Kestaneler Altında. Yakup İsmail

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kestaneler Altında - Yakup İsmail страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kestaneler Altında - Yakup İsmail

Скачать книгу

Hayri ondan bir şeyler öğrenmiş olacak ki, babası kaybolduktan sonra arılara daha büyük bir dikkatle sarıldı. Şimdi elli kadar arıya hizmet ediyor. Onlardan aldığı gelirle ve annesinin aldığı az da olsa emekli maaşıyla kıt kanaat geçiniyorlar.”

      “Demokrasi geldikten sonra öğretmenliğe neden dönmedi?”

      “Benim bildiğim kadar bir yahut iki defa teşebbüste bulundu ama neticeler meydanda.”

      “……….”

      “Sen filoloji uzmanı değil misin?” “Evet.”

      “İkinizin de ihtisası aynı. Demek istiyorum ki, birbirinize yakınlık gösterebilir, konuşmak için umumi bir dil, umumi bir konu bulabilirsiniz. Ne bileyim, Hayri’ ye yakınlık göstermeye çalışsan, netice müspet olur gibime geliyor. Onun için de senin için de aranızda böyle bir yakınlık… ikinize de faydalı olur değil mi?”

      “…………..”

      “Dene bir defa, Hayri’ye yakınlaşmaya çalış. Bu kapanık hayattan çıkmasına yardım et.”

      “Seninle razıyım Ahmet ağabey ama ben bir hata yaptım, bana çok gücenmiş midir acaba?”

      “Nasıl yanlışlık?”

      “Geçenlerde lokantada onu kahve içerken gördüğümde ‘Merhaba Ali ağabey’ dedim. O zamana kadar adının Hayri olduğunu bilmiyordum.”

      “O ne yaptı?”

      “Selamımı kabul etti ve masasına oturmamı davet etti.”

      “Telaşlanma. O, o kadar kinci değil. Hatta Hayri mi dedin Ali mi, farkına bile varmamıştır. Sonra sen onu alayla değil, bilmeyerek demişsin.”

      Kapı açıldı, Şerife abla elinde yine bir tabla ile masaya yakınlaştı:

      “Söndürün şu sigaraları artık,” diye çıkıştı ikimize de.

      “Bak şunlara Allah’ım, duman içinde kalmışlar. Kül kabı dolmuş taşmış. Zehirlenmediniz mi daha? Börek pişirdim, alın birkaç yudum. Öğretmen, ayva tatlısı yapmıştım bu güz, bakalım tadını ve kokusunu beğenecek misin.”

      Hem yedik hem biraz daha konuştuk oradan buradan. Sohbete son verdiğimizde artık köy üstüne karanlık çökmeye başlamıştı. Beni uğurlamak için avluya çıkmış olan Ahmet ağabey, bir daha tekrarladı alçak sesle:

      “Hayri ile yakınlaşma teklifimi unutma. Biraz düşün ve bir yolunu bulmaya çalış.”

      Kapıdan beş-altı adım uzaklaşmıştım ki, yüksek sesle haykırdı: “Kış geliyor öğretmen, kış! Kar yağması yakındır! Uzun kış geceleri, uzun uzun sohbetlerin zamanı geliyor gene!” Eve doğru yürüdüm.

      Kararlıydım. Hayri ağabeyle yakınlaşmalıydım. Bağlantı kurmalıydım onunla. Ne kadar da meçhul ne kadar da esrarengiz bir kimse olsa, tutumu ve hareketleriyle benim için enteresan bir şahıstı. Onunla umumi bir dil bulabilirdim ve bulmalıydım da. Onun öyle kapanık durması belki de diğerlerinin ondan uzak durmaları, onunla alay etmeye devam etmelerindendir. O da benim gibi edebiyat düşkünüydü ama bugüne kadar hiçbir fikir teatisi yapmamıştık. Ne gibi eserleri seviyor, hangi yazarlardan ilgileniyor, bilmiyordum. Hem artık konuşacak, dertleşecek, edebiyat üzerine olsun, başka konular üzerine olsun, fikir teatisi yapacak bir kimseye ihtiyaç duymaya başlamıştım zaten. Bu köyde böyle bir kimse yalnız ve yalnız Hayri ağabey olabilirdi.

      “Merhaba öğretmen!”

