Ruslar Ahaltekede. Tugan Mürze Baranovskiy

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ruslar Ahaltekede - Tugan Mürze Baranovskiy страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
Ruslar Ahaltekede - Tugan Mürze Baranovskiy

Скачать книгу

çadır ve döşek olarak kullanılacak bir kilim verilmişti. Bu kilimler, atlı birliklere verilmemişti; bu yüzden askerler zorluk çekiyor, türlü börtü böceklerle dolu yerlerde yatmak zorunda kalıyorlardı.

      General Lazarev’in talimatlarıyla, Birinci kol 30 Temmuz gecesi saat 01’de hareket edecekti. Bu kolun içinde Piyade Birliğinin 4 bölümü vardı: Grenaderlerin Leyb Erivan Alayının taburu, Grenaderlerin Gruzin Alayının taburu, Birleştirilmiş Atıcı Taburu, Şirvan Alayının taburu, ayrıca 20. Topçu Birliğinin yarısı ve 4 tane dağ topu bulunuyordu. Bu kola, İmparatorluk Piyade Birliği askerlerinin komutanı General Mayor Kont Borh komuta ediyordu. Böyle bir zamanda, atlı askerlerin karargâhında da hazırlıklar tamamlanıyordu. Araç-gereç depolarından azık ve yem cinsinden yiyecekler alınıyor ve develer bölümler arasında pay ediliyordu. Askerlerin ve atların zayıfları seçilip ayıklanıyordu. Buna benzer hazırlıklar da gözden geçiriliyordu.

      Atlı bölümün araç-gereç ve eşyaları konusunda söz söylemek gerekirse… Bunlar, piyade bölümdeki askerler gibi iyi donanımlı değillerdi. Yani onlara da çeveki (bir tür ayakkabı) verileceği söylense de verilmemişti. Matara yerine de her üç kişiye bir meşik dedikleri, büyük deri su kabı dağıtılmıştı.

      Atlı bölük, piyade bölüğünden bir gün sonra yola çıkacaktı. 30 Temmuzda öğleden başlanarak çadırlar toplandı, bütün takımlar sökülüp develere yüklendi. Günün doğmasından çok önce başlayan yürüyüş hazırlığı sırasında, özellikle eşyaların develere yüklenmesinde zorluklar baş gösterdi. Çünkü askerler daha önceleri bu hayvanların çalışmalarını bilmedikleri için, develerden korkuyorlardı. Nasıl yük yükleneceğini de bilmiyorlardı.

      Çekişler’de uzun süre kalındığı halde askerleri develere alıştırmak ve yük yüklemeyi öğretmek kimsenin aklına gelmemişti. Bu yüzden biz, develerin yüzlercesini kaybettik. Deve sevimli de olsa yavaş hareket eden bir hayvan. Bakımı iyi yapılırsa, yemi yeterli verilirse her şeye katlanıyordu. Sadece bazen böğürüyor. Zararsız hayvan demek daha doğru olur. Alışmayan insan için deve böğürtüsü korkunç geliyor. Ben de bütün yürüyüş boyunca, develerin bu seslerine bir türlü alışamadım. Bu böğürtüler benim için yürek sızlatıcıydı.

      Develer hakkında söz açılmışken, fırsattan faydalanıp, yürüyüş sırasında onların ne durumda olduklarını belirtmeliyim. Develer ne kadar dayanıklı bir hayvan olsa da onlara yapılan bakım ve muamele, bu iyiliklerini göstermelerine fırsat vermiyordu. Çünkü develere hiç iyi davranılmıyordu. Yüksek rütbeli subaylar, bu meseleye sadece müfrezedeki develerin yarısı, belki de yarısından çoğu öldükten sonra dikkat çekip emir vermeye başladılar. Askerler de harekât boyunca kendi atlarına daha iyi bakıyor, tımar ediyorlardı. Develere hayvan gözüyle bakmadıklarını ortaya koyuyorlardı. Yani develeri hiç bir işe yaramayan iğrenç mahlûklar olarak görüyorlardı.

      Müfreze yol boyunca mola verdiğinde, develerin yükleri derhal indiriliyor, bir yere toplanıp yakındaki otluk yere bırakılıyordu. Bazen de develer için yiyecek bulunmayan yerde mola veriliyordu. O zaman bu zavallı hayvanlar sadece temiz havayla beslenip dinlenmeli oluyordu.

