Kadife Yapraklar. Mehmet Özer Kazancı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kadife Yapraklar - Mehmet Özer Kazancı страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kadife Yapraklar - Mehmet Özer Kazancı

Скачать книгу

Ahmet Mithat Efendi yaşamını Bağdat’ta bir on yıl kadar bir süre daha geçirmiş olsaydı, yayınladığı kolay ve zevkle okunur hikâye kitaplarıyla bu edebiyat türünde bir kaç yazarın yetişmesine öncülük etmekte rolü olmayacak mıydı? Elbette ki olacaktı. Ancak onun kaderi bu rolü Irak’ta değil Türkiye’de oynamak ve Şevket Rado›ya göre, Hüseyin Cahit Yalçın, Rahmi Gürpınar, Ahmet Rasim gibi yazarların yetişmesi için yol döşemekti72. Oysa Türkmen edebiyatı yeni bir hikâye eserinin gün ışığı görmesi için, elli yıl kadar bir zaman daha durup bekleyecekti. Bu eseri Kerküklü Mahmut Nedim yazacak.

2.2. Mübarezeyi Aşk ve Kerküklü Mahmut Nedim

      Kerküklü Mahmut Nedin Osmanlı veya Ortak döneminin ünlü yazarlarından biri olarak, birkaç eser meydana koymuştur73. Mübarezeyi Aşk veyahut Marmara Denizinde Bir Mezar74 adlı eseri bunlardan biridir. Bu eser, millet tarafından beğeniyle karşılandığı için 1325 Rumi (1909 M.) yılında Bağdat’ın “Adap” ve “Vilayet” basımevleri tarafından iki kez yayınlanmıştır.

      Yazar eserinin ne kapağında ne de önsöz niteliğindeki iki sayfalık giriş bölümünde roman veya hikâye yazdığı savında değildir, ancak “iki ruhun, iki sima-yı hazinin sergüzeşt-i garibanlarını yazmak istediğini75 söylemektedir.

      Burada, sergüzeşt sözcüğünün üstünde az çok durmak istiyorum. Macera, serüven, baştan geçen veya yaşanılan olay anlamına gelen sergüzeşt sözcüğünü, yazar, çoğunlukla bilerek kullanmıştır. Kim bilir belki de bu sözcüğü, dünkü anlamıyla “hikâye” bugünkü anlamıyla “öykü”, belki de “roman” kavramları yerine kullanmıştır.

      Sergüzeşt sözcüğü bir ara Türk edebiyatında roman ve hikâyelere verilen adların sonuna getirilerek, yazılan eserlerin roman ya da hikâye olduğuna bir işaret olarak kullanılırdı. Örneğin; Tanzimat hikâyecilerinden Emin Nihat’ın “Müsamere Name” adlı eserinin içerdiği yedi öyküden altısının adına sergüzeşt sözcüğünü bitişik olarak kullanılmıştır. Nitekim birinci hikâye “Paşazade Binbaşı Rıfat Beyin Sergüzeşti” adındadır. Sami Paşazade Sezai’nin de yazmış olduğu tek roman “Sergüzeşt” (1305 Rumi, 1889 Miladi) adını taşır.76

      Böylece denebilir ki; Kerküklü Mahmut Nedim hikâye veya roman yazdığının savına gitmemişse de, sergüzeşt deyimini eserinin ilk sayfalarında kullanmasıyla bunun bilincinde olduğunu saptamak istemiştir. Zaten “iki ruhun, iki simayi hazinin” yaşadıkları acıklı serüveni anlatmak, ancak bir hikâye ya da bir roman çerçevesi içerisinde düşünülebilir.

      Sayfa sayılarını göz önüne alırsak, kırk üç sayfadan oluşan “Mübarezeyi Aşk” eserini bir roman saymak doğru sayılmaz. Böylesi romanlar, araştırmacılara göre “kısa roman” ya da “uzun hikâye” diye tanımlanır. Üstelik yazar, eserin her hangi bir yerinde anlattığı ana olayın dışına çıkmamakta, ayrıntılara her hangi bir ölçüde yer vermemektedir. Ufak tefek mekân tasvirleri hariç, olay önceden düşünülmüş iki paralel çizgi içerisinde yol almaktadır.

      Roman olanaklarından yararlanılmadığı ve sayfa azlığı yüzünden eseri uzun bir hikâye olarak kabul ediyoruz. Hikâyede, zengin bir İstanbullu ailenin genç bir kız ile harbiye okulunda öğrenci olan bir Kerküklü arasında yaşanan acı bir aşktan söz edilmektedir. Bu aşk, iki gencin dramatik bir şekilde intihar etmeleriyle sona ermektedir. Bugün için zor anlaşılır olan bir dille yazılan hikâye, yer yer çekici tasvirlerle süslenmiştir.

