Kestaneler Altında. Yakup İsmail

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kestaneler Altında - Yakup İsmail страница 18

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kestaneler Altında - Yakup İsmail

Скачать книгу

oluyor ona?” diye sordum ellerimin de yardımıyla.

      Dudak büktü, ne bileyim der gibi. Sonra daha fazla kendine konuşur gibi mırıldandı:

      “Çok şen, çok heyecanlı görünüyor bir saatten beri. Göğün yedinci katında bulunuyor sanki.”

      “Bana da öyle geliyor, içkiyi fazla kaçırmış olmasın?” dedim.

      Yürüdük gösterdiği masaya doğru. Büfeden aldığı kahveleri ve viskileri derhal yetiştirdi.

      “Ha buyurun! Bedri ağabeyiniz sayesinde ne masasız kalırsınız ne gene içkisiz!” diye haykırdı.

      Oturduk ve azıcık dinlendik. Bedri hep öyle şen şakır.

      “Ne oluyor sana, daha içmeden sarhoş mu oldun yoksa?” diye sordum fısıltıyla.

      “Ben mi? Ben buraya geleli beri hem büyülendim hem sarhoş oldum!” diye yüksek sesle cevap verdi.

      “Sebebi?”

      “Sebebi Seniha! O büyüledi beni! Onun dansları, saçları, sözleri büyüledi beni. Hem öyle büyü ki, bozulacak gibi değil!”

      “Deme be!” diyerek güldü Seniha. “Şimdi ne olacak? Bu büyüyü bozmak için hangi muskacıya başvuracağız?”

      “Dur, muskacı falan gelinceye kadar söyleyeceklerim var!” Hemen ayağa kalktı ve ciddi sesle devam etti:

      “Hayri, Semra, siz de dinleyin ve şahit olun. Ben bu anda Seniha’ ya âşık olduğumu ilan ediyorum. Seniha, ben seni seviyorum! Benimle evlenmeye razı mısın? Şu anda şahitlerin önünde cevabını bekliyorum!”

      Semra ona dik dik baktı ve sordu:

      “Bedri, sen ciddi mi konuşuyorsun? İçmeden sarhoş olmak yok değil mi? Doğru cevap ver!”

      Cevap yok. Hepimiz susmuş, gözlerimiz Bedri’de. Bu defa Seniha sordu:

      “Bedri bak, Semra ne soruyor.”

      “Evet Semra, ben sarhoş değilim ve ciddi konuşuyorum. Ben Se niha’ ya aşığım. Bir daha soruyorum, Seniha benimle evlenir misin?”

      Semra ayağa kalktı:

      “Durun bir dakika,” dedi ve Bedri’nin yanına geçti.

      “Solu!”

      Bedri derin derin, doktor önünde solur gibi soludu.

      Semra bu defa Seniha’ya döndü:

      “İçkili değil. Ciddi konuşuyor. Cevap verebilirsin.”

      Bu defa Seniha ayağa kalktı:

      “Evet Bedri, ben de seni seviyorum!”

      Ardından buseler geldi. Sonra kadehler tokuşturuldu.

      Ama iş bu kadarla kalmadı. Bedri viski kadehinden büyük bir yudum çekti, sonra derin derin nefes aldı ve kendi kendine ama hepimizin duyacağı sesle konuştu:

      “Oh be, büyük bir yük kalktı üstümden!”

      Gülüştük. Sonra tekrar kaldırdık kadehleri. Hepimiz sustuğumuzda Bedri bana döndü aynı ciddiyetle:

      ‘‘Sen ne duruyorsun?”

      “Durmuyorum. Ben de sen gibi içiyorum işte.” dedim.

      ‘Benim üstümde büyük yük yok ki’ diyecektim az kala ki, o devam etti:

      “Ne bekliyorsun? Semra’dan mı gelsin ilanıaşk? Erkek gibi vazifeni icra etsen ya! Kaç aydan beri ‘Semra, Semra’ diye sayıklayıp duruyorsun rüyalarında hemen hemen her gece.”

      “Bedri!” diye sert sesle haykırdım.

      “Ne var? Yalan mı söylüyorum yoksa? Hakikat değil mi?”

      Seniha da çıkardı sesini. O da ciddi ciddi sordu:

      “Bedri yalan mı söylüyor yoksa Hayri?”

      Bir şey diyemedim. Ne “evet”, ne” hayır”. Dilim tutulmuştu sanki. Utanmaktan gözlerimi masadan ayıramıyordum. Bir ara nasıl oldu bilmem; Semra’ya çevirdim bakışlarımı. O da bana bakıyordu ve “Haydi, biraz daha cesaret topla kendine” diyordu sanki. Yüzüm kızara bozara sorabildim:

      “Ne yapacağız, Semra?”

      “Ne yapalım, Hayri?” diye sordu o da gülümseyerek. En nihayet benim utangaçlığımı anlamış olacak ki:

      “Ben seni seviyorum Hayri. Ya sen?” dedi.

      “Ben de seviyorum seni Semra. Hem de çok!” diye cevap verdim. Nasıl diyebildim bu sözleri hala bilemiyorum. Ondan sonra daha ne kadar dans ettik, öğrenci yurduna ne zaman toplandık, bir şey hatırlamıyorum. Hepsi hala rüya gibi. Hatırladığım bir şey varsa o da Bedri’nin lakırdıları. Bir ara masaya yine oturmuştuk.

      “Size bir havadisim var kızlar. Haberiniz olsun, Hayri bir gün sonra “Şafak” gazetesinde işe başlıyor.” dedi.

      Bu defa darılmadım, tebrikleri sakin sakin kabul ettim.

      Bedri’nin dediği gibi bir aşk ilanı yüz gram viskiden daha çok sarhoş ediyor insanı…

      Gazetede birinci ve ikinci iş günleri için de birkaç satır kaydetmek istiyorum.

      İlk iş günü Başmuharririn yanına vardığımda yeni yılı kutlama heyecanından, yeni yıl yorgunluğundan eser kalmamıştı artık. Kapıdan girdiğimi görür görmez diğer personeli odasına topladı ve beni takdim etti. Artık başlamış olan 1984 yılında daha büyük başarılar, sağlık, bahtiyarlık diledi hepimize. Sonra gazetenin yeni sayısının hazırlanması ile ilgili birkaç tavsiyede bulundu. En sonunda da elime bir dosya tutuşturdu:

      “Köy muhabirlerimizden bayağı mektup toplandı. Oku, münderecatlarıyla tanış. Hangisi işe yarayacak, hangisi yaramayacak, ayır. İşe yarayacak olanlara birer birer yer veririz gazete sayfalarında. Yaramayacak olanlara kısaca cevap yazarsın neden yer veremeyeceğiz diye.”

      Sonra komşu odaya gittik ve çalışma masamı gösterdi.

      “Oda arkadaşınızla evvelden tanışıyorsunuz’, değil mi?”

      “Tanışıyoruz tabii.”

      İki saat içinde mektupların hemen hemen yarısını gözden geçirmiştim ki, oda arkadaşım önündeki kâğıt ları çekmecesine topladı ve dedi:

      “Dinlenme zamanı geldi, gidip birer kahve içelim, orada da biraz vakit geçirelim.”

      Gittik. Kahvelerimizi alıp uzak bir masaya oturduğumuzda:

      “O kadar acele etme,” dedi. “İki saat içinde dosyayı yarı yaptın. Çalışmaya böyle devam edersen öğleye kadar bitireceksin. Öğleden

Скачать книгу