Ulus Olmak İstersek. Rahmankul Berdibay

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ulus Olmak İstersek - Rahmankul Berdibay страница 17

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ulus Olmak İstersek - Rahmankul Berdibay

Скачать книгу

erişilmez hayali, ümidi haline dönüşen bağımsızlığa kavuşmamız büyük bir nimettir. Buna ulusal bilinçten yoksun, garip, zavallı mankurtler ve kendi milletinin iyiliğini istemeyen, olaya yabancı gözüyle bakan, kötü niyetli hainler dışında tüm halkın mutlu olduğu şüphesizdir. Bugün elde edilen başarıların hepsi bağımsızlığımızın meyvesidir. İnsanların fikirlerinin serbestçe açıklayabilmeleri, basın özgürlüğü, geçmişteki manevi miraslarımızı layık olduğu gibi değerlendirme iradesi göstermemiz, dış memleketlerle ekonomik ve kültürel ilişki kurmamız, yabancı devletlerde elçilikler açmamız. Birleşmiş Devletler Örgütü, İslam Konferansı gibi saygın örgütlere üye olmamız, ulusal simge ve milli marşımızı bağımsızlık ruhu ile doldurmamız özgürlüğümüzün simgeleri ile eşdeğerdir. Kendi Cumhurbaşkanımızı da ilk defa seçmiş olmamız önemli gurur kaynağımızdır. Sıralamaya devam edersek gururla sunacağımız başarılarımız bitmez. Fakat herkese belli olan bu gerçeklerin gölgesinde gizli kalan üzücü bilgileri hatırladığın zaman o heyecan yerini keder değişir. Kazakistan’ın bugünü ve geleceği için tehlike ve tehdit kaynağı olan felaketleri düşündüğünde başın ve gözün döner. Bunların çoğunu toplum hissediyor ancak onların üzüntü ve efkarını hesaba alan, bozulanı tamir edeyim diyecek niyet görülmüyor. Böylece bu tür ihtiyaçlar muazzam ağırlığıyla gündemde kalmaya devam ediyor.

I

      İlk sırada kazak toprağına gelen ekolojik afetin hızla geliştiği korkunç yüzü geliyor. Ebedi kutsal varlığımız olan toprağımız perişan olmuş, keyfi hareket ve vıcdansızlığın kurbanı olalı yarım asır oldu. Bu dönemi topraklarımızın gövdesinde yerleşen ölüm ocağı Semey üssünde 40’lı yılların başlarında başlayan nükleer denemelerinden başlıyoruz. Sovyet hükümeti, tüm zülmleri haince gizli yapmaya alışık olduğu için nükleer deneyimlerinin ülkenin hangi köşesinde kaç kere yapıldığına dair bilgiler, sayılı özel uzmanlar dışında topluma açık değildir. Halkımızın başına bela olan Semey üssü bir kaç yıl önce kapatıldı. Toprağımızda bulunan bir canavarın azaldığını bundan biliyoruz. Kalan canavarlar hala topluma meçhuldur.

