Kestaneler Altında. Yakup İsmail

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kestaneler Altında - Yakup İsmail страница 15

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kestaneler Altında - Yakup İsmail

Скачать книгу

verdikten sonra olgunlaşan tütün yapraklarını toplamaya devam ettik.

      Sabah erken, tan yeri ağarırken tütün tarlasının yolunu tuttum. Babam ve annem atı arabaya koşuncaya kadar biraz yürümek istiyordum. Hava tertemiz. Hoş ve hafif bir yel esiyordu. Etrafı nefis bir tütün kokusu sarmış. Köy içinde kuru tütünün kokusu, kırlarda olmaya yüz tutmuş olan yaprakların kokusu. Köyün alt tarafından geçen Kapandere boyundaki çalılıklarda ötüşüp duran bülbüller gece konserine son vermek üzere. İçimde bir hafiflik, bir hoşluk var. Kırların temiz havasını soludukça biraz daha dinçleşir gibi oluyor insan.

      Tarlaya girdim ve sıranın birini önüme kattım. Kafamda başka bir makale dolaşıyor. Bu defa ana dilimizin temizliği için yazmak istiyorum. Yeni yetişen öğrencilerimiz ve okulu artık terk etmiş olan gençlerimiz son zamanlarda öyle bir dilde konuşuyorlar ki, değme gitsin. Bazı sözleri yerli yersiz kullanmak, cümlelerin yıkıklığı, yumuşak sesleri sert telaffuz etmek, vurguyu olur olmaz yere koymak en küçük kusurlardan sayılır. Kullandıkları sözlerin yarıdan fazlası yabancı. Yabancı sözleri Türk dili gramerine uydurmak, Türkçe sözleri yabancı dil kaidelerince kullanmak… Bütün bunlar hem gülünç hem acınası haller…

      Hem kırdığım tütün yapraklarının çıtırtısını dinliyorum, hem de yazacak olduğum makalede değinmek istediğim sorunları belirliyorum.

      “Kolay gele Hayri!” diye haykıran bir ses geldi kulağıma. Baktım, yine bizim Şakacı Hasan ağabey. İnekleri önüne katmış, küçük torununu yanına almış ve köy altındaki çayırlığa doğru yola koyulmuş. Doğruldum ve cevap verdim:

      “Allah razı olsun Hasan ağabey! Bugün yalnız değilsin demek. Yanında konuşacak kişi olacak. Leylek yavrusunun yavrusu. O da palazlanıyor artık, uçmaya hazırlanıyor… “

      “Sen yine derine dalmıştın. Sesimi bir defada iletemedim!”

      “Yok, yok…”

      “İşler çok düşünmekle hallolunmaz, Hayri! Faaliyete geçmek lazım, faaliyete! Yarın nişan falan, öbür gün davul zurna ve düğün. İşler uzatmaya gelmez!”

      Hasan ağabeyin ağzı durmaz ki…

      “O da olacak Hasan ağabey, o da olacak!”

      … Şu dil temizliği konusu bir defa kafama girmiş, beni artık rahata bırakmaz. Ne zaman yazacağım? Ama Semra’nın şu tembihi nereden çıktı, hala akıl erdiremiyorum.

05.10.1983

      Tütün tarlası boşalır gibi olmuştu ki, tatil de sona erdi. İşte yine başkentteyim. Öğrenci yurdundaki oda arkadaşım benden önce gelmiş. İlk haberleri, yenilikleri ondan öğrendim: Doçent yanına yeni yardımcı almış, birinci ders yılına ayak basanların arasında epey kız öğrenciler varmış, yeni yıldan sonra bir ay için tatbikata gideceğimiz okullar daha şimdiden belli olmuş, ders yılının ikinci haftasında Rila dağlarında bir köye patates çıkarmaya gidecekmişiz. Bu sabah biyoloji fakültesinde Semra’yı görmüş. Yanında bayağı güzel bir kız arkadaşı varmış, onunla tanışmış. Konuşkan, senli benli bir şeymiş.

