Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik. Cemile Kınacı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik - Cemile Kınacı страница 21

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik - Cemile Kınacı

Скачать книгу

olduğunun farkına varmış ve sadece Kazak bozkırı vasıtasıyla Hindistan başta olmak üzere diğer Asya ülkeleriyle ilişki kurulabileceğini anlamıştır. Bu sebeple o, Kazak bozkırlarını bütün Asya ülkelerinin anahtarı ve kapısı olarak değerlendirmiştir. Petro, o gün için Kazak bozkırlarına bütünüyle hâkim olunamasa bile, Tevkelev’e en azından imzalatılan belgelerle Kazakları Rus himayesini kabul etmeye zorlama emri vermiş ve bu iş için hiçbir masraftan kaçınmamasını da belirtmiştir. Çar, eğer Tevkelev’in çabasıyla bu iş gerçekleşirse onun ödüllendirileceği sözünü de vermiştir. Ancak I. Petro’nun ölümü sebebiyle hiçbir girişimde bulunulamamıştır (Yorulmaz 2005: 125).

      1734 yılında Rus himayesi ilk olarak Küçük Cüz üzerinde etkili olmuştur. Rusya Küçük Cüz’ü himaye etme bahanesiyle bir kale inşa etmeye karar vermiş ve bu amaçla 1734-1737 yıllarında Ural ve Or nehirlerine, İvan Kirilov başkanlığında askerî bir keşif kolu gönderilmiştir. Kirilov’a verilen talimatta, Or nehri kıyısına bir kale şehir inşa edilmesi, Or nehri etrafındaki doğal kaynakların araştırılması, Aral Gölü’nde bir liman yapılarak askerlerin buraya yerleştirilmesi emirleri yer almıştır. Kirilov’a askerî talimatla birlikte diplomatik bir talimat da verilmiştir (Hayit 1995: 49). 1734 yılında Çariçe Anna İvanovna’nın keşif heyetine verdiği talimata göre, Kazakların Ural Nehri’nin ötesine geçmeleri yasaklanacaktı. Rusya himayesini kabul eden Küçük Cüz Hanı Ebulhayır Han için Orenburg’da bir ev yapılacak, kapısında nöbet tutulacak böylece Rusya tarafından daima göz hapsinde bulundurulacaktı. Kazak hanlarının Rus Çarlığı’na sadakatleri, kimi zaman ödüllendirilerek kimi zamansa tehdit yoluyla tesis edilecekti. Askerlerin, kartografların, mühendislerin de içinde bulunduğu kalabalık keşif heyeti 1734 yazında Or Nehri bölgesine geldi ve burada kale inşaatı başladı. Tatişev komutasındaki askerler 1738 yılında Orenburg kalesine yerleştiler. Ural Nehri kıyısında etrafı surlarla çevrili olarak inşa edilen bu yeni şehir Orenburg olarak adlandırıldı. Burada inşa edilen kale de Orsk adını aldı. Ruslar için, Orenburg şehri ileride Türkistan’ın işgalinde çok önemli bir rol oynadı (Hayit 1995: 50). Kazak sınırına şehir kurulması, Rusya’nın Doğu Siyaseti’nin bir parçasıydı. Şehir, Ebulhayır Han’ın isteği doğrultusunda kurulmuş gibi gösterilmesine rağmen, aslında Rusya çıkarları için kurulmuştu. Rusya IV. İvan’dan beri Orta Asya ticaretini bu bölgede eline geçirebilmek için uğraşmıştı. Coğrafî keşiflerden sonra Türkistan’dan geçen doğu-batı yönündeki ticaret yolları denizlere kayınca, bölge tüccarları uzak ülkelerle ticaret yapamaz duruma gelmişlerdi. Rus yönetimi, Orenburg şehrinin inşasıyla Türkistan ve diğer Asya ülkelerinin tüccarlarını kendi sınırlarının güneyinde kuracağı şehirlere çekerek ticareti canlandırmayı, mallarına pazar bulmayı, ticarî olarak bölgeyi kendine bağlamayı hedeflemekteydi (Yorulmaz 2005: 131).

      Küçük Cüz Hanı Ebulhayır Han’ın 1730 yılında Rusya himayesini talep etmesi üzerine Kazak bozkırına elçi olarak gönderilen Tevkelev’in sabırla yürüttüğü çalışma sonunda, Rusya himayesine karşı olan Kazakların sayıları azalmış ve Rus yanlılarının sayısı artmıştır. Küçük Cüz, Orta Cüz ve Karakalpaklar arasından Rusya himayesine girenlerin imzaladığı belgeler, ileride Rusların Kazak topraklarında ilerlemesi ve bu topraklarda hak iddia etmesinde önemli bir rol oynamıştır (Yorulmaz 2005: 128).

      Batıdan ve güneyden sıcak denizlere inemeyeceğini anlayan ve bu sebeple Türkistan yoluyla Hindistan’a ve Güney Asya ülkelerine ulaşmak olarak belirlediği Doğu Siyaseti’nde Rusya, Tevkelev’in Kazak bozkırındaki başarısı ile çok önemli bir mesafe katetmiş oluyordu. Rusya, I. Petro’nun bütün Asya ülkelerinin anahtarı ve kapısı olarak gördüğü Kazak topraklarına sahip olmanın yanı sıra, aynı zamanda Kazaklara bu topraklarda istedikleri şekilde hareket etmeyi kısıtlıyor, onları vergiye tâbi tutuyor, kendi sınırlarını koruma noktasında onlardan faydalanarak Kazak han ve ileri gelenlerin çocuklarından “amanat” adıyla rehine alıyordu (Yorulmaz 2005: 130). Çar I. Petro’dan itibaren Rus Çarları tarafından takibedilen Doğu Siyaseti’nin kapısını açacak anahtar olan Kazak bozkırlarındaki Rus başarısı, Rusya’nın Doğu Siyaseti’ni uygulamasına ivme kazandırmıştır.

