Kazıgurt Öyküleri. Nurgali Oraz

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kazıgurt Öyküleri - Nurgali Oraz страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kazıgurt Öyküleri - Nurgali Oraz

Скачать книгу

rastlanmadı. Üstelik onların hırsızlık yapacağı gecede köy köpeklerinin havlaması bir yana, “gık” çıkartmadıklarına ne dersiniz!?

      Günlerin birinde komik bir an yaşandı. Boranbay’ın evinin yakınında oturan komşu Balımşa yenge, akşamın alacakaranlığında hayvanlarıyla ilgilenirken, ahırın bir köşesinden meçhul bir tıkırtı duyar. Ne olduğunu anlamak için eğilip bakar, tanımadığı birinin çoktan besiye çektiği kara koyunu, arka bacağından tutarak alelacele sürüklediğini görür.

      – Kimsin, kim o? -diye şaşa kalır Balımşa yenge.

      – İyi misiniz, yenge! -der, tanıdık bir ses yavaştan.

      – Allah’a şükür…

      – Evdeki kardeşlerim nasıllar, iyiler mi!?

      – Sağ ol, kayınım… Onlar iyiler…

      – Abdihakim dayım evde mi?

      – Dayın hamama gitti…

      – O halde, gelir birazdan. Yenge, kenara çekilirsen, geçivereyim.

      O sırada avanak yenge Balımşa, semiz koyunu alelacele sürüklemekte olan delikanlının yüzünü, akşamın alacakaranlığında fark edememiş ve şaşkınlığından kapı önünden çekilerek yol vermiş. Delikanlı çok uzaklaştıktan sonra içine şüphe düşer:

      – Hey, sen kimsin?! – diye yüksek sesle haykırır.

      Ancak ona dönüp yanıt veren kimse bulunmaz. Balımşa bir süre sonra, hamamdan eve dönen ve su gibi terlemiş kocasına çay verirken, demin yaşanan hadiseyi sonuna kadar anlatmaz mı, tam bu sırada Abdihakim dayımızın gözleri döner ve suratı anında asılır…

      Al sana bir hırsızlık hadisesi! İşte hırsızlık dediğin böyle şey!

      Daha sonra, Balımşa yenge epey düşündüğü halde bile şüpheli sesin kime ait olduğunu hatırlayamadı. “Allah Allah ne tanıdık, ne kadar yakın bir ses” der. Fakat çok düşünür, aklını zorlayıp, ne kadar hatırlamaya çalışsa da beceremez.

* * *

      Bu hadiseden sonra mı, yoksa evvel miydi, bizim Boran-bay şehirde Muhnisa adında güzel bir Çingene kızına gönül vermiş. Kendisinin dediği gibi bu hadise boş bir hadise değil de, mahir bir şairin kulağına çalınsaydı, nesilden nesle aktarılan bir miras haline gelen harika bir lirik destan olurmuş!

      Demiryolu pisti boyunca yürürseniz, büyük istasyonun yakınındaki ek yollarda çok sayıda kapı ve penceresi açık, birçok dökük eski vagon gözünüze çarpar. Onlar, ilk bakışta size soğuk ve çirkin görülebilirler. Kullanılmaz haldeki bu eski araç kaldıklarını neden bu yollarda tutarlar ki? Bari insan gözünden ırak bir yerlere götürsünler bu hurdaları. Hatta onların eski metallerinin fabrikalara, geri dönüşüm merkezlerine neden götürülmediğini düşünebilirsiniz.

      Pek de, acele etmeyin. Eninde sonunda, oraya götürüleceği, hatta durdukları yerde eskiyip, pas tutacağı, çürüyüp gideceği kesindir. Bu küçük meseleyi akranlarımız çözmezse, gelecek neslin yapacağı aşikârdır.

      İşte, bu eski vagonlardan birinde köyümüzün serserisi Bornabay ile çingene kızı Muhnisa buluşmuşlar. Döküntü pencerelerden, yaz gecesinin soğuk ve serin esen rüzgârına çıplak bedenlerini yaslayıp, demiryolunun o tanıdık mazot kokan kokusunu birlikte solumuşlardı. Onlar, kimisi için kısa, kimisi için uzun denilebilecek hayat hakkında; kimisi için saadet, kimisi için mutsuzluk getiren aşk hakkında; bu hayattaki yaşam üzerine uzun uzun konuşmuşlardı.

