Kaharlı Altay. Jaksılık Samiytulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kaharlı Altay - Jaksılık Samiytulı страница 23

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kaharlı Altay - Jaksılık Samiytulı

Скачать книгу

Batur da, Pakston da karşılıklı birbirlerini sınarcasına bakıştılar. Pakston da Mackiernan gibi iri yapılı, beyaz yüzlü, sarı saçlı, kalkık burunlu, yakışıklı biriydi. Osman Batur’dan önce konuşmaya başladı.

      – Osman Mirza, sizinle tanıştığıma memnun oldum. Siz kahramansınız, yürekli adamsınız. Sizin kahramanlıklarınız hakkında önceden de çok şeyler duymuştum. Sadece ben değil, sizi Amerika Birleşik Devletler Hükümeti de tanır. Özellikle bu seneki Beytik Dağı olayları, sizin ününüzü bütün dünyaya duyurdu. Bizim ABD Başkanımız Roosevelt, İngiltere Başbakanı Churcill ve dünyadaki birçok memleket, sizin mücadelenizi dikkatle izlediler. Biz sizinle dostuz, dedi ağır ağır konuşurken ve içeriye kaçmış gözlerini dikmiş bakarken.

      – Amerika’yı duymuştum. Mackiernan Mirza’yla konuşmuştum. İnsanlık sahibi bir kişidir. Eğer hepiniz böyleyseniz, sizlerle işbirliği yapmak mümkün gibi görünüyor, dedi Osman Batur, özellikle onları sınamak maksadıyla.

      Pakston gülümsemekle yetindi ve:

      – Eğer Mackiernan Mirzayı beğendiyseniz, bizleri de beğenebilirsiniz ümidindeyim, dedi şakayla karışık.

      – Bunu söylemekteki maksadım… dedi Osman Batur, yüreğindeki samîmîyeti saklamak gereğini duymadan.. ”Ben Kazak’ım. Biz çevredeki birçok memleketle ilişkiye giriştik. Çoğunun hatırını kırmamak için onların taleplerini geri çevirmedik. Fakat onlar, kendi çıkarlarına uygun olmadığı zaman, hemen bizi sattılar. İşte bu yüzden Kazaklar’ın, kimseye güveni kalmadı ve biz bundan oldukça korkan bir halk olduk.”

      – Onlar size gününüzü gösterecekler. Bütün suçu size yüklerler de herşeyden sizi sorumlu yaparlarsa, ne yaparsınız? diye sordu, mavi gözlerini dikerek dimdik bakan Pakston.

      – Ben, şahsen hiç kimseye kötülük yapmadım. Kazaklarda bir atasözü vardır: “Kurt da yoldaşına kötülük yapmaz.” diye. İşte biz bunu öğrenerek büyüdük. Ama onlar, olmadık taleplerde bulunurlarsa, kimsenin gözünün yaşına bakmayız.

      – Peki bize karşı?

      – Sizlerin böyle vefasızlıklar yapmamanızı dilerim.

      – Peki böyle bir ihtimâl oldu farzedelim!? dedi Pakston. Özellikle sınamak için sormuştu bu soruyu.

      – Benim en kıymetli kutsalım, halkımın esenliği; vatanımın, toprağımın bütünlüğü. Eğer ona dokunmaya kalkan olursa, o zaman sizlerle de son nefesime kadar savaşırım. Ne ben yaşarım ne de siz yaşarsınız. İki ihtimâlden biri olur! dedi Osman Batur, General Sung Shiliang’a da göz ucuyla bakarken. Son sözlerini, özellikle üstüne basa basa söylemişti.

      Pakston, bu sözleri duyunca, kahkahayı bastı. Onunla beraber Mackiernan da, Sung Shiliang da güldüler.

      – Öyle. Tastamam öyle, Mirza! diye tekrarladı Osman Batur kararmış katılaşmış yüzünü bir milim bile yumuşatmadan ve Pakston’un ciğerinin içine bakarmışcasına gözlerini dikerek.

      – Anlaşıldı, Osman Batur Mirza, dedi Pakston, eski aklıselim sükûnetine bürünerek. Kahramansınız. Sözünün erisiniz. Ben de sizin nasıl biri olduğunuzu merak etmiştim. Dışarıdan, başka kaynaklardan çok çeşitli söylentileri de duyuyoruz. Artık sizinle işbirliği yapabileceğimize kesinlikle inandım, dedi yerinden kalkarak bembeyaz elini uzatırken. Osman Batur da onun uzattığı elini kendisinin iri, sert eliyle sıkıca tuttu.

      Pakston ile Osman Batur’un karşılıklı birbirlerini sınamaları böylece sona erdi. Şimdi iki taraf da birbirlerine hürmetle yaklaşarak, önemli gördükleri konuları konuşmaya giriştiler.

