Anar'ın Dünyası. Pervin

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Anar'ın Dünyası - Pervin страница 13

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Anar'ın Dünyası - Pervin

Скачать книгу

kendisi alır. Sesimi duyunca yüksek bir tonla konuşur.

      – Çok iyiyim. Nigar da burada, yanımda. O da çok iyi.

      Ahizeyi annem alır. Sesinde sevinç, neşe var. Elbette iki bin kilometre mesafede tedirginliğimi sakinleştirmenin tek yolu budur. Keyifleri iyi, neşeleri yerinde… Güya… Hiç hastaneden konuşmuyorlar sanki.”

      Resul Rıza bu telefon sohbetinde “çok iyiyim” dediğinde ömrünün bitmesine az kalmıştı. Ama bu “çok” lafının içinde ne kadar büyük bir temkinlilik, bilgelik var… Evladına sıkıntı vermemek, onu incitmemek için “gösteri” bu. Genellikle “Sizsiz” de fazlaca görünen asıl durumlardan biri de bu ailenin birbirine son derece bağlılığı, manevi destek olmasıdır. Hepsi birbirinin acısını bir şekilde dindirmeye çalışıyor; Anar, annesinin hastalığının ne kadar ciddi olduğunu kız kardeşlerinden gizler, kız kardeşleri onun çok düşünmemesi için ellerinden gelenini yaparlar, dostları ölüm haberini alır almaz soluğu Anar’ın yanında alırlar, ailesi her durumda, her vakit ona destektir, kısaca bu dert, kayıp hepsini birleştirip, yakınlaştırmış, daha da kardeş etmiştir. Bu insanların içinde on yaşındaki Günel’in duyguları en etkileyici durumlardan biridir:

      “…Günel’in boynuma sarılması için bu sözler yeterliydi. O anlarda, o da iç dünyasında benim hayalimde gördüklerimi görüyor, duyduklarımı duyduğunu açıkça hissettim. Sonraları da ben bu on yaşındaki kızın hassaslığına şaşırıp kalıyordum. Ben zaman zaman susuyorum, dalgın oluyorum, kendi kabuğuma çekiliyorum. Hiçbir zaman bana mani olmuyor. Düşüncelerimden ayrılmaz. Ama o günler dalgınlaşmış gibi geçmişin sahnelerini aklımda görür gibi, Günel neyi hissederse benim iç dünyamı görüyor, yanıma gelip beni kucaklayıp okşuyordu

      – Baba –diyordu. Annenle babanı mı düşünüyorsun, ha?

      – Evet, kızım onlar geldi aklıma, senin dedenle ninen”.

      Yıllar sonra Anar’ın ailesine yazdığı “Noktalar” denemesinde Günel, o zamanlara “Sizsiz” in yazıldığı zamana gider.

      “Bu durumda babamın yazarlığında, kanaatimce, tesir kuvvetine göre en güçlü eserlerden biri olan “Sizsiz” eserinin yazıldığı günleri hatırlıyorum. Daktilonun arkasında sigara dumanı arasında geceyi sabaha yaklaştıran, kalbini acıtan, parçalayan duyguları kâğıda geçirmeyi çabalayan yazar, evlatlık borcunu yerine getirmeden yaşayamayan rahat nefes alamayan evlat.”

      Ne kadar etkileyici değil mi? Babasının içtiği sigaraları saymış, nine ve dedesinin kaybına, anne ve babasının kederlenmesine kadar her şeyi düşünen küçük kızcağız… Babasının gögsüne sokulmaktan, keyfini yerine getirmek için bir şekilde komiklik etmekten başka bir şey gelmeyen çocuk. Anar annesinin ölümünden sonra onun fotoğrafına bakıp şöyle der: …ve bu aralar ben onun hakkında annem gibi değil, kızım gibi düşünüyordum. Bence, Günel’in de tasası, kaygısı, kırılganlığı daha çok anne duygusuydu, sadece evlat değil.

