Kaharlı Altay. Jaksılık Samiytulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kaharlı Altay - Jaksılık Samiytulı страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kaharlı Altay - Jaksılık Samiytulı

Скачать книгу

boyu yükselince, sonuncu avullar da gelip yerleşmeye başladı. 500 ailelik bu topluluğun çarçabuk dikilmiş barınaklarına ve hepsinin sahip oldukları hayvan sürülerine büyükbaş mallar da eklenince, senenin on iki ayında bomboş duran sahranın bu bölgesinde adım atacak yer kalmadı.

      Az sonra çeşitli aralıklarla Osman Batur mücahitleri de konak yerine yetişti. Bazıları kavuştuğuna sevinirken, çatışmada kaybedilenlerin evlerinden hazin ağıtlar duyuluyor ve yürekleri dağlayan acılar yaşanıyordu. Böylesi ölümlere, kayıplara artık alışmaya başlayan bazı ailelerin üyeleri, nehirden getirdikleri güğüm ve testilere koydukları suların damlasını ziyan etmeden, çay yapmaya başladılar. Rüzgârsız, kıpırtısız ılık havada akşam güneşi battı ve gecenin parlak aydınlığı mavi gökyüzünü kapladı.

      Susuzluğunu gideren, biraz yemek yiyerek kendine gelen Osman Batur, yüzbaşıları çağırarak ertesi günkü görevler hakkında fikirleşti. Sovyet Destekli Millî Ordu tehlikesinin önemli bir tuzağından şimdilik kurtuldukları doğruydu. Fakat bu tuzağı tam atlattıkları da söylenemezdi. Artık bütün kuvvetler onların peşine düşmese bile, büsbütün başıboş da bırakmayacaklardı. Moğolistan Kızıl Ordusunun Dandar Alayının, Narmantı Dağlarına keşif kolları gönderip, Dabısın’a kadar gelmiş olmalarına bakılırsa, Osman Batur’u destekleyen sivil halkı, Beytik Dağlarına göndermeden yolda durdurmayı planlıyor olmalıydılar. Fethullah Bölüğü ile Nusiphan Alayları da daha nehrin öbür tarafına geçememişlerdi. Buna rağmen en büyük tehdit, bu çöl tabiatında insanlara içecek su, hayvanlara yeşil otlak bulmak meselesiydi. Narmantı Dağını sol tarafta bırakarak Beytik Dağları’na doğru gidilse; pınarlar, kuyular bolca bulunurdu. Şimdi o bölgelerde Moğollar pusuda bekliyorlar. Bu durumda Sovyet Destekli Millî Ordu, Osman Batur’a bağlı sivil halka eziyet için onları Kubı Çölü’nün iç taraflarına doğru gitmeye zorlayacaktır. İşte bu yüzden Osman Batur, uzak yakın bütün kaynaklardan doğru haberler alıp kesin bir plan yapıncaya kadar, sivil halka göçü başlatmama ve birkaç gün bu bölgede bekleme kararına vardı.

      Osman Batur’un tahmini doğruydu. Arkaya, nehir boylarına giden keşif kolları, 40-50 kadar atlı askerin güneydoğuya doğru gitmekte olduğunu, Kubı Çölü’nün kumuna sinmiş izlerinden anlayarak rapor ettiler. Nusiphan Alayı ile Fethullah Bölüğünün izleri takip ederek geldikleri haberi de ulaştı.

      Osman Batur, öncü birliğin Beskajı Takımı’nın olduğunu, onların Jiydelibulak (İğdelipınar), kontrole gönderildiğini anladı. Ka-pas, Keles, Manat askerlerini derhâl o bölgeye gönderdi ve her şeyden önce Beskajı Takımını yok etme emrini verdi. İlâve olarak Şekürti’nin yukarılarından Kubı Çölünün kenarına varmış olan ve doğuyu hedefleyerek ilerleyen Jılkaydar, Toktıbay yüzlükleri ve onların peşinden gelen Şingil bölgesinde yaşayan Nezir teyci16 liderliğindeki Şakabayları; Bayanbay ükirday, Jota Hacı liderliğindeki Molkı Avulları ile Şubar Kerey Boylarına ait sivilleri Moğol tuzağına düşürmeden, Jırıkbastav çevresine sağ salim yetiştirmelerini buyurdu. Jeksen, Keşapat ve Jantas Kuvvetleri, Nusiphan ve Fethullah Kuvvetlerine engel olmak ve göç eden sivil halkı korumak için bu bölgede kaldılar.

      Osman Batur Avulunun adamları da Jiydelibulak’tan geçmek, Jırıkbastav’a yetişmek, Jılkaydar’la buluşup daha ileriye Beytik Dağlarına çıkmak ve orada hayvanların yavrulaması için hazırlık yapmak zorundaydı. Narmantı Dağının güney etekleri sayılan bu bölgede dereler ve pınarlar oldukça boldu. Aral tepenin tuzlu kuyusundan öteye geçince Takırpınar, büyük Jırıkbastav, Sanbastav, küçük Takırbastav gibi pek çok pınar vardı. Çölün içerilerine doğru gidildikçe, böylesi pınarlar neredeyse hiç yoktur. Kimbilir ne zamandan kalma, belki de hırsızların, haydutların kazdığı, sonradan tek tek atlıların, bazen geyik avcılarının gecelediği Jiydeli ve Seksevül Kuyularının, bunca kalabalığın su ihtiyacına yetmeyeceği aşikardı. Buradan daha ilerilerde Üçbulak, Kökbastav (Gökkaynar) gibi su kaynaklarına ulaşmaksa, çok uzak bir ihtimâldi.

