Kaharlı Altay. Jaksılık Samiytulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kaharlı Altay - Jaksılık Samiytulı страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kaharlı Altay - Jaksılık Samiytulı

Скачать книгу

köpekler bile hâlsizdi. Herkeste bir dermansızlık… Göç kervanının hızına yetişemeyip yolda kalmış avullar da vardı.

      Osman Batur, kuvvetli yiğitlerden bir grubu, sağlam at ve develerle geriye gönderip yolda kalmış insanlara yardım sağlayarak devam etmekten başka çare bulamadı.

      Jeksen ve arkadaşları öğle vaktine doğru geri geldiğinde, onların mataralarındaki suları, hâlsizleşmiş çoluk çocuğa ve hastalara birer yudumluk paylaştırdı. Halkı her günkü gibi erken hareket ettirmeye ve bir an önce suyun kaynağına sağ salim yetiştirmeye çalıştı. Her bir boyun, avulun liderlerini göç boyunca kendi avulunun yanında olmaya, dağılmış saçılmış bir şeyler olursa, toplamaya sorumlu etti.

      Bu son geceki göç sırasında hepsi de elinden geleni yaptı. Kimsenin kimseye bakacak hali kalmamıştı. Herkes, yolda kalan hayvanlarını bile bırakıp, kuyubaşına bir an önce yetişmeye çalıştı. Aybalta Geçidinden en önce Karakas Boyunun Avulları geçti. Onların ardından kuyruk mesafesiyle Kıstavbay Boyunun Ömürzak Zalıng17 Avulları, daha sonra Şakabay, Molkı ve diğer Kerey Boylarının adamları arka arkaya gidiyorlardı.

      Osman Batur, kuyu başına başkalarından bir ok atımlık erken yetişti. Onu karşılayarak atının dizginini alan Jantas’a:

      – Nasıl? Su bol muymuş? diye sorarken farkında olmadan kendisi de yutkundu.

      Jantas da başka yiğitler de sevinçliydi. Yüzlerine nur gelmiş, yanakları pembeleşmiş, canlanmışlardı.

      – Su bol. Oldukça bol.

      – Allah gözümüzün yaşına baktı.

      Hepsi bir ağızdan:

      – Çok verimli, suyu bol kuyuymuş. Alttan sular kaynıyor, dediler.

      Jeksen, koşar adım elinde bir maşrapa suyu çalkalayarak getirdi. Osman Batur’a sundu. Osman Batur, suya elini uzatmadı.

      – Dökme. İsraf etme. Bu su, bize can olacak, dedi kaşlarını çatarak. Su ne kadar çok olursa olsun, onu içecek ağız da çok bulunur.

      Suyun kokusunu alan akboz at da kişnedi, kuyuya doğru gitmek için dizginleri zorladı. Osman Batur, Jeksen’e akboz atı işaret ederken

      – Buna içir, dedi.

      Akboz at, maşrapadaki suya burnunu sokuverip aceleyle bir iki yudumda içtikten sonra başını kaldırıp kuyu tarafına baktı. Osman Batur, lastik gibi gerilmiş atının terden sırılsıklam olup kıvrılmış gövdesine, sırtına bakarak

      – Bu yeter. Artık ölmez, dedi.

      – Siz! dedi Jeksen, Osman Batur’a ikinci bir maşrapa suyu sunarken. Osman Batur başını salladı, kaşlarını çatarak.

      – Hayatta neler görmüş Osman bu. Bana hiçbir şey olmaz. Artarsa en sonunda görürüz, dedi. Sonra yanındaki Küniyaz Molla’ya döndü:

      – Molla Eke!

      Bu sırada başka biri Küniyaz Molla’nın eline de bir maşrapa tutuşturmuştu. Bunu görünce duraksadı.

      – Suyunuzu için! dedi. Küniyaz Molla, bir maşrapa suyu nefes almadan yutuncaya, maşrapanın kenarı tak diye alnına vuruncaya kadar Osman Batur, ondan gözünü alamadı, bekledi. Molla’nın gözünün tekrar ışıldayıp, derin bir nefes aldığını gören Osman Batur‘un yüzüne de ışıltı gelmişti:

      – Molla Eke, şimdi dinleyin. Koynunuzda Kur‘an, ağzınızda iman var. Herkesin hürmet ettiği muhterem bir kişisiniz. Bu kuyunun başında bulunun. Her bir canlıya bir kase, binek atlarına birer maşrapadan fazla su yok. Bu yiğitleri ben, şimdi göç kervanının ardında kalanları toplamaya göndereceğim, dedi Jantas ve Jeksen‘in adamlarına bakarken.

