Göllerköy Çeşmeleri. Yakup İsmail

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Göllerköy Çeşmeleri - Yakup İsmail страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Göllerköy Çeşmeleri - Yakup İsmail

Скачать книгу

baktı. Bahçeden çıkar çıkmaz ise becerebildiği kadar büyük adımlar atarak birkaç dakika sonra kendini çeşme başında buldu. Büyük bir kabahat işlemiş ve ne yapacağını bilemeyen bir çocuk gibiydi bu anda. Gitti, çeşme üstündeki kaya üzerine oturdu. Derin derin nefes aldı. Heyecandan titreyen elleriyle cebinden tütün kesesini çıkararak kalın bir sigara sardı ve acı acı dumanlattı.

      Ta ikinci sigaradan sonra sakinleşir gibi oldu ve az önce görmüş olduğu durum ve onun neticesi kafasında beliren düşüncüleri bir yoluna koymaya çalıştı:

      “On beş-on altı saat, bazen daha da fazla yorucu işten sonra insan yatar yatmaz uykuya dalabilir. Bu sıcaklarda ve hiçbir canlı bulunmayan bu yerde kapıyı kapamak ve de gerektii gibi örtünmek aklına gelmez… Hazır olan ürünü pazara ulaştırabilmek için karı koca durmadan, hani bir laf var, geceli gündüzlü çalışıyorlar. Her dört-beş günde sekiz-on ton karpuz ve kavun topla, bahçe kenarına çıkar, kamyona yükle… İnsan demirden de olsa dayanamaz, yorulur. Yorulduunda ise yatar yatmaz uykuya dalar. Bu yaz sıcaklarında herhangi bir şeyle örtünmee de canı istemez… Lakin… Bostancının o külüstür kamyonu nerede?!.. O neden görünürleerde yok!? Buraya gelen yol boyunda bir yerde arızalanmış olsaydı, bu sabah gelirken ona rasgeleceedim! Kamyon burada yoksa demek ki, o kendisi de… yok! O burda olmadıına göre … yataktaki o erkek kim!?.. Yani?!… Ah Bostancı, Bostancı!.. Daima dümen başındasın, daima yolda beldesin! Dur otur ne demek bilmiyorsun! Kendini öldüresiye çalışıyorsun! Sakin sakin nefes almak için bile vakit bulmuyorsun! Günlerce bir komşuyla durup iki söz etmee zaman ayırmıyorsun. Yazın ya bahçedeki işle boğuşup duruyorsun, ya da o kasabaya, bu kasabaya karpuz, kavun ve elma satmaya koşuyosun. Kış ayları geldiinde yine dur otur ne demek bilmiyorsun. Yük arabası ile çeşitli şirketlere taşıt hizmetleri yapmakla meşgul oluyorsun. Hem de hep uzak kasabalara gidiyorsun. İş, iş, iş! Ne bir kimseyle bir kahve veyahut çay içersin, ne de gül gibi güzel ve gencecik karına dikkat ayırırsın! Hiçbir yerde taşıt işi bulamadıında ise hemen o eski kamyonun orasını burasını kurcalamaa, tamir etmee başlarsın… Bostancı, Bostancı, bu kadına hiç mi vakit ve dikkat ayırmayacaksın? Sen hep öyle iş ve para peşinde koşarken bu genç kadın bu kuş uçmayan kervan geçmeyen diyarda ne yapmasını beklersin!..”

      Kır bekçisi Bostancıyı bu şekilde azarlamaya devam edip durdu. Azarlayıp dururken de cebindeki telefon ansızın titremeye başladı. Belinler gibi oldu. Cihazı acele acele çıkarıp açtı ve aynı anda muhtarın sesi kulağında gürledi:

      “Kahveci Veli bu sabah her şeyi anlattı! Bu anda nerede bulunuyorsun? Hep daha Kayacık Çeşmesine ulaşamadın mı?”

      “…Çeşmeye dooru inen patikanın başındayım. Üç yüz adım yolum kaldı kalmadı.”

      “Haydi, aç şu pergeli az daha! Orada burada oyalanıp durma! Çeşme başına varır varmaz ve bir şeyler öğrenir öğrenmez bana haber et!”

      Muhtar telefonu kapadığında Mehmet dayının mecali kalmamış gibiydi. Derin derin göğüs geçirdi, ufladı, pufladı. Ne diyeceğini, ne edeceğini bilemediği için muhtara küçük bir yalan söylemeye mecbur kalmıştı. Acele bir şeyler düşünmeliydi. Yoksa çok gitmeyecek, muhtar onu tekrar rahatsız edecekti!

      Gerçekten de az sonra telefon yine çaldı. Yine muhtar ve yine ayni soru. Hep daha herhangi bir karara varamadığı için bu defa da yalan söylemek mecburiyetinde kaldı:

      “Telaş edecek hiçbi şey yok muhtar efendi. Adam çeşmenin yanı başındaki cevizin altında uyku tulumu içinde sakin sakin uyumakta.”