      Genellikle bu tür korkunç olayları araştırdığımızda dünkü sovyet yönetim sisteminin üstünlüğü sırasında meydana gelen yolsuzluklardan söz eder, yerel halkın çıkarlarını hiçe sayan kızıl emperyanın politikasını ayıplıyoruz. Yeryüzünde binlerce yüzyıl dalgalanan Aral denizinin 25 sene içerisinde yok olmasının sorumlusu kimdir. “Bu tür suçları işleyen zorbakiler kim?” sorusuna kesin cevap bulamayız. Koskoca denizin yok olmasına yol verenlerin hiç biri belirlenemedi. Sırderya çekilmedi. Aral’a asırlarca dökülen iki ulu derya Amuderya ve Sırderya’nın suyunu yukarıdan bağlayan ve çöllere akıtan insanların da kim olduğunu bulamadık. Ürgenç ve Karakalpak yakınlarından dolu dolu akan Amuderya suyunu Türkmen’in çölüne çevirip, Aral’a bir damla su bırakmayan zalimler de cezasız kaldı. Bir zamanlar Sırderya o kadar dolu akardı ki, o taşıdığında bölgede bir kaç derya fayda olurdu. Sırderya’nın baharda suyu kabarınca köprüler ve feribot kayıkları harab olurdu, sonbaharda Sırderyanın suyu azaldıktan sonra köprü ve feribotların tamir edildiğini 50’li yıllarda kendi gözümüzle görüyorduk. Özbekistan, “Sovyet Birliğinde pamuk üretimini hızlandırma” pilanını kullanarak Sırderya’nın suyunu pamuk üretimi için her taraftan kullanmaya başladı ve Kazakistan’a derya suyunun artılanı geliyordu. Pamuk üretimini 100 kat arttırmanın nedeni, sovyet ülkelerinin emperyalistlere karşı güçlü olduğunu kanıtlamaktı. İnsanı ürperten gerçek bu ki, Moskova idarecileri pamuk ve pirinç üretimini arttırma talimatını verirken halkın sağlığı ve geleceği hiç hesaba katılmadı. Pamuk alanlarına uykarıdan uçaklarla zehirli ilaçlar saçıldığında onun kokusu tüm eyalete dağılırdı. Sıcak güneş altında, zehirli koku arasında özbek, kazak, karakalpak, tacik kadınları pamuk topluyordu. 60’lı yıllarda Kazak Hükümeti Kazak Sovyet Ansiklopedisi’ni yayınlama kararı aldığında, basın yönetimi tarafından yapılan araştırmalarda ülkemizde büyük, küçük kırk bin göl ve seksen bin nehrin kaydedildiğini hala hatırlıyorum. Onlardan en büyükleri hakkında Ansiklopedi’nin 12 cildinde bilgi verildi. Şu anda o binlerce göl ve nehirlerin hangileri var hangileri kuruyup gitti anlamak çok zordur. Aral, Sırderya bir yana, Kazak toprağının tam ortasında bulunan Balkaş gölünün de yok olma tehlikesinin eşiğinden döndüğünü biliyoruz. Halk tam vaktinde hareket etti ve gölü kurtarabildi. Adı efsanelerle anılan, bütün Kazak şairleri aşık olan Kökşe’nin seksen gölünden geriye kaç tanesinin kaldığını hesaplamak için matamatik olmaya gerek yoktur. Bizim bildiğimiz ülke Karatau dağının güneyi ve batısındaki o güzelim derelerin bir çoğu izsiz kayboldu. Bunları kurutan yaratığın adını sorarsan, dağ altından uran, gaz ve sayri madenleri arayan, yüzlerce metre derinliklere su barajları inşa ederek, kaynak sularını yerin yedi katındaki barajlara akıtan jeologlardır. Aral denizindeki “Barsa Kelmes” adasında insanlığı yok eden bakteriolojik silah deneyiminin yapıldığı son zamanlarda belli oldu. Kazak topraklarındaki deneme üslerininin çoğu gizli kaldı. Bu nükler denemeleri yapılan, askeri hazırlıklar alanı sıfatında yıpranan millyonlarca hektar yeri radyason ve başka zararlardan arındaırmak için yüzlerce yıl lazım. İşte Sovyetler Birliğinden beklenilen denklik, uygarlık hayallerimizin sonucu bu oldu. Daha düne kadar uzaya uçan gemiler Jezkazgan ve Torgay eyaletlerine geri döndüğünde halkımız davullu çanaklı törenle karşılıyordu. Uzay gemileri, askeri teknik konusunda Rusya’nın önemli malumatlar almasını sağlamış olabilir, ama Kazak toprakları bunun uğruna bir o kadar zarar gördü. Bu gizli siyasetin ve her kötülüğü halka iyilik gibi göstermenin neticesidir.

      Bağımsızlığa kavuştuktan sonra halk, totaliter sistem sürecinde yer alan zülümler ve yolsuzluklar durdurulur, yıpranmış onca şeyi tamir etme planları yapılır, toprağımız radyason yetkisinden temizlenir, askeri deneme üsleri kapatılır, milyonlarca hektar yer tekrar halkın niymetine dönüşür diye düşünmüştük. Cumhurbaşkanı Semey üssünü kapattığında toplum böyle faaliyetlerin gerçekleşmeye başladığına inanmıştı. Maalesef, bu sevincimiz uzak olmadı, toprağı alt üst eden askeri oyunlar, füze ateşlemeleri hala devam etmekte. Kazakistan Hükümeti Rusya’nın emirlerine uyarak çeşitli sözleşmeler imzalamış görünüyor. Bu meselenin korkunç tarafı şudur ki, o sözleşmeler Rusya için ne kadar faydalı ise Kazakistan için o kadar zararlı olduğunu çok iyi bilen başkanlarımızın “halka, ülkemize barış lazım, nükler denemelerine karşıyız.” diyemedi. Rusya’nın “karşılığını vereceğiz” sözü için ulus geleceğine tehlike saçan hareketlere yol verildi. Bunun neticelerini son zamanlarda basında yer alan çeşitli haberlerden görüyoruz.

      Sovyet döneminde Kazakistan’ın uğradığı haksızlıklar ve gördüğü zararları yazarsak cilt cilt kitap olur. Bunlardan bazıları tüm ülkeyi etkileyecek derecede önem taşıyor. Kazakistan Halk (ekoloji) Akademisi Başkanı, İhtisat Bilimleri doktoru, Devlet Üstün Hizmet Madalya sahibi Smentay Tileubergenov “Egemen Kazakistan” gazetesinin 1995 29 Kasım ayı sayısında yayımlanan makalesinde Kazakistan’ın bugünü ve geleceğini tehdit eden tehlike sebeplerini açıkça bildiriyor. “Kazakistan’da 165 milyon hektarlık arazi önceden de bakım isteyen susuz yerlerdi. Arazinin durumu 40 seneleik nükleer denemelerinden sonra berbat hale geldi. Dünyada hiç bir ülke, hiç bir halk, insanoğlunu yok eden çeşitli silahların denemelerinden bizim halkımız kadar zarar görmemiştir. Kazakistan’ın güzelim bozkırları, sadece deneme üssü değil, nükleer teknolojinin zararlı atıklarının, nükleer bombaların mezarına döndü. Bu bombalar bir ülkenin biosferi ve noosferini tamamen yok edebilecek kadar zararlıdır ve zararı ülke dışına kadar yayılabilecek kapasitededir.” diye yazıyor alim. Böyle ilmî delillere bakıldığında çevre ekolojisinin aciz durumunun ciddiyetini anlayabiliriz.

Скачать книгу