      Develerin hamutu pek sık çıkarılmıyordu, palanı ise kesinlikle temizlenmiyordu. Sonuçta arkaları hep yara bere içindeydi. Yaralı olmayan hiçbir deve yok gibiydi. Yük taşıyan deve, kendine mahsus adımlarıyla gidiyor, dışından baksan ondan daha dayanıklı bir hayvan yok gibiydi. Ancak, aniden durur, ne yaparsan yap yürümez, başını yukarı kaldırıp yürek sızlatan bir şekilde bağırmaya başlar. Deve bakıcısı askerler onlara vurur, süngüsünü dürter ama hiç bir tesiri olmaz. Sonuçta ne olursa olsun, başına ne gelirse gelsin diye yolda bırakır. Taşıdığı eşyaları da bir başka deveye yükletir. İşte o zaman hamutu palanı alındığında, altında büyükçe bir yara olduğunu görürüz. Bu yaraların kurtlanmış olduğunu görür, şaşırıp kalırdık. Ölen develerin sebebi bizzat biz idik…

      4. BÖLÜM

      Knyaz Vitgenşteyn komutasındaki kolun yola çıkması

      Asker şarkıları

      Birinci menzil

      Çöl kumu, artezyen kuyusu

      Seraplar

      Boyunbaş kuyuları, suyun durumu

      Delitepe Gölü, acılı su

      Dizanteri hastalığının çıkışı

      Güneş çarpması

      Godrolum’a kadar yol

      Gündüz molası

      Dağıstanlıların karargâhı

      Bayathacı

      Harabelik, iki rivayet

      Yağlıolum’a kadar ağır yol

      Tekecikolum

      Çat’a kadar yolun geçilişi

      31 Temmuz saat 06’da atlı askeri birlikler yola çıkmaya hazırlanmış, saflar sıraya dizilmişti. Araç gereç bölümü bir saat önce hareket etmişti. Bizim birimimizde şunlar vardı: Dragunlarm Pereyaslav Alayının 2 küçük atlı grubu, Kazakların Poltava Alayının 100 atlısı, Roketacılar Bataryası ve Kazakların Atlı Topçu grubunun yarısı…

      Bu müfrezeye komutanlık etmek görevi, İmparatorluk askerlerinin atlı birliğinin komutanı General

      Vitgenşteyn Berleburg’a verildi. Herkes, General Lazarev bizi uğurlamaya gelir diye düşünürken, o gün durumu çok kötüleşmiş, yataktan kalkamamış.

      Knyaz Vitgenşteyn, sabah erkenden saat 07’de müfrezenin yanına geldi. Selâmlaştı, sonra yürüyüşe geçmeden önce askeri kutlayan kısa bir konuşma yaptı. Biraz sonra da; “Sağ taraftan hazır olun. Harekete geçin.” şeklinde buyruk verildi. Kalpaklarımızı çıkararak, kendimizi kutsadık. (Hristiyanlara mahsus secde türü). Sonra da yürüyüşe geçtik. Askerlerin coşkun ve savaşçı şarkıları yükselmeye başladı. Buna dragunlar da büyük bir istekle katıldılar.

      Askerlerin Çekişler’de düzdükleri bu şarkılar, büyük bir moral ve zevk kaynağı oluyordu. Hatta şarkı söylemesini bilmeyen askerler bile birinci satırdan sonra katılmaya başlayıp, hep bir ağızdan koro halinde devam ettirdiler. Ancak ayaklarının altından bulut gibi yükselen tozların oluşması ve havanın kızarmaya başlaması, savaş şarkılarının yavaş yavaş bitirilmesine neden oldu.

      Birinci günde 32 versta yol geçmemiz ve Rus askerleri tarafından kazılan Boyunbaşı kuyularının yanında yatmamız gerekiyordu. Yol, başlangıçta 78 verstadan sonra tozlanıp duran kumluk yerden geçiyor, sonra toprak katılaşıp tuzlanmış biçimde karşımıza çıkıyor.

      Yola çıkmamızdan kısa bir süre sonra Çekişler gözden kayboldu. Çöllük yere ayak bastık. Dört bir yandan uçsuz bucaksız meydan yayılıp genişliyordu. Havanın sıcaklığı bizim için çok kötüydü. Dışları keçe ile kaplanmış su kapları çabucak boşalıvermişti. 10 versta geçmeden hiç kimsede su kalmayıp, susuzluk sıkıntısı baş göstermişti. Ancak yine de daha önceleri 5 verstada yetebilen su kapları, bu defa, 10 versta dayanmıştı.

Скачать книгу