Kaharlı Altay. Jaksılık Samiytulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kaharlı Altay - Jaksılık Samiytulı страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kaharlı Altay - Jaksılık Samiytulı

Скачать книгу

ateş açmışlar. Zayiat çok. Canını kurtaran halk çaresizlikten Kubı Çölü’ne doğru kaymaya başlamış.

      Sıcakta, uzun göç zahmetine ne insan ne de hayvan dayanamadığı için, öğle vakti kalabalık göç kervanı, geniş bir alanda yine mola vermek zorunda kaldı. Çöldeki felaket şimdi sadece insanları değil, hayvanları da tehdit etmeye başladı. Kendilerini zor taşıyan sığırlar ağızlarından tükürükleri akarak, soluk soluğa, zar zor yürüyordu. Atlar da gemlerini şıkırdatarak, yol kenarındaki akşöpleri yemek için başını bile döndürmeden sadece devekuyruk ve jantak gibi bitkilerin gölgesine burnunu sokarak bir damla nefes almaya çalışırken, yutkuna yutkuna gidiyordu. Sadece develer ve koyunlar şimdilik problemsiz görünüyordu.

      Şimdiki yolculuğun hedefi, daha da uzak. Taa uzaklardaki Üçbulak’a yetişmek lâ zım. Oraya yetişmek, atlı bir adam için değil; bu çoluk çocuk, ihtiyar hâlsizlerin bu ağır yükleriyle ulaşması imkansız gibi bir şeydi. Bu yüzden, artık sadece geceleri göç etme kararı alındı. Akşam oluncaya kadar, ağıllar dolusu koyunlar ortaya alınarak seçildi, ayıklandı. Sağlam görünenler halka paylaştırıldı ve ihtiyarların tecrübelerine başvurularak zayıf hayvanlar kesildi. Özellikle kuyruk yağları ve kemiksiz etleri ayrıldı; atların ağzına tıkıldı, yedirildi. Kuvvetli erkekler azgın, sinirli atların kulaklarından tutup ağzını zorla açarak dilini çekmek suretiyle, dilim dilim kuyruk yağlarını hayvanların boğazına doğru tıkıverdiler.

      Bu sıralarda Jırıkbastav’da Mogol Alayına yenilerek kaçıp kurtulan Jılkaydar, Jamet, Toktıbay Bölükleri sivil halkın yanına dönmüştü. Osman Batur, Jılkaydar’ı göç kervanının sonunu korumaya bıraktı. Kendisi Küniyaz Molla, Jeksen ve Jantas gibi bir grup genç savaşçıyla ön saflara doğru gitti. Önceki senelerde çölde saklanırken kullandıkları Seksevil ve Jıngıldıkuyu gibi kuyular vardı. Onları keşfetmek için yola çıktılar.

      Gece yarısı, Osman Batur, yanındaki yiğitlerle bir tepeye çıktı ve ön tarafı çenesiyle işaret ederek:

      – İşte, Şıraljın Kuyusu orda, şu görünen tepenin döşünde! dedi atını mahmuzlayarak.

      Aceleyle atı tırısa geçmiş hâlde vardı ve gözlerine inanamayarak durakaldı. Şaşırdı. Kuyu yoktu. Tekrar atını mahmuzladı ve karşıdaki tepeye çıktı. Ay aydınlığıyla da olsa çevreyi doğru tanımıştı. Eskiden buralarda çok dolaşmıştı. Kuyu burada. Tam şurada olmalıydı. Yanılması mümkün değil. Osman Batur, Jeksen’e:

      – Sen etrafı kolaçan et. Gelip gidenlerin izi var mı bir bak, dedi.

      Jeksen çok geçmeden geri geldi:

      – On kadar atlının izi var. Millî Ordu askerleri olmalı. Çünkü atlarına kırılmamış arpa yedirmişler, dedi tahminini ispatlamak istercesine.

      – Doğru. Ben de öyle sanıyorum, dedi. Osman Batur kuyunun tahmini ağzına geri dönerek, Kuyu burada. Kapatmışlar, dedi.

      Atından indi ve kuyunun etrafını tekrar dolaştı. Hâlâ yeni olan ateş yakılmış bölgeyi ve onun üzerindeki ayak izlerini gördü. Kemirilmiş kemikler vardı. Sigara izmaritleri…

      – Belânın hepsi kendimizden! diye iç geçirdi Osman Batur. Beskajı‘lar bunlar. Onlar değilse, yetmiş yedi geçmişi bu topraklara ayak basmamış Ruslarla Delilhan‘lar nasıl gelip yapar bu işi?

