Kestaneler Altında. Yakup İsmail

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kestaneler Altında - Yakup İsmail страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kestaneler Altında - Yakup İsmail

Скачать книгу

arılar için çok ilginç bilgiler edinmiştim. Bu duyguları, bu bilgileri paylaşacak bir kimseye ihtiyacım vardı. Birkaç gün hep böyle bir hisle yaşadım. En nihayet Hayri ağabeyi ziyaret etmeye ve bu kitapçıklardan öğrendiklerimi onunla paylaşmaya karar aldım.

      Kış mevsimi hükmüne girmişti artık. Kar iki gündür durmadan yağıyordu. Eren Tepe’den kopup gelen soğuk rüzgâr insanları evlerine kapamıştı. Böyle bir günde öğle ile ikindi arası olan bir saatte Hayri ağabeyin kapısını çaldım. Beni görünce beklenmedik bir sürprizle karşılaşmış gibi oldu.

      “Beklemezdin beni değil mi?” diye sordum.

      “Beklemezdim. Daha doğrusu beklerdim, çok defalar bizim öğretmen gelse de birer kahve içsek dediğim oldu. Ama gelmedin. Elbette ki, umudu kesmemiştim hep daha. Tam bugün, tam bu an gelirsin diye aklımdan geçmezdi. Gir. Soba sönüp dururmuş. Tazece yaktım. Isıt ellerini.”

      Bir dakika soba başında dikildikten sonra masanın yanındaki boş sandalyeye çöktüm.

      “Baca iyi çekiyor. Yakında temizledim.” diye izah etti Hayri ağabey. Bugün biraz daha konuşkandı. Cezveyi hemen soba üzerine koydu. Masada “Edebiyat” gazetesinin son sayısı ve iki-üç kitap yatıyordu. İlkin karın etrafı bastırmasından, soğuk havadan bahsettik. Sonra sözü arıcılığa çevirdim. Sohbete biraz daha açılır gibi oldu. Kovanların kış mevsimindeki durumunu anlattı. Birden durdu ve sordu:

      “Arılarla ilgileniyor musun? Arınız var mı?”

      Bugünlerde okuduğum kitabın münderecatını anlattım ona kısaca. Bayağı heyecanlı, ilgi çekici bir şekilde anlatmış olacağım ki, okumaya o da meraklandı.

      Bir ara masadaki kitapları bahane ederek edebiyat konusuna geçtim. Okuduğu gazete ve kitaplardan ilgilenmek istedim, yeni çıkan öykülerden şiirlerden bahsetmesini rica ettim.

      “Okuyorum arada sırada, aylak kaldıkça, başka işim olmadığı zaman vaktimi boşuna geçirmemek için…”

      “Ara sıra değil, çok okuyorsunuz diye düşünüyorum. Sizi yakından tanıyanlar çok kitap ve gazete okuduğunuz düşüncesiyle yaşıyorlar.”

      “Okumayı bilen her kişi gibi ben de… dedim ya serbest vaktimi doldurmak için…”

      Tam başlamış olduğumuz sohbeti yarıda bırakacağından korkarak sözü yine anlara, arıcılığa, kış mevsimine çevirdim. Birer kahve daha içtik, başka konularda biraz daha sohbet ettik.

      Ondan ayrıldığımda çok memnundum, çünkü üç ay içinde konuştuklarımızın toplamından daha uzun gitmişti bugünkü sohbetimiz. Demek ki, o kadar suskun bir adam değilmiş. En nihayet onun da konuşmaya, dertleşmeye ihtiyacı var. Lakin edebiyat üzerine neden konuşmak istemiyor?

      O günden sonra daha dört-beş defa ziyaret ettim onu. Bir o kadar da lokantada beraber kahve içtik. Son ziyaretimde biraz rahatsız gibiydi.

      “Ateşim var sanki. Soğuk mu aldım, ne oldu. Havalar sık sık değişiyor. Bakmışsın gribe de yakalanabilirim.” dedi.

      Hem kahve içtik, hem şifalı otlar üzerine konuştuk. Ertesi sabah köy doktoruna gitmesini tavsiye etsem de pek aldırış etmedi. Annesi de üsteleyince akşamüstü tavsiyemi yerine getirmiş en nihayet. İyi de etmiş. Köy doktoru onu derhal hastanelik etmiş. Üç gün sonraydı ki doktora köy içinde rastladım.

      “Böbreğinin biri iltihaplı. Bir hafta kadar hastanede kalması gerekiyor,” dedi. “Mütehassısların kontrolü altında tedavi olmak hep gene başkadır. Ama… balay başka bir derdi daha olmasın.”