      …Sonra bu duygular, acılar Günel’in yaratıcılığında da görülecek. Hatta “Sizsiz” de tasvir edilen Şuşa, Buzovna, bahçe, komşular, o çevre onun hikâyelerinde “Altıncı” povestinde edebi bir şekilde kaleme alınacak ama bu konuda başka denememde bahsettiğim için burada genişçe açıklamayacağım. Ancak şunu da dile getirmek gerekiyor ki bütün bunlar on yaşındaki kızının veya ölümün eşiğindeki anne ve babanın duygularına etkili kılan Anar’ın yazma tarzıdır; orijinal görüşleri ve bunları nasıl ifade ettiğidir. Mesela, çevrenin güçlüklerini hatta korkulu yanlarını yazar, bazı büyük olaylarla gösterirken aynı zamanda ufak da olsa “Bizi bir yerlerde görmeseler iyi olur” düşüncesi ile ifade eder. Yazar bu meseleleri öne çıkarmakla da kahramanlarının-Resul Rıza ve Nigar Hanım’ın- hayatlarını tam, kapsamlı şekilde yazmış olur. Resul Rıza’nın ansiklopedinin baş editörü olarak çalışırken yaşadığı zorluklar veya “Renkler” in haksız, maksatlı eleştirilere maruz kalması, Nigar Hanım’ın ailesi ve kökeni sebebiyle her an tehlikeyle yüz yüze kalması, açıkça bütün bunların hepsi, yalnızca onların hayatlarının değil ölümlerinin de hastalıklarının da parçasısır. Hastalıklara götüren yolu kısaltan sebeplerdir ve dönemin esaslarına göre hakkın yerini bulması Resul Rıza’nın Sosyalist Emek Kahramanı, Nigar Refibeyli’nin fahri halk şairi unvanlarını almalarının sadece ömürlerinin sonunda olması da zamanın acımasızlığının göstergesidir. “Bizi bir yerde görmeseler iyi olur” yazarlarının münasebetlerinin birden bire değişmesi de hepsinin:

      “Azerbaycan halkı kendi şairlerini çok sever.”-dedim. “Özellikle o zamanlardaki hükümet de onları sever.”

      “Sizsiz” den aldığım bu küçük bölümde Anar’ın üzüntüsü, acısı hissedilir. Daha sonraları eleştirmen Besti Alibeyli’ye verdiği röportajda yazar düşüncesini şöyle ifade eder:

      “O düşünceyi biraz duygulara kapılarak yazdım. Çünkü o zaman ansiklopedi ile ilgilenen Resul Rıza’yla hükümetin arası iyi değildi. Beni de “Qobustan”sebebiyle sıkıyorlardı. Sanki etrafımızda bir boşluk oluşmuştu. Hatta dost bildiğim insanlar da sokakta rastladığımda çabucak konuşup gitmeye çalışıyorlardı. Babam da büyük bir yalnızlık içindeydi. Sonra Haydar Aliyev sağ olsun, ona Sosyalist Emek Kahramanı unvanını verdi, eleştiriler bitti, her yerden tebrikler geldi, övgüler işitildi. O zaman bende bu olaya üzüldüğümden “şairi hükümet severse halk da sever”-dedim.

      Bütün bunları okuduğumda insanın aklına şairlerin, yazarların, yaratıcı insanların hele ailesine Allah özel, ayrı bir kader yazmış ve ne kadar acıklı seslenirse bunu sanat adına yapar. O şiirlerin, hikâyelerin yazılması için, “Sizsiz” in yazılması için… Çünkü orada öyle sahneler var ki gerçekte de yaşanmış, öyle olduğu gibi, öyle süssüz-püssüz sanattır.

      “Moskova’da Kursk bölgesinde Bakü treninin karşısına geldiğimde birkaç dakika sonra beni neyin beklediğini bilmiyordum. Hasta babamı mı karşılayacağım yoksa, Allah göstermesin, onun cenazesini mi?”

      İşte bu çocukça sahne herhangi bir filmin en etkili kısmı gibidir. Ya da Nigar Hanım ile Resul Rıza’nın son görüşmesi. Birbirlerine “Çok iyiyim.”diyerek destek vermeleri… Resul Rıza’nın ömründeki diğer “son”lar; Enver’le son sohbeti, Buzovna bahçesine son gidişi, Nigar’a yazdığı son mektup, son şiiri, son bakışı, yüzündeki son ifade… Ve son! Ve şimdi oğul Anar kalemi bayrağı alıp biraz çocukça konuşur:

      “Hiç bir şekilde aklım almıyordu, yarım saat ya da bundan bir asır önce bizimle bak şurada, bu oda, bu masanın arkasında oturan, konuşan, yeni kitabının sayfalarını çeviren, Nigar’ı soran, eldivenini giyen, ayakkabısının bağını bağlayan adam, benim için dünyadaki-insanların en önemlisi, babaların en iyisi benim babam, artık yoktur, sonsuza kadar yoktur, bir daha hiçbir zaman da olmayacak.”

      Buradaki “babaların en iyisi benim babam” sözlerinde çocukça, kırılgan, isyankâr bir çocuk belirir. Sanırım, herkes kendi babası hakkında düşündüğünde, konuştuğunda çocuklaşır ve yazar bu duyguları samimi bir şekilde ifade eder. Resul Rıza’nın ölümüyle başlar o uğursuz yüz gün. Yüz günlük tereddüt, yüz günlük beklenti, ölüm nöbetinin, Nigar Hanım’ın ölümünün beklentisi. Anar ve kız

Скачать книгу