      Osman Batur, üzüldü ve ümitsizleşti. Bıyıklarının ucunu dişlerken düşünmeye başladı. Kendi kendine “Bunlar artık geri dönmez.“ diye mırıldandı. Yüksek tepeye tekrar çıktı ve gruba seslendi:

      – Gidişlerine bakılırsa, Beskajılar buradan geri dönmüşler. Giderken bu çevredeki bütün kuyuları da kapattıkları aşikâr. Gördünüz mü sadece kumla doldurmamışlar. Devekuyruk, şıraljın ve jantak gibi bitkileri de doldurmuşlar ve kuyu suyunu kısa zamanda arındırılamayacak kadar kullanılmaz hâle getirmişler. Şimdi dinleyin! Jeksen, Jantas ikiniz birkaç kuvvetli yiğitle taa ilerde ufukta görünen Aybalta‘nın Geçidine doğru akan yıldızı gördünüz mü? O arada yüksek, uzun bir geçit var. Bu geçidin tam ortalarındaki daralan yola Aybalta Geçidi derler. Ondan dosdoğru geçince, şu görünen Çolpan yıldızının sağında Seksevil Kuyusu var. Seksevil bitkisi kullanılarak yapılmış, derin, bol sulu bir kuyudur. Oraya yetişin ve o kuyuyu temizleyerek biz gelinceye kadar hazır bekleyin. Bir aksilik çıkmazsa öbür, gün ilk göç kervanları oraya yetişecektir” dedi ve arkasından “Kaç tanesi canlı yetişir, Allah bilir.” diye derinden iç geçirdi Osman Batur. “Hadi şimdi, sağlıcakla. Haydi yiğitler, biz arkada kalanlarla göç kervanını burda bekleyelim.”

      Osman Batur, bunu söyledikten sonra kör kuyunun çevresindeki yeşillik tepeciğine gidip atından indi. Etrafta seksevil ve jıngıldan başka kum tepelerinin eteklerinde jantak yaprakları sallanıyordu. Bundan başka hiçbir bitki yok. Tamtakır. Sadece kuyunun aşağılarında ara ara şıraljın, kara kuvray, akşöp ve biydayık karışık yeşilimsi bir alan var. Bunun bir kenarına Osman Batur ile Küniyaz Molla, eyer takımını, yastık; kalan keçeleri de döşek yaparak yatıverdiler.

      Günlerden beri açlıktan susuzluktan bitkinleşen binek atları, isteksizce her bir bitkiden biraz koparıp yemeye başladılar; arada sırada kuyu tarafına gelip toprağı kokluyorlardı.

      Osman Batur:

      – At denen hayvanın sezgisi çok kuvvetli değil mi? Hayvancağızlar toprağın altındaki suyun varlığını bile seziyorlar, dedi.

      – Geçmişte, Canibek babamız zamanında göçerken, Kerey Boyu, Kalba Dağının eteklerine doğru giderken, yine böyle bir çöle rastgelmişler. O zaman Canekeng (Canibek isminin hürmetle anılışı) Avulunun bir ihtiyar beyaz aygırı, bir tomar şiy bitkisinin dibini koklayarak ayağıyla yere vurmaya başlamış. Muhterem Janekeng de hemen anlamış. O şiy bitkisinin dibinden kuyu kazdırmış. Atamızın hürmeti mi yoksa verimli bir kuyu mu bilinmez, bel hizasına gelince kuyudan dupduru tertemiz su çıkmaya başlamış. Zamanla büyük bir göle dönüşmüş. Halk ona Kökiyrim adını takmış. İşte Janekeng zamanında bütün halkı bir araya toplayan Kökiyrim Kurultayı orada açılmış, diye hikâye etti Küniyaz Molla.

      Osman Batur iç geçirerek:

      – Janekeng mukaddes bir kahramandı. Şansına o dönemlerde hayat da şimdiki gibi sıkıntılı değildi, dedi. ”O zamanlarda kurak yerde kuyudan su çıkarmış; şimdi ise insanların azdığı şu devirde, açık kuyunun suyu toprağa gömülmekte, pınarların suyu çekilmekte. Zamanın gidişatı bizi nereye götürüyor? Kerey Boyunun evlatları, şu Altay Dağlarından tarihte üç defa göçüp gitmiş ve üç defa geri gelmişler. Görüyor musun, hasret ne demek! Şimdi, yine doğduğun topraklardan gidiyorsun. Belki artık geri gelmeyeceğiz”, dedi Osman Batur. Gökyüzünde parıldayan yıldızlardan gözünü ayırmadan konuşmuştu. Belli ki çok üzülüyordu.

      Küniyaz Molla, yüreğindeki yangını dişlerinin arasından çıkarırcasına yavaşça iç çekerek:

      – Yaa, bunun çaresi yok. Dayanacaksın. Çekeceksin. Sen, Allah olmadığın için hepsine katlanacaksın! dedi.

      Osman Batur, Küniyaz Mollanın bu şakasını hiç hoş karşılamadı. Sırtını döndü, gözünü yumdu. Bir daha konuşmadı. Uykusu da gelmedi.

      Şafakla

Скачать книгу