      “Ne olabilir ki?” diye sordum telaşla.

      “Ciğerlerinde de bir şeyler var… Verem olabilir…”

      Doktor, Hayri ağabeyin dertlerini bildi de tedavinin süresini bilemedi. Bir hafta değil, tam dört hafta yattı. Her ziyaretimde daha zayıflamış, daha üzüntülü buluyordum onu. İlk günlerde ihtiyar annesi yalnız kaldı diye üzülüyordu. Sonraları hasta olan böbrek neden tedavi olmuyor diye hayıflanmaya başladı. Derken arılara hizmet işi çıktı ortaya. Mart ayının yaklaşmasıyla havalar yavaş yavaş ısınmaya başlamıştı. Arılar aktifleşecek, onlara hizmet etmeye başlamak gerekecekti. İlk muayene, ilkbahar beslemesi, gümeç vermek… Son gitmemde yine arılardan konuştuk.

      “Sen sakin ol ağabey,” dedim. “Sakin ol, tedavinin başarılı olabilmesi için doktorlara yardımcı ol. Eve dönünce kovanlıkta sana her gün yardım edeceğim. Hafta içi her gün öğleden sonra, hafta sonu bütün gün emrine amade olacağım.”

      “Her şeyi beceremesen de… Bazı işleri elbette ki yapabilirsin. Ama bir düzelsem de eve toplansam…”

      Bir hafta sonra hastaneden taburcu edilirken doktor dış kapıya kadar uğurladı onu:

      “Anlaştığımız gibi,” diye tekrar tekrar tembihledi.

      “Kendini koruyorsun. Olur olmaz yemeğe saldırma. Hele tuzlu olanlardan kaçın. Evde ufak tefek işleri hallet ve üç gün sonra Hisar ılıcalarını boyla. Altı ay sonra bir daha. Anlaştık değil mi?”

      “Evet.”

      “Arılar için üzüp durma kendini. Bakıyorum da öğretmenden daha iyi Yardımcı bulamayacaksın.”

      Öyle de yaptı. Doktorun dediği zamanda Hisara attı kendini. Yirmi gün sonra dönmesini beklerken mektubunu aldım. Biraz daha kalması gerektiğini yazıyordu. Kovanlığı gözetmemi, annesini sakinleştirmemi rica ediyordu. Beş gün sonra ikinci mektubu geldi. Arıları şerbetlemek gerektiğini ve bu işi nasıl halledebileceğimi izah ediyordu. Dileğini memnuniyetle yerine getirdim. Üçüncü mektubu bayağı telaşlıydı. Böbreği tedavi olmamış ve ameliyat gerekiyormuş. Orada en az daha bir ay kalacakmış. Ama bunları annesine de, başka kimselere de bildirmememi tembihliyordu. ‘Görünen o ki, arılar daha uzun zaman senin üstüne yük olacak,’ diye yazıyordu en sonunda. Ayrı bir kâğıda sonradan ilave etmişti:

      “Başkasına güvenim yok. Arıların ilkbahar muayenesini yap. Yanına yardımcı sakın alma. Kovanlıkta senden başka kimsenin işi yok. On bir numara bayağı hırçın. Hem de biraz zayıf. Ona bakmasan da olur. Döndüğümde ben kendim muayene ederim.”

      Vazifeyi icra etmekte bayağı zorluk çektim desem yalan olmaz. Bir taraftan acemilik, diğer taraftan neyin nerede olduğunu bilmemek. Tekrar tekrar okudum bu hususta kitapta yazılı olanları ve bir hafta içinde bütün kovanları muayene edebildim. Hatta hangisini ne durumda buldum, hangisine çerçeve verdim ve genişlettim, hangisinden aldım ve daralttım, bildiğim kadarıyla bir deftere kaydettim. Hayri ağabey geldiğinde durumla tanışsın, yakın zamanda gelemezse ileride yapacağım muamelelere kolaylık olsun.

      Son kovanı da kapadıktan sonra oturdum ve uzun uzun dinlendim. Büyük bir memnuniyet duygusu vardı içimde. Hayri ağabeyin verdiği vazifeyi başarıyla yerine getirebilmiştim. Başladığımda ben bu işi başaramam diye geçiyordu aklımdan. Hatta neden, üzerime aldım diye pişmanlık bile duymaya başlamıştım ama şimdi her şey bitince iyice cesaretim gelmişti.

      Son kovanı kapayalı yarım saatten fazla bir zaman geçmişti artık. Yorgunluğumu giderir gibi olmuştum. Hayri ağabeyin

Скачать книгу