      Hem dış düşman Kalmak ve Başkurtlara hem de içteki kendisine muhalif Kazaklara karşı nüfuz elde etmek amacıyla Rusya hâkimiyetine girmek istediğini bildiren ve böylece ilk defa Kazak Bozkırlarına Rusların girmesine sebep olan Küçük Cüz Hanı Ebulhayır Han, 1748 yılında Rus himayesine karşı çıkan Orta Cüz sultanlarından Barak Sultan tarafından öldürülmüştür. Ebulhayır Han’ın ölümü üzerine Rusya, Ebulhayır Han’ın oğlu Nurali’yi han tayin etmiştir. Böylece Ruslar Küçük Cüz’ün iç işlerine doğrudan müdahale etmişlerdir. Kazakistan’ın Rus esaretine girmesine yol açan Ebulhayır Han’a olduğu gibi, oğlu Nurali’nin de Ruslar tarafından han tayin edilmesine önceden kendilerine taraftar olan uruklar bile karşı çıktılarsa da durum değişmemiş, Rusya’nın Küçük Cüz üzerindeki hâkimiyeti giderek güçlenmiştir (Togan 1981: 244). 1824 yılında ise Çarlık Küçük Cüz’deki hanlık idaresine tamamen son vermiş ve Küçük Cüz’e ait topraklar da doğrudan Rusya idaresine girmiştir.

      Orta Cüz de her ne kadar Abılay Han devrinde güçlü bir yönetime sahip olsa da Rusya’nın uyguladığı istikrarlı siyaset sonucunda 1822’de Rusya hâkimiyetine girmiştir. Orta Cüz öncelikle Kalmaklara karşı mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu konuda Abılay Han (1711-1781) büyük yararlık göstermiştir, Türkistan şehrinde Orta Cüz Hanı seçilmiştir. Abılay Han, hem Kalmak saldırılarına hem de Rusya’nın ilhak siyasetine rağmen yürüttüğü başarılı diplomasi sayesinde, Orta Cüz’ün bağımsızlığını korumayı başarmıştır. Abılay Han, Orta Cüz’ün Kalmaklar ve Ruslar arasında bulunması sebebiyle, bir kuvvet dengesi kurmak için Çinliler ile de ilişkide bulunmuştur. Abılay Han, Sayram, Çimkent ve Suzak gibi Kazakların eski kültür merkezlerini kendi hâkimiyeti altına almayı ve Sır Derya’dan İli ile Çu Vadisine kadar uzanan bölgede huzuru ve asayişi sağlamayı başarmıştır. 1781 yılında, Orta Cüz’ün başkenti Türkistan’da hayatını kaybetmiştir (Hayit 1995: 24-25). Abılay Han’ın 1781’de ölümünden sonra yerine oğlu Uvalı Orta Cüz’e han olmuştur. Uvalı Han’ın 1788’de Rusya hâkimiyetini kabul etmesinin ardından Ruslar Orta Cüz’ün iç işlerine karışmaya başlamışlardır. Ruslar, 1815’de Uvalı Han’ın yerine Barak Han’ın oğlu Bökey Sultan’ı Orta Cüz’ün hanı ilan etmiş, ardından da 1822’de Orta Cüz’deki hanlık idaresine son verip bu cüze ait olan toprakları kendi idareleri altına aldıklarını ilan etmişlerdir (Togan 1981: 249).

      Kazakların Ulu Cüz’ü, Taşkent çevresinde Evliya-Ata, Alma Ata, Çimkent, Talas ve Yedisu bölgelerini içine alıyordu. 1723 yılında, Kalmak saldırıları karşısında çaresiz kalan Ulu Cüz Kazakları, Kalmak hâkimiyetini kabul eden ilk kurban olmuştur. Ulu Cüz’deki Kalmak hâkimiyeti 1750 başlarına kadar devam etmiştir. Ulu Cüz’ün doğu kısmı Çin nüfuzu altında kalmıştır. Bu Cüz’ün Türkistan şehrine kadar olan en geniş bölgesi 1798’de Taşkent Hanlığı’na bağlanmıştır. Fakat Ulu Cüz boyları bundan sonra da birliklerini sağlamışlardır. 19. yüzyılın başlarında Ulu Cüz bağımsızlığını yeniden tesis etmiş, ancak bu bağımsızlık uzun sürmemiştir. Hokand Hanlığı, Ulu Cüz topraklarının büyük bir kısmını fethetmiştir. Bir yandan da Ruslar, kuzeyden inerek Ulu Cüz topraklarına girmişlerdir. Ulu Cüz’ün son Hanı Suyuk, Rus himayesini kabul etmek zorunda kalmıştır (Hayit 1995: 24). Çok geçmeden Ruslar 1854 yılında bu günkü Almatı şehrinin bulunduğu yere Vernıy kalesini inşa etmişlerdir. Vernıy Kalesi, Rusların Kazak bozkırlarına hâkim olmak için kurdukları son kale olmuştur. Böylece Ruslar ilk olarak Küçük Cüz

Скачать книгу