      Sabah saat dokuzdan çok gecikmemeye çalışmak, koşuşturarak işe yetişmek, gün boyu ofiste oturup kendinin ve diğer çalışanların sinirlerini bozmak, akşam mesaisi bitsin diye, saat altıya kadar zorla beklemek, sonrası dolu bir otobüse atlayıp geri evine dönmek, yedi ya da sekiz saat uyuduktan sonra tekrar sabahın dokuzuna kadar telaşla kurduğun çalar saatin zilinden uyanacak insanlardan söz ettiler. Onları kendileri ile karşılaştırarak gülmüşler, ardından hüzünlenerek ağlamışlar…

      Bütün konular üzerine sohbet ettikten sonra Muhnisa:

      – Sen gün geçtikçe bizim Baron’un sevgisini kazanıyorsun, diye yanında yatan Boranbay’a seslenerek, “Eğer evleneceğimizi söylersek, artık itiraz etmezler! Yeşil ormanda, gün ışığını çokça gören bir kır da düğünümüzü tertip edecek, ziyafet vereceğiz. Gece boyu ateş yakacak, şarkılar söyleyecek, dans edeceğiz” -dedi…

      Boranbay:

      – Hayır. Düğünü bizim köyde yaparız.

      – Ne köyü? Hangi köy? Şu kendinin soyduğu köyü mü diyorsun?

      – Evet, Benim köyümdenden. Fakat ben…

      – Tanrı aşkına! Onlar bizi diri diri yüzerler.

      – Hayır. Kimse bize dokunamaz…

      – Nasıl?! Ha-ha-ha! Sen onları soyuyorsun, onlar ise karşılığında sana bir düğün yapıyorlar, öyle mi? Kazaklar çok garip bir halk! Ha-ha-ha! Dediğin asla olmaz, geleceğin Baron’u! Düğün ormanlık bir alanda gerçekleşecek.

      Muhnisa’nın Kazaklar hakkında konuşurken kahkaha atması, Boranbay’ın asabını bozuyordu.

      – Düğün köyde yapılacak, bu kesin karar, der.

      – Biz özgürlüğü, yüksek dağı ve yemyeşil kalın ormanı severiz.

      – Biz de özgürlüğü severiz, der Boranbay. – Lakin düğün köyde olacak!

      – Öyleyse, çok uzatma, yürü git! -diye çingene kız hızlıca giyinmeye başlar, gece karanlığında.

      – Sen yürü git!, diye yerinden fırladı, Boranbay da.

      Ertesi sabah kızgınlıkla sabah otobüsüne binmiş ve köyüne doğru yol almıştı. Elbette ikisi arasında yaşanan tatsızlığın ayrıntılarını nerden mi biliyor olabiliriz? Sadece biraz sabırlı olun. Şüphe etmek için acele etmeyin. Bir başkasından değil, çok kere Boranbay Baron’nun kendi anlatılarından dinlediklerimiz.

      1970’li yılların ortasında, sokaklarda yaş bir çubuğu at gibi binip oynayan herhangi bir çocuğu durdurup sorduğunuz da, her şeye rağmen anlatacağı aşikârdır. Çünkü Boran-bay Baron, buna benzer ilginç hikâyeleriyle çocukluğumuzun hayallerini zenginleştirmişti.

* * *

      Köyümüz ne kadar tasasız, asude ve sakin olduğu gibi o kadar da aptal değildir. Serseri Boranbay’ın dönüşünün hemen ertesine, bütün belanın ve uğursuzluğun ondan kaynaklandığını herkes hissetmişti. Ancak ellerinde somut bir kanıt olmadığından herkes içinden geçiriyordu. Herkesten önce bütün gerçeği Balımşa yenge fark etti. O, Boranbay’ı görür görmez:

      – Eyvah! Bizim besiye çektiğimiz semiz koyunumuzu çalan buymuş, diye çalınan koyunu tekrar bulmuşçasına sevindi. – Tabi ya, bu kim olabilir diye kafamı yordum yahu! Sesi çok tanıdık gelmişti. Hey, serseri kayınım!

Скачать книгу