Kaharlı Altay. Jaksılık Samiytulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kaharlı Altay - Jaksılık Samiytulı страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kaharlı Altay - Jaksılık Samiytulı

Скачать книгу

sezdi. Atların dizgincisi aşağı eteklerdeydi. O tarafa doğru eğilerek koşmaya çalıştı ama önündeki Jantak, Tüyekuyruk gibi çalılıkları dümdüz eden pulemet ateşi onu durdurdu. “Kap! Eyvahlar olsun! Beni canlı yakalamanın yolunu bulmuşlar!..” diye düşünen Osman Batur, aniden geri dönüp, tepeden akan suların çukurlaştırdığı bir doğal sipere girdi, biraz nefes aldı. Bu doğal siper. İnsan boyu derinliğindeydi. “Ölmeyen insana ölü balık bulunurmuş.“ dedikleri doğruymuş, diye düşündü bir an. Kendi durumunu değerlendirirken, aklından “Böyle oturup kalmak da, karşı saldırıya geçmeden kaçmak da olmaz.“ düşüncesi geçti. “Çünkü onlar her taraftan kuşatarak yakalayacaklar. Yakınlaştırmamak gerek. Kimin kafası görünürse vurmak ve gecenin koynuna girinceye kadar dayanmak lâzım.“ Osman Batur, saklandığı siperin diğer tarafından, belindeki kamçısının ucuna geçirdiği tımakını kaldırdı. Anında tam tımağın alın hizasından kurşunu yapıştırdılar. “Nişancıymış! Beskajı olmalı… Tımakın12 kunduzluk takılan yerinden vuramazsa hedefi tutturamayacağını biliyor.“ diye düşündü.

      Biraz sonra siperin yukarı tarafına koştu. Arada sırada kamçının ucundaki tımağını kaldırıyordu. Kendisi de epeyce kurşun harcadı. Şimdilik kimse yaklaşamıyordu. “Hepsi de uzakta tepe başındalar. Onların da canı tatlı tabii…” diye düşündü Osman Batur.

      Osman Batur, ne kadar yol aldığını tahmin edemiyordu. Bir süre sonra bu doğal siper de geride kaldı. Önünde dümdüz bir alan uzanıyordu. Az ileride yüksek bir tepe gördü. “Ah, oraya yetişebilseydim. Yükseğe mevzilenmek savunmanın en güzeli…“ diye düşündü.

      Karşıdakinin Osman Batur olduğunu anlayan düşman askerleri de her taraftan kuşatarak hızla geliyorlardı. O ise tez elden tepeye yetişmek için çırpınıyordu. “Öldüm, bittim!“ derken tepeye yetişti ve nefes alabildi. Şimdi farkediyordu ki, bütün çevresi kuşatılmış. Her tarafta düşman askerleri. “Yakalanmak, buna denir.” diye acındı kendine. “Yok bu mümkün değil. En sonuncu kurşunu kendime ayırmalı. O zamana kadar çarpışacağız…“

      Omzundaki deri heybe dolusu kurşunu vardı. Heybe hafiflemiş gibi. Gocuğunu çıkarıp yere yaydı ve heybedeki kurşunları üstüne döktü. Allah’a şükürler olsun, daha epey kurşun varmış. İlâve olarak iki de el bombası var. “Böyle malzemelerle kolayca teslim olmayız.“ düşüncesiyle biraz sevindi.

      Ne var ki, düşman güçleri, ısrarcı kuşatmayı ve hedefi milim şaşmadan, kıpırtıyı vurarak saldırıyı sürdürdü. Bazen Osman Batur‘un başını kaldırmasına müsaade etmeyecek şekilde yaylım ateşine giriyorlardı. Osman Batur, çaresiz saklandığı yerden kıpırdamadan dayanıyor “Yüreksiz, bu köpekler! Yoksa, bu fırsatı kaçırmadan, arka taraftan gelip saldırabilirler.“ diye düşmanının zayıf yönlerini de değerlendiririp, hesaplar yapıyordu.

      Her türlü pusuyu, çarpışmayı, savaşın bütün metodlarını yaşamış olan Osman Batur‘un en önemli özelliği, böyle durumlarda, telaşa kapılmadan sabırlı hareket etmeyi bilmesiydi. Şimdi de aynı sabrı gösteriyor ve telaşlanmıyordu. Fakat endişesiz değildi. Hangi taraftan nasıl tuzaklar kurulabileceğini hesaplayarak hepsine karşı tedbirler düşünüyordu. Düşman tarafının önden, arkadan, sağdan, soldan yaptığı atışlar, Osman Batur‘un kendisine kurulan pusuyu anlamasına yetti. Vaziyet? pusunun gerçekleşmesine imkân verecek gibiydi. İş kötü. Yalnız başına. Tek bir mavzer. Pulemet bile değil. Saldırırlarsa, ezecekleri aşikar. Belki şimdi yaparlar. Belki şu dakikalar, Osman Batur‘un bu dünyadaki son dakikalarıdır. Bunu düşünürken, teyemmüm yaptı ve iki rekat namazını sessizce kıldı. Kelime-i şehadet getirdi.