      “Adı Seniha mı?” diye sordum. Bedri yatağına uzanmış yatıyordu ya, birden ayağa fırladı.

      “Sen nereden biliyorsun? Onunla tanışıyordun da şimdiye kadar bana neden bahsetmedin? Hey, Hayri, yalnız kendini düşünme!”

      “Onunla ben de yakında tanıştım.” dedim.

      “Yakında mı? O da ne demek?”

      “Semra ile ikisi ağustos ayının ortalarında misafirim oldular.”

      “Neee ?!”

      “Evet. Çalıştıkları yerde iş bitince eve gitmeden önce bizim köye geldiler. Rodopları görmek istiyorlarmış. Bu sabah karşılaştığınızda sana anlatmadılar mı?”

      “Hayır…”

      “İki akşam kaldılar bizde. Hatta tarlaya tütün toplamaya bile götürdüm onları.”

      “Deme be…! Sen herhangi bir bela yapmayasın? Mesela ergenliğe elveda demek gibi bir şey?”

      “Yok öyle bir şey. Semra Rodopları görmeye çok meraklıyım demişti daha ilkbaharda, ben de gel gör diye cevap vermiştim. Geldi işte. İyi ki yalnız değildi. Yalnız gelseydi sen de bizim köydeşler gibi…”

      “Ne halt etmişler senin köydeşlerin?”

      “Hayri gelin mi getirmiş yoksa, diye anneme sorup durmuşlar günlerce.”

      “Olsa da olur. Evlenmek sana yasak mı yoksa?”

      “Yasak değil elbet ama yok öyle bir şey… Şimdilik…” “Şimdilik?”

      “Sus be!” diye çıkıştım Bedri’ye en nihayet. “Amma da uzattın ha!”

      “Tamam tamam. Ama… evlenmiş olsan bile…”

      Rastgele elimde bulunan kalınca bir kitap fırladı gitti ona doğru. Anında eğilmeseydi başından vurulup yıkılacaktı yere. En sonunda sustu hele. Lakin ne gizleyeyim Semra için söz etmesi benim de hoşuma gidiyordu…

      Öğleden sonra gazeteye uğradım. Başmuharrir yardımcısı selamımı daha kabul etmeden konuşmaya başladı:

      “Röportajı çok geç yolladın. En az bir ay önce gelmeliydi. Yaz mevsimi geldi geçti. İşlediğin konu artık aktüel değil.”

      Söylediklerinin doğru olduğuna o da pek emin değil gibi geldi. Ama bıçak da onun elindeydi, peynir de. Yazıya gazetede yer isterse verir, istemezse vermez.

      “Siz bilirsiniz,” dedim sakin sakin ve odasını terk ettim. Mart ayında çalışmaya başlayıp bütün yaz ve güz, hatta kış aylarında bile bu bitkiyle meşgul olan ve ederini ertesi yılın nisanına kadar alamayan köydeşlerim için tütün hiç de mevsimli bir iş değildi. Yani bu sorun onlar için her zaman aktüel idi. Lakin başkentten dışarı çıkmayan, hele de Rodop köylerine ayak basmayan bir kimse bütün bunları nereden bilsin?

      Yatakhaneye döndüğümde beni Bedri de gürültüyle karşıladı: “Haydi be, nerelerde kaldın? Öyle güzel bir işi bozmuş olacaktın az kala!”

      “Neymiş o? Güzel dediğin işler için senin anlayışın benimkinden epey farklıdır ama söyle bakayım.”

      “Semra ile Seniha az sonra bizim odaya kahveye geliyorlar.”

      “Bu mesele nereden çıktı böyle?”

      “Üç saat öncesi onları kütüphanede gördüm ve senden izin almadan ikimizin adına onları kahveye davet ettim bizim odaya. Kötü mü etmişim?”

      “Bir defacık bari senin kafana da bulduruşlu bir düşünce gelsin. Bravo. Eee, hazırlık yaptın mı?”

      “Ohoo! Derhal tedbir aldım! Beş dakika sonra masa hazır. Biliyorsun ki, böyle işler elimin kınasıdır.”

      Misafirleri

Скачать книгу