      – Olur, dedi Küniyaz Molla. Gocuğuyla kalpağını çıkarıp başına beyaz mendilini bağlayıp kollarını sıvadı ve kuyunun başına yaklaştı. İki yiğit, kovayla kuyudan su çekmekteydiler. Onlardan biri “Bismillah“ diye bir maşrapa suyu aldı ve Osman Batur‘a sundu.

      – Yok, dedi Osman Batur, kararmış hâlde yutkunurken.

      Göç kervanının önüne çıkan yiğitler herkesi tertibe çağırdı ve sıraya soktu. Eğer başıboş kalırlarsa, bu günlerdir aç ve susuz insanlar ve hayvanlar kuyu başındaki herşeyi ezer, izdihama sebep olurdu. Kuyuya yaklaşırken herkes attan iniyor, sıraya giriyor ve yavaş adımlarla ilerliyordu.

      Göç kervanının sonu, akşama kadar gelmedi. Jeksen ve Jantas‘ın adamları göç kervanı sonunda kalan hâlsizleri, akşam güneşi ufukta batarken ancak ite kaka zor yetiştirdiler.

      Bugün hava dünden de sıcaktı. Hava o kadar sıcaktı ki sanki güneş yere düşecek sanırdın. Rüzgâr da sıcak esiyordu. Öğlenin kavurucu sıcağında kum çölünün üzerinde serap misâli görüntüler belirdi. Gözleri patlak patlak kertenkeleler bitkilerin dibine kaçtı. Bütün etraf alevler içinde ateş koruna dönüştü.

      Osman Batur da akşama kadar attan inmeden kılı kıpırdamadan, boğazını yumuşatacak bir damla su içmeden kapkara haliyle su dağıtan Küniyaz Molla’nın arkasında bekledi. Yanağı solmuş, avurtları çökmüştü. Sakal ve bıyığı da tozlanmış kurumuş gibiydi. Kısılmış, çökmüş gözlerinde solgun gri bir ışık kalmıştı. Kapkara dudakları çatlamıştı. Kurumuş ince deriler çizgi çizgi ayırmıştı dudaklarını. Tek kelime etmeden, kirpiklerinin arasından süzerek bakarken ümitsizdi.

      – Su bitti, dedi bir ara Küniyaz Molla kendi kendine utanarak, suçluymuş gibi, Osman Batur‘un yüzüne bakmaksızın.

      – Allah-u Teala, sabaha kadar, nasip ettiğini yine verecektir, dedi Osman Batur çatlamış dudaklarını yalarken.

      Sonra atından indi. Küniyaz Molla’yla ilerledi ve ilerideki eyer takımını yastık edip yattı.

      IV

      Beytik Dağının ortalarındaki yüksek tepelerden birinin adı Altın Oba idi. Eskiden kalmış bir isim. Bu tepenin neden Altın Oba ismini aldığını kimse kesin olarak bilmese de, bunun tepesinden bakıldığında, bütün çevrenin taa ufka kadar ayak altındaymışcasına göründüğü kesin. Kuzeybatıda, kıvrılarak yatan Üçkız göze ilişir. Doğusu Kaptık Dağı’na ulaşır; daha ilerisi Barköl, Kumıl‘a kadar uzanır. Güneyinde ise meşhur Jongar Çukuru var. Onun öbür tarafında, havanın açık olduğu günlerde, Boğda Dağının en yüksek üç zirvesini görebilirsiniz. Bu çanağın bir kenarında eski Şonjı vardır. İnsan gözünün ulaşamayacağı genişlikler, atla giden biri için en az iki üç günlük yol tutar. Üç gün önce Osman Batur oraya Jantas‘ı gönderdi. Hızıyla meşhur bir ata binen Jantas, Osman Batur Avulunun bulunduğu Orunbulak’tan sabah erken çıktı. Hızlı bir at sürüşüyle güneş yuvasına girmeden önce Şonjı şehrinin doğusundaki askerî kışlaya girdi, atından indi ve kendi kontrolünü kaybederek bir dizgin boyu mesafeyi koşarak gitti.

      Burada iki üç seneden beri, 1945 senesinin kışından beri Hu Zungnan ordusunun Çinhay’daki Ma BuFang’a bağlı Birinci

Скачать книгу


<p>17</p>

Zalıng da bir ünvandır.