      Pakston, Osman Batur’a kendi durumunu, Amerika’nın kuvvetli ve büyük bir güç olduğunu anlattıktan sonra ilk soru olarak, – Sizin bizden talebiniz nedir? diye sordu.

      – Ben sizden herşeyden önce erkeklik, erlik istiyorum! dedi Osman Batur.

      Pakston, birden döndü ve Osman Batur’un yüzüne gözlerini dikti. Onun cevabı, hem manalı hem de astarlıydı. Herkesten farklı bir karakteri olduğu aşikârdı tabiî. İşte bu yüzden gâliba, konuşma tarzı biraz dobra, ters gibi görünse de, sözleri, gerçekten yüreğinden çıkan sözlerdi.

      – Sonra?.. dedi Pakston.

      – Sonra.. biraz önce kendiniz de bahsettiniz. Ben de eskiden beri Amerika’nın gelişmiş, endüstriyel gücü ilerlemiş, her türlü silah ve mühimmatı olan, onları yapabilen, hatta atom bombasını bile îcad eden, daha da ötesi bütün Mançuryayı istilâ ederek Çin’i tamamen ele geçirmeye çalışan, dünyada Samuray namıyla ün salan Kanton Ordusu’nu, büyük Japonya’yı, atom bombasıyla yenen bir ülke olarak tanıyorum. Bizim Kazak Halkının toprakları büyük olmakla birlikte nüfusumuz az; gücümüz yok, eğitimimiz yok; üstüne üstlük, bizden güçlü komşularımızın arasında kalan bir halkız, dedi ve durakladı. “Bu Sung Mirza, şimdi yardım ediyor olmasına rağmen, günün birinde, bizden şüphelenmeyecek ve bizi kontrol altına almayacak diyemem.” demek istemesine rağmen, kendini tuttu. Kendi kendisine “Kâfirin gönlünde olsan da, gözünün önünde olma,” deyimini hatırladı.

      – Bu yüzden.. diye ilâve etti. …Bize iyi ve yeni silahlar veriniz. Size en başından biraz bahsedeyim. Biz önceleri Sovyetler Birliği’nden, Moğolistan’dan silah yardımı aldık. Fakat onların hiçbirini bedavaya vermediler. Bizim vatanımızın Altay Dağları olduğunu bilirsiniz. Bu dağlar, bütün dünyada Altın Dağları olarak bilinir. 1764’te burada ilk altın madeni açılmıştı. O tarihten beri bu bölgeye herkesin ağzı sulanıyor. Eskiden sizin vatandaşınız N.R. Donberoy isimli Amerikalı da gelip görmüştü. İşte biz, aldığımız silahları o altınlar karşılığında aldık.” dedi Osman Batur. Daha sonra Pakston’dan yüzünü çevirdi ve Küniyaz Molla ile Jetpis’e baktı. “Jet-pis, sen benim dediklerimi General’e anlat. Hadi Küniyaz Molla, siz de bu sözleri, Pakston Mirza’ya kendi dilinden anlatınız.”

      – Bu baş belasını unutmuş da olabilirim belki!.. diye yüzünden kanı çekilen Küniyaz Molla, biraz durakladıktan sonra, ağzında sıcak patates olan birisi gibi, dilini kıvırıp bükerek İngilizce tercümeye başladı.

      Osman Batur’un söylediklerini deminden beri Çince tercümeden dinleyen Pakston, aniden İngilizce’yi duyunca şaşırdı ve önce Mackiernan’a döndü. Arkasından, Hindistan telaffuzuna yakın bir İngilizceyle, biraz da duraksayarak konuşan kişinin, deminden beri dilsizmişcesine oturan uzun karabıyıklı, seyrek kara sakallı, avurtları çökük kara Kazak’tan olduğunu anladığında, gözlerine inanamamışcasına bakakaldı. Sung Shiliang da kendisine Çince tercüme yapan Jetpis’i yarım kulağıyla dinlerken Küniyaz Molla’nın İngilizce çevirisini şaşkınlıkla izliyordu.

      Küniyaz Mollanın çevirisini dinledikten sonra, bir süre daha şaşkınlıktan sessiz kalan Pakston:

      – Osman Mirza, sizin ne maharetli adamlarınız varmış! diye şaşkınlığını dile getirdi.

      Geçenlerde, Osman Batur hakkında sohbet ederken, Pakston Sung Shiliang’dan Osman Batur’un nasıl biri olduğunu sormuştu.

      – General Mirza, lütfen gerçeği söyleyin. Bu Kazaklar nasıl insanlardır?

Скачать книгу