      Baktım. Komşulardan biri. Durdum ve cevap verdim: “Merhaba!”

      “Çok derinlere dalmışsın öğretmen. Düşünme o kadar. Gemilerin batmadı daha değil mi?”

      Güldüm:

      “Hayır Hasan ağabey, batmadı daha. Affet, aklımdan geçen herhangi bir meseleye aldırmışım kendimi…

      “Sevdalanmayasın hey!” Yine güldüm:

      “Sevdalanmak bana yasak mı yoksa?”

      “Hayır yahu! Ama delikanlılık, babayiğitliktir, paşalıktır. Yaşa gençliğini. Hamut boynuna geçti mi bir defa, sonradan pişmanlık fayda etmez.”

      Enteresan bir kimse şu Hasan komşu. Diğer yaşlılar ne duruyorsun, daha evlenmeyecek misin, kendine bir eş mi bulamıyorsun derken o, acele etme, paşalığına bak deyip duruyor. Başkaları durma, erken piliç erken öter derken o, erken öten pilici erken keserler, el alemle beraber olmaya vakit var diyor.

      Eve toplandığımda kati karar almıştım artık. Ne yapacağımı ne edeceğimi henüz daha bilmiyordum ama eski muhtarın da tavsiye ettiği gibi Hayri ağabeyle yakınlaşmalıydım.

      Çok geçmeden, ufak bir fırsatını yakaladım. Yine soğuk bir gündü. Birkaç gün evvel ilk kar yağmış ve yere yapışıp kalmıştı. Eve kapanıp ertesi gün alacağım derslere hazırlık yaptım. Akşama daha çok vakit vardı. Okula gitmek geldi aklıma. Daha ders yılının ilk günlerinde müdür okul kütüphanesini bana teslim etmişti.

      “Kitaplarımız çok ama okuyanlar az. Boş vakitlerini orada geçirir, öğrencilerden kitap almaya arzu eden olursa verirsin” demişti. Şimdi serbest kalınca oraya gitmek geldi aklıma. Gittim. İtina ile dizili rafları gözden geçirmeye başladım. Hakikaten de zenginceydi kütüphanemiz. Okulun açılışından beri her yıl yirmi-otuz tane satın alınmış. Onlara burada bir-iki yıl çalışıp giden öğretmenlerin hediye olarak bıraktıkları kitaplar da ilave edilince elli yıl içinde kitap sayısı iki bine yaklaşmış. Bazılarının yaprakları yıpranmış, diğerleri bir defacık bile açılmamış. İlk yıllardan olanların arasında kanatları kesilmeyenler bile vardı. Hele on iki kitapçık halinde basından çıkmış olan arıcılık için bir eser. Hiçbirine bugüne kadar el sürülmemiş. Haydi öğrencileri affettik ama yarım asır boyunca bu kitaplar hiçbir meslektaşımın dikkatini nasıl çekmemiş? İleri doğru devam ettim, bir-iki raf daha karıştırdım. Ama az sonra yine arıcılık serisinin yanına döndüm. Dikkatimi neden celbetmişti, şimdi izah edemeyeceğim. Başlığı mıydı, daha kesilmemiş olan yaprakları mıydı, yoksa hediye edenin kimliği mi, cevap veremeyeceğim. Birinci cildi aldım ve cep çakımla bütün kanatlarını keserek okumaya hazır hale getirdim.

      Bir daha okudum kapağının içindeki el yazısını.

      “Bin dokuz yüz otuz dokuz yılında bu okulda bir yıl öğretmen gibi çalıştım. Köyü terk ederken bu kitapları hediye bırakıyorum. Öğrencilerimden bir tanesini bari arıcılığa meraklandırabilirsem çok mutlu olurum. N.N.”

      Maalesef …

      Birinci sayfayı açtım. Üç üniversiteli, geleceğin baytarları, yaz aylarını bir hayvan çiftliğinde geçirmeleri gerekiyor. Öğrendiklerini tatbik edecekler ve bilgilerini çoğaltacaklar. Hep birlikte uzakta, her üçünün de tanıdığı anılmış bir arıcının kovanlığına gitmeye karar veriyorlar.

      Okumaya devam ettim. Hemencecik dört-beş sayfa geçtim. Kitap gittikçe daha fazla celbediyordu beni. On iki kitapçığı birden

Скачать книгу