Kestaneler Altında. Yakup İsmail

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kestaneler Altında - Yakup İsmail страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kestaneler Altında - Yakup İsmail

Скачать книгу

konuşuyorsun. O kadar çok parayı…”

      “Dur bir düşüneyim… Bizim grup dört kişiden ibaret. Onlardan belki gelmeyen olur. Gelmeyenin iş elbiselerini bir akşam için alırız.” dedi.

      Öylede oldu. Gitmesiyle gelmesi bir oldu:

      “Hazır! Gruptan bir arkadaşın bu akşam başka planı varmış.”

      Ona nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Gece yarısına kadar çalıştık. Arkadaşımın yardımıyla beş günlük yemek paramı kazanabildim. O zamana kadar babam da bir şeyler gönderir belki.

06.03.1983

      Doçent dün son dersten sonra beni yine kahveye davet etti. İçerken sözü yine yazmak için söz verdiğim ikinci öyküye çevirdi.

      “Bayağı uzattın arasını. Öykün daha hazır değil mi?”

      “Temize çıkarmak kaldı.”

      “Bugün temize çıkar ve yarın getir. Anlaştık değil mi?”

      “Evet.”

      Kahveden çıkarken bir daha hatırlattı.

      “Yarın sabah bekliyorum.”

      Onun için akşam geç vakte kadar çalıştım ve bu sabah öyküyü Doçent’ e teslim ettim. Aldı ve kâğıt ları çantasına soktu. Hiç bakmadı bile uzun mu kısa mı diye. Başlığına bile göz atmadı. İstemiş olduğuna, ver göreyim dediğine pişman mı oldu yoksa diye geçti aklımdan.

07.03.1983

      Babamdan hala haber yok. Ama o da ne satsın da parasını bana yollasın ki… İstihsal ettikleri tütünü daha yeni yıldan önce teslim ettiler ama bekledikleri paraları daha alamamışlardır. Tekel’in zoru yok ki acele etsin.

15.03.1983

      Doçent bu sabah ders arasında koridorda kıstırdı beni.

      “Cebinde çok mu paran var?”

      Sustum. Neden öyle konuşuyor ve ne cevap vermem lazım geldiğini bir türlü anlayamadım.

      “Bakıyorum, arkadaşlarının şenliklerine seyrek katılıyorsun.

      Kahveye oturman ayda bir, yılda iki. Tıraş olman bile haftada bir?”

      “Evet, öyle. Parasızlık kolay değil…”

      “Evet? Ya gazeteye neden gitmedin?”

      “Ne yapayım orada?” diye sorar gibi baktım gözlerine. “Aralık ayında çıkan öykünün parasını aldın mı?”

      “Ne parası?”

      “Gazetede çıkan her öykü, makale, her yazı için ücret ödendiğini bilmiyor musun?”

      “Hayır…”

      “Hemen bugün gazeteye git, veznedarı bul ve benden selam söyle!” dedi ve hızlı adımlarla iş odasına toplandı.

      Koridorda dikilip kaldım. Aldığım haberin verdiği sevinçle gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Benim de bir yerden alacak param olmuştu en nihayet! Hep veren mi olacağım?

      Veznedarı kolay buldum. Doçentin adını söyleyince:

      “Haa, Siz misiniz?” diye sordu. “Ne zamandan beri bekliyorum! Diğerleri paralarını çoktan alıp harcadılar. Bazı yazı sahipleri gazete çıkıncaya kadar bile bekleyemiyorlar. Siz ise üç buçuk aydır… Bir sizin yüzünüzden hesapları kapayamıyorum. Adres falan da bırakmamışsınız.”

      “Af edersiniz,” dedim. Gazetede çıkan yazılar için herhangi bir ücret ödendiğini bilmiyordum. Doçent bugün söyledi de…”

      “Ha, bir yaşıma daha girdim!” dedi veznedar ve şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Sonra dudak büktü: “Hiç de o kadar acemi bir çocuğa benzemiyorsun. Yazanların yüzde doksan dokuzu sadece para için yazıyorlar. Nasıl olmuş da sen o yüzde birin içinde kalmışsın? Başkaları getirdikleri yazılara neden gazetede yer verilmiyor diye kavgaya bile kalkıyorlar. Yazdıkları çıkınca da günde beş defa arıyorlar beni. Sen ise… İmzala şuraya!”

      İmzaladım.

      “Al şu parayı!”

      Baktım, elimdeki para bir aylık burstan daha fazla! Veznedar azarlayıcı sesiyle devam etti:

      “Hem öbür gün yine bekletme beni!”

      “Neden?”

      “Nasıl neden? Yarınki sayıda yazın var ya!”

      “………….”

      “Öbür gün çok bekletme beni dedim. O kadar!”

      “Hoşça kal,” dedim ve kapıya doğru yürüdüm.

      “Nereye kaçıyorsun? Böyle olmaz! Birinci öykü için bir kahve bari ısmarlaman gerekiyor! Yarınki sayıda çıkacak olan öykü için ise ben sana rakı ısmarlayacağım. Çok güzel anlattığın için. Yalnız bir dakika bekle, kasayı kilitleyeyim.”

      Koluma girdi ve gazete binasının alt katındaki kahveye doğru sürükledi beni.

      “Gazeteye her geldiğinde buraya da uğra. Senin gibi yazanlarla ve gazetedeki diğer çalışanlarla burada daha kolay tanışır, görüşürsün.”

      Veznedar durmadan konuşuyordu ama benim aklım başka şeyle meşguldü. Gazeteye ikinci bir hikaye bırakmamıştım. Onda bir yanlışlık olmasın? Öbür gün başkasının hakkını vermesin bana? Çok konuşkanlığı ile az sonra ayan etti meseleyi:

      “Doçent, geçen hafta senin öyküyü getirdiği gün onun en iyi öğrencisi olduğunu anlattı. Baş muharrirle çok iyi anlaşıyorlar. Senin yazıya en yakın zamanda yer verilmesi teklifinde bulundu. Adını duyunca, benim yanımda alacağın vardığını hemen hatırladım ve ona söyledim. Seni yanıma derhal göndereceğini vaat etti. O da sen de işimi kolaylaştırdınız. Bu parayı daha uzun bir zaman önce aranmayan haklar hesabına geçebilirdim ama belki öğrencisin ve bu paraya çok ihtiyacın olabilir diye düşündüm. Öyle de çıktı....”

      Veznedara hem teşekkür ettim hem de ondan af diledim. Doçent’e de. Onların yardımıyla yakam biraz olsun genişledi.

29.03.1983

      Bu ay içinde diğer arkadaşlarımla birlikte tren garında altı akşam çalıştım. Her defasında onlardan herhangi biri çeşitli sebeplerle işe gelmiyordu. Ben ise hep işten kalmamaya çalışıyordum. Aldığım para sayesinde açlık çekmez oldum. Dün babamın postaladığı para da geldi. Bugün de mektubunu aldım. Tütün paralarını daha ödememişler. Pazara gidip on beş kilo bal satmış ve nihayet birkaç leva gönderebilmiş. Bir aya kadar yine göndermeye çalışacakmış. Annem iyiymiş. Köyde her şey normal gidiyormuş. Kardeşimi kışlaya almışlar. Babam arılara ilkbahar muayenesi yapmış. Durumları iyiymiş. Tütün ocaklarını ekmişler. Yani yeni rekolte için hazırlıklar başlamış. Onların işi de kolay

Скачать книгу