      Bu yıl hava durumu oldukça değişken. Sıcaklar erken bastırdı. Öğle sıcağında tepeden vuran güneş, insanların da hayvanların da hayatını zehir ediyordu. Çok uzaklarda, ufukta görünen kum tepelerinin üstünden dupduru, gümüş rengi bir nehir çıkar. Yeryüzünde daha önce hiç görülmemiş kadar taze ve temiz su, atlayarak, oynayarak, kıvrıla kıvrıla akar. İlk aşkın saf dalgaları gibi dalgalanarak, inip çıkarak, bazen aniden hareketlenerek, gerile doğrula uzak mesafelere kollarını uzatır. Adeta hikâyelerdeki gibi acaip bir mutluluk saçarak insanı heyecanlandırır. Sanki nazik bir el, uzaktan sallanıyor ve tılsımlı bir dünyaya; şefkatli, huzurlu, bir kucağa davet ediyor gibidir.

      Güneşin harareti geçince, akşam serinliğinde develerini yedeğe alan göç kervanı, uzun bir yolculuğa başladı. Jiydelibulak’a yaklaştıklarında önlerinden keşif kolları çıktı. Onlar, dün akşam Jiydelibulak’a Fethullah Bölüğünün geldiğini, o zamandan beri bu düşmanların Kapas, Keles yüzlükleriyle amansız çatışmalar sürdürmekte olduğunu haber ettiler.

      Göç kervanı ortalıkta kalakaldı. Birbirine çarpan develer bağırdı. Yorulan, acıkan ve sinirlenen sarı tabanlı uzak yol hayvanı develer, kızgınlıktan etrafa köpüklerini saçtılar. Sırtlarına eyer takımı batan atlar, geriye doğru kaykılıp şahlanıyor ya da toynaklarıyla yeri kazıyorlardı. Su kaynaklarına yetişmeye imkânı olmayan göç kervanı, yönünü yeniden kamçı vurulan tarafa çevirdi ve kumluk alana geri döndü. Şafak sökerken bütün avullar, geldikleri yere dermansız yuvarlanıverdi. Taşıdıkları suları bitmiş ihtiyarlar, başlarına birer gölgelik kurdular ve kafayı vurup yatıverdiler.

      Dün akşam haberciler bütün avulları dolaşarak, liderlere, yaşlılara Osman Batur’un fermanını iletmişlerdi:

      – Değerli kardeşler, avuldaşlar, kader birliğindeki Kerey kardeşler! Bugün başımızda bütün dertlerden daha büyük iki dert var: Birincisi, göç kervanında yayan kalmak; ikincisi, açlık ve susuzluk. Bu iki tehlikeden sağ salim kurtulmak için çare elbirliği ve ağızbirliğidir. Hâlsiz, zayıf ve fakirleri yolda bırakmayın kardeşler! Göç için yeterli hayvanı olanlar, zenginler, çevrenizdekileri bir damla suya muhtaç etmeyin! Önce çocukları, sabileri, ihtiyarları korumaya alın. Bundan sonra, her kim kendi derdine düşerse, Allah’a, ata-baba ruhlarına karşı zalimlik ederse ve bunun yüzünden açlıktan ölen, göçten geri kalan, susuzluktan yiten olursa; ben o avulun liderleriyle görüşeceğim. Bunu unutmayın, Müslüman evlatları!

      Osman Batur’un bu buyruğunu bütün halk kabûl etti. Herkes birbirine yardım etti; sularını, azıklarını bölüştü. Bir barınaktan diğerine tabaklar, bardaklar, çaydanlıklar dolaştı.

      O gece sabaha karşı, İğdelipınar (Jiydelibulak)dan haberciler yetişti. Sovyet Destekli Millî Ordunun ele geçirdiği su kaynakları bakımından zengin bölgeyi almak mümkün değilmiş. Nusiphan Alayının hemen arkasından gelen Rus Bölükleri minometleri kullanarak, Jiydelibulak çevresindeki tepeleri de, pınarın bulunduğu alanı da darmadağın etmişler ve bölgenin altı üstüne geldiği için yürümek bile zorlaşmış. Oraya daha önceden ulaşan Kapas, Keles, Manat yüzlükleri de, onların arkasından gelen ve Nusiphan Alayıyla çarpışarak göç kafilesini tehlikeden uzaklaştırmayı hedefleyen Jeksen, Keşapat ve Jantas yüzlükleri de iki günlük çarpışmada çok zayiat vermişler ve geri çekilmeye mecbur kalmışlar.

      Göç kafilesinin önündekiler eşyalarını tekrar yükleyip yola çıkacağı zaman, Jiydelibulak’i bırakıp geri çekilen askerler de kafileye

Скачать книгу


<p>16</p>

Teyci ve Ükirday sözleri, Doğu Türkistan’daki Kazaklara, bölgeyi uzaktan idare eden Çin hükümetinin verdiği ünvanlardır.