      “Bırak uyusun! Lakin uyandığında telefonu hemen ona ver! Sesini nasıl nice işitmek istiyorum. Anladın mı?”

      “Anladım.”

      “Anladın, fakat son zamanlarda söylediğim sözlerin bazılarını unutmaya başladın!”

      Muhtar, bununla Mimar Behçetin köye gelmesinin birinci akşamında Kahveci Velinin yanında sohbet ederken söylediği sözleri kastediyordu. O zaman diğerlerinin önünde onu sıkı sıkı tenbihlemişti:

      “Mehmet ağabey, yarından itibaren her gün sabahtan akşama kadar misafiri bir dakika bile yalnız bırakmıyorsun! Her nereye isterse götürüyorsun, her arzusunu yerine getirmede ona yardımcı oluyorsun! Halledemediğin sorunlar çıktığında benden yardım arıyorsun! Adam köyümüz için koskocaman bir kitap yazmak niyetine girmiş ve bunun için ta başkentten kalkarak ayağımıza gelmiş! Ona sadece yardım etmekle kalmamalıyız, elini ve ayağını bile öpmeliyiz! Anladın mı!”

      Muhtar şimdi ona işte bu sözleri hatırlatıyordu. Telefon kapandığında Mehmet dayı yine birkaç defa ufladı pufladı ve ensesini kaşıdı durdu.

      -6-

      Mimar Behçet Boyacı gecenin koyu karanlığı içinde ceviz altında sakin sakin yatarken göz kapaklarının ağırlaşmaya başladığını hisseder gibi olduğunda kimi sağ tarafına, kimi sol tarafına dönerek uyku tulumunun üzerine daha iyi yerleşmeye çalıştı durdu. Fakat bir türlü başaramadı. Bir sıra tam yine bir tarafından diğerine dönüyordu ki, karşı yakada belirmiş olan bir ışık dikkatini çekti. İlk anda ufukta şimdi beliren bir yıldız olacak diye geçirdi aklından. Dikkatle baktığında büyücek bir petrol feneri ışıdığının farkına vardı. Kim gelmişti ve gecenin bu saatinde tarlalar arasında ne arıyordu acaba? Çocukluk yıllarını hatırladı. Akranlarıyla birlikte hayvanları otlağa götürdüklerinde ve kendilerini oyuna aldırdıklarında bazen sığırları kaybettikleri oluyordu. Akşam olunca eve dönmeyen hayvanları babalarıyle birlikte işte böyle fenerle aramaya çıkıyorlardı. Karşı yakadaki kişinin de bu anda öyle bir derdi mi vardı acaba? Işığı birkaç dakika devamınca ilgiyle seyretti. Nihayet onun devamlı bir yerde durduğunu anladı.

      Çok geçmedi, daha bir sürprizle karşılaştı. Aynı cihetten şimdi kulağına hafif bir müzik sesi geliyordu! Tahminine göre bu anda Göllerköyden yaya en az bir buçuk saat uzakta bulunuyordu. Komşu köy ise daha da ırakta olmalıydı. Böyle uzak bir semtte gecenin bu saatinde bu ışık ve bu müzik ne demek oluyordu? Ya az öncesi onu ceviz altında uyumanın getireceği tehlike için uyarmak isteyen bir kimsenin bıraktığı pusula?!

      Böyle düşünüp dururken bir şeyler hatırlar gibi oldu.

      Bugün dere boyunca ilerlerken sağ taraftaki yakada yeşerip duran hayli büyük bir yemiş bahçesi görünmüştü gözüne. O anda ona herhangi bir dikkat ayırma gereği hissetmemişti kendinde. Bahçede bekçi kulübesi var mıydı, yok muydu, hatırlamıyordu. Kulübe varsa eğer, bu yaz döneminde orada geceleyen bir kimse de vardı demek. Ya bugün ona kahve getiren kadın? Demek ki, onun gibi geceyi bu semtte geçirecek olan daha bir kişi vardı! Hatta bir kişi değil, büsbütün bir aile olmalıydı!

      Az öncesi göz kapaklarına çökmeye başlamış olan uyku şimdi birdenbire dağılıp gitti. Yerinde doğruldu, ışığın ve müziğin geldiği ciheti dikkatle izledi. Fener hep bir yerde durarak ışımaya devam etmesine ve müzik sesinin kesilmemesine bakılırsa orada olanın veyahut olanların bu anda ne uyku ile alâkaları vardı, ne de hayvan aramakla. Onların yanına gitse ve kısa bir süre bari sohbet etseler hiç kötü olmayacaktı. Göllerköye ayak basalı yarın bir hafta olacaktı. O hâlâ Kahveci Veli, muhtar ve kır bekçisi Mehmet dayıdan başka hiçbir kimseyle durup konuşma imkânına nail olamamıştı… Lakin davet edilmeyen yere gitmek iyi olur muydu acaba? Hele bu gece vaktinde?

      Tetiklemesi

Скачать книгу