2.3. Kadın Kalbi ve Hayrettin Farukî

      Türkmen edebiyatında ilk roman Osmanlı döneminin son yıllarına rastlayan bir tarihte yazılan Kadın Kalbi adını taşır. Bu romanı 1331 Rumî (1915 M) yılında Musullu bir gazeteci ve yazar olan Hayrettin Farukî yazmıştır. Roman Farukî’nın yedi eserinden, on beş yaşındayken yazmış olduğu ilk eserdir. Ancak zamanında yayınlanmamıştır77. Yazarın vefatından sonra Bağdat Müzesi, Milli Elyazması Eserleri Merkezine tevdi edilmiştir. Son zamanlarda ele geçirilmiş ve bir inceleme ile birlikte, tam metni Latin harflerine aktarılarak edebiyat dünyasına sunulmuştur.78 151 sayfadan oluşan roman, zamanının tanınan bir kaç edebiyatçısı tarafından takriz ile değerlendirilmiş ve eşsiz bir eser olarak nitelendirilmiştir.

      Romanda birkaç kişinin öyküleri iç içe söz konusu edilmektedir. Bunlar birbirlerine ailece bağlı olan kişilerdir. Aralarında güzel özelliklere sahip olanları bulunduğu gibi, kötü olanları da vardır. Hayatta olduğu gibi roman boyunca da, hayır ile şer, iyilik ile kötülük, güzellik ile çirkinlik sürekli bir çatışma halindedir. Romanda olağanüstü veya harika bir olay söz konusu değildir.

      Bu bakımdan romanı gerçekçi olarak nitelemek olasılığı vardır. Ancak romanın dili, romanda kullanılan mübalağalı ifadeler, bu gerçekçiliği kimi kez zedelemektedir.

      Romanda anlatıcı, romanın yazarıdır. Tüm olayları gören, bilen bir konumdadır. Kişilerin düşündüklerinden haberdar, duygularından haberdardır. İç dünyalarında olup bitenleri bilmektedir. Ara sıra olayın akışını durdurarak, kişilerin şahsiyetlerini tahlil etmeye, şu veya bu konularda kendi düşüncelerini ileri sürmeye çalışmaktadır. Aşk konusunda, zorunlu evlenmek konusunda, aileye isyan etmek konusunda kendine özgü görüş ve düşüncelerini bazen satırlar arasında değil, uzun paragraflar halinde vermektedir. Çoğunlukla da bu paragraflarda -ey kari’diye okura direkt olarak hitap ettiğini gizlememektedir. Başka bir deyimle, yazarın sesi, romanın her bölümünde, bazen çok alçak bazen de gür bir şekilde duyulmaktadır. Bu gibi çıkışlar, eski romanların, özellikle de Türkiye’de Tanzimat ve Servet-i Fünûn dönemlerinde yazılan romanların ortak özelliklerinden biridir. Bu nedenle roman için takriz yazanlar, yazarın bu tutumunu yadsıyamamış, tersine, görüşlerine katıldıklarını bildirerek, romanın değerini artırdığını, hatta ona “ hikemi”, “felsefi” bir nitelik kazandırdığını ileri sürmüşlerdir.

      Romanda mekân son derece sınırlı, çevre son derece kapalı ve dardır. Oysa zaman, kronolojik akışını, karakterlerin çocukluklarından yetişkinlik dönemlerine kadar geriye dönüşümsüz olarak sürdürmektedir.

      Romanın adıyla içeriği arasında üstünde durulmaya değer bir ilişki vardır. Romanda başrolü oynayan üç kadın vardır. Ayni aileye mensup olan bu kadınlar sırasıyla Kâmran, Nüzhet ve anneleridir. Kalpleri üç ayrı tipten, karakterleri üç ayrı tiptendir. Birincisi uysaldır, ses çıkarmaz, karşı koyamaz. Biriktirdiği acıyı kimseye açamaz. Düştüğü çileden kendi gücüyle kendini kurtarmaya çalışır. Ancak bunu her zaman yapamaz. İşler çıkmaz notaya gelince her kesle sitemleşir, her kesi suçlu olarak görür Sözü “siz beni öldürdünüz” demeye kadar getirir İkincisi ise kendini kolaylıkla ele veremez. Yıpranan yanlarını onarmayı iyi bilir. Yaşadığı olumsuz deneyimlerden daha güçlü çıkar. Gerçekçidir. “seni seviyorum sözlerini benden evvel kimseye söylemiş misin” soran kocasına “evet” demekten çekinemez. Çünkü kendinden ve yaptıklarından emindir.

      Üçüncüsü, bütün ihtişamıyla anne kalbidir. Özverinin sembolü, fedakârlığın

Скачать книгу


<p>72</p>

Şevket Rado, a.g.e. s. 9

<p>73</p>

Ata Terzibaşı “Kerkük Şairleri” (2000) Kerkük, s.2-13

<p>74</p>

Mehmet Ömer Kazancı “Türkmen Edebiyatında İlk Öykü” Yurt Gazetesi (29 Haziran 1988), 919/19,

<p>75</p>

Kerküklü Mahmut Nedim “Mübarezeyi Aşk Yahut Marmara Denizinde Bir Mezar” (Yayına hazırlayan: Mehmet Ömer Kazancı) (2009), s. 19

<p>76</p>

Cevdet kudret, a.g.e

<p>77</p>

Bu yazı yayımlandıktan dört yıl sora romanın, yazarı tarafından Havadis gazetesinde tefrika edildiğini elime geçen bazı sayılarından öğrendim

<p>78</p>

Mehmet Ömer Kazancı “Yüz Yıl Önce Yazılan Bir Roman: Kadın Kalbi” Ankara, (2013).