusunu ortaya çıkarıp şiddetlendirir. Resul Rıza kendisinin “Sıkıntı” şiirinde bu hissi doğrudan ifade eder:

      Uzun yıllar sıktı beni:

      Kâh çizmelerim-

      Bazen uzunu, bazen eni ile,

      Kâh geçip giden bir teessüfüm,

      Kâh ümidim yeni ile,

      Kâh dünyanın derdi, gamı sıktı beni,

      Kâh çoraplarımın boğazı.

      Kâh alçak bulutların kalın perdesi,

      Kâh bir nadan kaleminden

      Dökülen yazı.

      Şairin bu şiirinde sıkılma kendiliğinden ortaya çıkan, bu sıkıntıyı, yalnızlığı hissetmektir. Ama bu Ezop tarzında tasvir edilmiş sıkıntı hiç şüphesiz ayakkabının yarattığı sıkıntı değil, muhitin koymuş olduğu yasakların, çerçevelerin sembolüdür. Dün, gerçekten han soyundan olmakla övünen, büyük arzularla şehre gelen yetenekli bir gencin birdenbire bu çevreye sınırların içine sığması ne kadar zordur… Çünkü çocukluktan, yeniyetmelikten beklentileri, istekleri değişmişti. Enver Memmedhanlı “İki ömrün Işığı” kitabının ön sözünde şöyle yazar:

      Çocukluk yıllarımızın en büyük arzusunu hatırlanmaya çalıştığımda hafızamda kalan şuydu: Bizim en büyük arzumuz seyahat etmekti. Bir keresinde Gökçay’ın üst tarafındaki Boz Dağ’a yemliki turşeng 5 , quşeppe 6 toplamaya gittiğimizde bir tepenin başından uzaklara bakarken Resul bana “hiç kimseye söyleme, yakında evden kaçarız, başımızı alıp gider, bütün dünyayı gezeriz demişti”

      Başını alıp gitmek, bütün dünyayı gezmek arzusundaki bir gencin şiirde belirtiği gibi sıkılması, sınırlar içine girmesi, yalnızlık, kimsesizlik hislerine tesir etmeyebilirdi. Aynı zamanda şairin birçok şiirinde satır altında ifade ettiği biçimde, geçmişinin daha doğrusu han soyuna mensup olmanın yarattığı baskılar, maniler de diğer yandan:

      Heyhat!

      Yine geldi kemikler,

      Kemikler bentlendi.

      Kemikler kementlendi,

      Kemikler

      Bırakmadı ileri.

      Sonra neler oldu neler!…

      Buz dağları gibi sıktı beni

      Hayat adlı, ömür adlı mengeneler,

(Resul Rıza Toprak Olmuş Kemikler)

      İster “Sıkıntı” isterse de “Toprak Olmuş Kemikler” şiirlerindeki keder, acı, hayatın kuralıdır, dersek yanılmayız. Ömür boyu “Toprak Olmuş Kemikler”in (Yani ölmüş akrabalar) cevabını, hesabını vermek, “nadan kaleminden dökülen” yazılardan sıkılmak” “buz dağları gibi sıkan, ömür adlı mengeneler”in içinde yaşamak vs. Fakat Nigar Refibeyli ve Resul Rıza için bütün bunlar -sıkıntılar, korkular- sonradan oluşmuşsa da, Anar bunların arasında dünyaya gelmiştir. Gözünü açtığında çevresi, hayatı, insanları bu durumda görmüştür. Belki de bunun için Anar’ın yazılarında bütün bu konular daha tabi, yani bir şekilde hayatın kanunu olarak ifade edilir. Yalnızlık insanın tabi hâlidir. Anar’a göre insan başkalarına benzemiyorsa sessizce kendine dönerek de yaşayabilir ve sıkıntı, korkular hayatın bir parçasıdır, dert değil, şikâyet konusu değildir. Bir yandan boşalan dünya, diğer yandan dolar. “O gecenin sabahı” hikâyesinde olduğu kimi. Her gece endişe içinde komşu kapılarının dövülmesini dinleyen komşular, daha doğrusu, 1937 yılının “sakinleri” yeni bir bebeğin dünyaya gelmesini de birinin gitmesi biçiminde yanlış algılarlar:

      “Murat:

      -Kötü niyetli olmayın, dedi. Cankurtarandı, Feride’yi doğumevine götürdük. Bu gece oğlum oldu.

      Tavus elini alnına vurdu, Aaaa, yaaa, dedi. Tamamen unutmuşum. Feride, doğru karnı burnunda geziyordu.

      Züleyha:

      – Gerçekten yaa, hiç aklımıza gelmedi, dedi. Allah korusun. Allah ömürler versin. Anasıyla, babasıyla.

      Civanşir nedense sarardı. Acele sigara çıkardı. Sakine nedense kızardı. Başını aşağı indirdi.

      Takırtı işitildi, fırça Beşir’in elinden kayarak düştü.

      Surhay:

      “Gözün aydın, tebrik ederiz” dedi ve acele çıkıp gitti.”

      Yazar kendisinin de belirttiği gibi, halkın hafızasına tek renk kazınmış olan, tarihe farklı bakış açısıyla bakar, yalnızca günahsız insanların katledilmesine değil, yeni insanın doğumuna da dikkat çeker. Aslında burada da sembol vardır. Yazar sadece güzel veya sadece kötü düşünceler taşımanın tabi olmadığına dikkati çeker. Yalnızca bu detay, yani sadece iyinin değil kötünün de varlığı veya tam tersi sadece kötünün değil, iyinin de varlığı (İster zamanda, ister çevrede, isterse de insan karekterinde ) Anar yaratıcılığının asıl dikkati çeken taraflarından biridir. Yalnızlığın kendisi de bu eserlerde tek bir mana ile ifade edilmez. Bu konuda “ İyidir, kötüdür”, ”doğrudur, yanlıştır”, “üstünlüktür-anlaşmazlıktır” gibi müspet bir fikri söylemelidir. Fakat Resul Rıza’nın şiiirlerinde yalnızlık, kimsesizlik ne kadar gizliyse ima ile verilirse bile, gerçekte muhitle ve bazı olaylarla ilgilidir. Bu insanın tabi hâli, kaçınılmaz talihi değildir. Şair “Genç İşçide” adlı şiirinde kaybettiği dostlarından ve kendi yalnızlığından bahseder:

      Şimdi sen yok,

      Müşfik yok,

      Mikayil yok,

      Faruk yok,

      Samed

Скачать книгу


<p>5</p>

Turşeng Bitki adı.

<p>6</p>

Guşeppe Bitki adı.