      İnadına hava da hâlâ kararmadı. Deminki pamuk bulutların üstünde oturdu kaldı. Düşman çemberi de gittikçe daralmakta. Onlar da güneş batmadan önce kendisini ele geçirmeyi planladıkları için aceleci davranıyorlar. Osman Batur, kimbilir kaç tanesini vurdu; ama sayıları hiç de azalacak gibi değil. Biraz daha yaklaşıp saldırırlarsa, onu ele geçirmeleri mümkün.

      Dört yönünde dönen hesapları Osman Batur da tahmin ediyordu. Batısında ve güneyinde Beskajı Takımı, kıpırdayanı uçurur. Nişancı. Öbür iki tarafı somun pehlivanları. “Vurursak vururuz, vurmazsak boşa harcarız“ mantığıyla kurşun savurup duruyorlar. Osman Batur, “eğer fırsatı yakalarsam, o taraftan çemberi yarmayı denerim.“ düşüncesini aklından geçiriyordu.

      Yağmur gibi kurşunlar Osman Batur‘un başını kaldırmaya fırsat vermiyordu. Aniden karşı tarafın bir kenarından bir vaveyla yükseldi. Daha biraz önce her tarafı tarayan pulemet sesi diniverdi. Böyle bir fırsatı yakalamak için pusuda bekleyen Osman Batur da mavzerini doğrultarak düşman saflarını biraz seyreltmek için ileriye baktı.

      Tam o noktada gözünü diktiği hedeften bir atlının kendisine doğru uçarak gelmekte olduğunu gördü. Anında kalbi çarpmaya başladı ve bir an “vuruvereyim” düşüncesi kafasından geçse de biraz duraksadı. Arkasında, çevresinde kimse yoktu. Yalnız başına geliyordu. “Eğer deli kaçık biriyse de yakına gelince hesabını görürüm.“ diye sabretti. Tam bu sırada:

      – Janibeeek13! Janibeek! Aytuvgaaan14! Aytuvgaaan! sesini duyunca kendi kulaklarına inanamadı. Bir an durakladıktan sonra sese doğru koşmaya başladı.

      Süvari atını yana döndürerek:

      – Batur Aga! Gel! Atla! dedi.

      Osman Batur, onun Maliypa olduğunu anladı. Boş üzengiye ayağını takar takmaz ata atladı.

      Maliypa dünden beri Osman Batur’un yanındaydı. Mermi heybesini taşıyordu, silaha mermi diziyordu. Bazen Batur’u dinlendirip sipere kendi geçtiği de oluyordu. Demin önde giden grupların arasındaydı. Osman Batur’un geçikmesinden endişelenerek, kendi kendine “Batur Ağam, bir tuzağa düşerse!..” ihtimâliyle geri dönerken, buraya gelmişti.

      Maliypa atının başını çevirdi ve eğer takımına dayadığı pulemetle etrafı sağlı sollu tararken uçarcasına gitti. Kaşla gözün arasında çemberi yararak girdiği gedikten geri döndü ve sık ağaçlıklı tepelerin arkasında kayboldu. Tehlikeden uzaklaştıktan sonra atın dizginini çekti, sağ ayağını eğer takımın ön tarafından geçirip aşağıya atladı. Atın dizginini tutarken:

      – Batur Ağam, eyere oturun, dedi dizgini Batur’a sundu.

      Osman Batur ağzını açıp bir şey diyemedi. Bir süre bekledikten sonra sesi titreyerek:

      – Helâl sana Malipa, yiğit kadınmışsın dedi .

      III

      Develerin yularını gevşek bırakmadan yavaşça ilerleyen göç kâfilesinin ön safları, sabah aydınlığıyla çölün içindeki büyük bir vahaya geldi ve yüklerini indirdi. Burıltogay Nehrinden çıktıklarından beri ikinci defa konaklıyorlardı. En önde Şakabay Avulları. Onlardan sonra Karakas, Molkı, Jedik, Jantekey15 ve karışık Şubarkerey Avulları arka arkaya geçici barınaklarını, yâni iytarka-koslarını diktiler.

      Yaz kış kimsenin uğramadığı, hayvanların yayılmadığı bu vahada

Скачать книгу


<p>12</p>

Bir nevi kalpak.

<p>13</p>

Janibek Batur: Orta Cüz Kerey Boyunun mukaddes olarak kabûl ettikleri kahraman babaları ve 18. yüzyılda, Altay bölgesini Jongarlardan temizleyerek tekrar Kerey Boyuna yurt eden muhterem ve mukaddes tarihi şahsiyet.

<p>14</p>

Orta Cüz-Kerey Boyunun Molku alt Boyunun ata-babasının adıdır. Molku Boyu savaşta atağa kalkarken bu ismin verdiği ruhani güçle kuvvet bulur. Osman Batur da Molku Boyunun Aytuvgan alt Boyunun evlâdıdır.

<p>15</p>

Şakabay, Karakas, Molkı, Jedik, Jantekey, hepsi de Orta Cüz- Kerey Boyunun alt boylarıdır.