Kaharlı Altay. Jaksılık Samiytulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kaharlı Altay - Jaksılık Samiytulı страница 22

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kaharlı Altay - Jaksılık Samiytulı

Скачать книгу

Altayların zirvesinde

      Geceledin buzulların tepesinde

      Kış kıyamette demir kazık yıldızını yastık ettin

      Kışın buz ve ayazına dayandın sen.

      Görmüştük uzağı da yakını da,

      Nam ve şöhret düşkünü baturları da

      Hakikî vatan oğlu Er Osman’dır.

      Ne Rus’a ne de Çin’e satılmamıştır.

      Yaradan nusret versin sana

      Rastlatmadan zâlim düşman celladına

      Benim zirvem, kahramanım koruyucumsun sen

      Halkı düşmana karşı koruyacak kalkan oldun.

      Selam olsun Altayların altın zirvelerine

      Oradaki On iki Abak Boylarına batır halka

      Hantengri’nin zirvesinden bakıyoruz

      Bizler de duacıyız Oşıng 26 Kahraman’a.

      Şair son bir defa Osman Batur’a baktı ve kaskatı kesildi. Biraz önceki hiddet ve öfkeden eser kalmamış. Herşeyini aktarmış, dökmüş; sadece hayâleti kalmış gibiydi. Kopan alkış tufanı arasında geri geri giderek gözden kayboldu.

      Osman Batur’un yüzünde sabırlı bir sevinç vardı. Yüzünde parıltılı bir ışık belirmişti. Yanaklarının ucundaki kırmızılık da açık seçik hâl almıştı. Bu kızıllık, hâlâ buruşmamış olan boynuna kadar yayılıyordu. Gözbebeklerinde saklanmış bir mutluluk vardı. Başkalarına sezdirmemek için ne kadar uğraşsa da etrafa yavaşça göz gezdirirken, keskin gözlerindeki gururu görmemek mümkün değildi. İki tarafında oturan Yang ve Sung isimli iki generalin de hâlini göz ucuyla inceledi. Başını dikleştirmiş ve vakur bir şekilde oturuyordu. Kırklı yaşlarını geçmiş olmasına rağmen, hâlâ vücudundaki pehlivan gücünden hiçbir şey kaybetmediği belli oluyordu. Sırtı, hâlâ kabarıktı. Omuzları, hâlâ yüksek; göğsü, hâlâ şişkin; yanında oturan o iki kişiden çok daha gösterişli, yüksek duruşlu; büyük kemikli, iri ve pehlivan bilekli kahramana, uçları aşağıya doğru sarkık bıyıkları ile gür sakalları, oldukça heybetli bir ifade veriyordu.

      Şiir okunurken, o da oldukça duygulanmıştı. Gerçek mi, değil mi? Hakikaten, böylesi büyük bir kahraman mı olmuştu? Daha önce hiç gelmediği bu Urumçi şehrinden, bu Tanrı Dağlarının Erenkaburga eteklerinden, Bogda Dağlarının bu yaylalarından duyulan bütün bu methiyeler, gerçekten münasip miydi? Bunlar, gerçekten yürekten çıkan hisleri, doğru mu yansıtıyordu? Eğer böyleyse, uzakta olsa da bütün Kazakların niyeti, Müslümanların dileği, kendisinin yaptıklarını destekliyordu demek ki. bu durumda, kendisinin bel bağladığı dağlar yüce, dayandığı beller, güçlüymüş demek ki“ şeklinde ruhani bir inançla gelen can sevincini hissetti yüreğinde. Yüreğinde olağanüstü bir mutluluk güçlendi ve yükseklere doğru kanat çırparcasına havalandı. Fakat hiç sesini çıkarmadı, Herşeyi kendi içinde hapsetti. Bu mutlu duyguları başkalarının anlamasından kıskanırcasına saklamak, şairin söylediklerini sadece kendinde tutmak istermiş gibi içine kapandı. Sadece yanında oturan Küniyaz Molla, heyecandan haykırarak yerinden kalktı:

      – Vayy, şairim benim, neredesin canım kardeşim? Gel buraya, alnından öpeceğim!” diyerek heyecanla seslendiği zaman, Batur kendine gelir gibi oldu.

      Tam bu sırada Keles Batur yerinden kalkmış, Küniyaz Molla’nın kolları arasında duran ve Osman Batur’a doğru başını eğerek selam veren şairi elinden tutarak sahneye yeniden çıkardı, Kamber Hanımı da çağırdılar ve ikisine de iki tane “tay tuyak” diye adlandırılan beş yüz gram ağırlığında gümüş hediye ettiler.

      Bundan sonraki üç gün boyunca da devamlı davetler, yemekler birbirini izledi. Urumçi şehrinin vâlisi Kadıvan Hanım, Urumçi şehri adına; Alen Vang ile Maliye Bakanı Canımhan Hacı, Salis ve Zekeriya, Urumçi’deki Kazak-Kırgız Cemiyeti olarak davet verdiler. En son olarak da, bütün eyaletteki Uygurlar Cemiyeti adına Mehmet Emin (Buğra) ile İsa Yusuf (Alptekin)’un davetine icabet edildi.

      Osman Batur’un endişesi, misafirperverlikle ilgisi olmayan çok başka bir konu üzerinde yoğunlaşıyordu. Sung Shiliang’la beraber yaptıkları birkaç toplantıdan sonra, bin kişilik bir ordu kurmak için anlaşmaya varıldı. Jang Jijung ile Sung Shiliang –iki general- ikisi ile defalarca teke tek konuştuktan sonra; Osman Batur’un Çin Cumhurbaşkanı Çan Kayşek’in nezdinde kahraman bir kişi olduğu hatırlatıldı ve onun Çan Kayşek hatırına Nankin’e gitmesi; Gomindahuy’a (Gomindang idaresi), yani bütün Çin parlamentosuna katılması teklifi yapıldı. Osman Batur, buna çok istekli görünmedi. Sonradan, Jetpis’in tercümanlığı aracılığıyla, bizzat onu ve diğer silah arkadaşı Keles’i bu toplantıya göndermeyi düşündüğünü ifade etti.

      Osman Batur’un gerçekleştirmek istediği en büyük maksat, Urumçi’de bulunan Amerikan Konsolosu Pakston ile görüşmekti. Urumçi’ye gelmekteki gayesi de zaten buydu. Amerikalı Konsolosun da Kazaklara ne kadar yardımcı olabileceğini bizzat görüşerek, kendi tecrübeleriyle anlamaktı. Son senelerde, birçok memleket temsilcisiyle tanışmış. Ruslarla, Moğollarla görüşmüş ve gerçek niyetlerini anlayınca, onlardan bütün ilgisini kesmek durumunda kalmıştı. Şimdi Çinliler de Osman Batur’u avuçlarına almak ve kendilerine çekmek için herşeyi deniyorlardı. Fakat Osman Batur, bunların karakterini de daha önceden çok iyi bilirdi. Başları derde girdi mi, “ağam, paşam” derler ve bulutun rengi döner dönmez, kendilerine güven gelir gelmez, geçmişte verdikleri sözlerin hepsini unuturlar; vaadler, yeminler hatırlanmaz ve daha önce hiç karşılaşmamış insanlar gibi yabancılaşıverirlerdi. Yarın, öbür gün, böyle bir ihtimâl karşısında bize destek verebilecek Amerika adında bir zirve var mı; yok mu? Bunu öğrenmek gerekiyordu. Böyle bir düşüncenin gerçekliğini öğrenmek amacındaydı.

      Sonunda, buna da fırsat çıktı. General Sung Shiliang, sözünü tuttu. Temmuzun 17’sinde kendi makam arabasıyla Ma Shiangshiang (Omar) isimli Düngen’ı Suy Mogu’ya gönderdi ve Osman Batur’u görüşmeye çağırdı. Yanında başka kimseyi getirmemesini, eğer getirecekse, sadece çok güvendiği bir, iki kişiyi getirmesini tembihledi. Osman Batur, kendisinin vazgeçilmez danışmanı Küniyaz Molla ile Jetpis, Keles ve Jeksen’ı götürmek istedi. Bayan Hanım, Şamsiya’yı çağırarak gizlice fısıldadı. Sonra Osman Batur’u odaya çağırdı ve kapıya nöbetçi dikti:

      – Batur, tanıdık yerde, kendiniz, değerlisinizdir. Ama tanımadığınız yerde, kıyafetiniz, hürmet görür. Kıyafetlerinizi değiştirelim, diyerek Batur’un elbiselerini değiştirmesine yardım etti. Terzi elinden yeni çıkmış kıyafetler giydirerek uğurladı.

      Osman Batur’lar geldiği zaman, General Sung Shiliang’ın yanında, daha önceden Osman Batur’un ziyaretine gitmiş olan Mackiernan isimli Amerikalı vardı. Osman Batur, onu hemen tanıdı. Birlikte üç dört gün geçirmiş ve onu Altın Obanın zirvesine götürmüştü. Orada Mackiernan Beytik Dağlarının haritasını çizerken, Moğol sınır muhafızlarının birisinin kurşunu Mackiernan’ın şapkasını uçurmuştu. Oldukça korkmuş olan Mackiernan, geri Osman Batur’un evine döndüğü gece de rahatlayamamış ve gece boyunca kabuslarla uyanmıştı. Osman Batur ona şakayla karışık olarak:

      – Mirza, kurşundan korkanlar, bizim avula

Скачать книгу


<p>26</p>

Oşıng: Osman’ın kısaltılmış şekli.