Kefensiz Gömülenler. Yusufoğlu Şükrullah

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kefensiz Gömülenler - Yusufoğlu Şükrullah страница 18

Жанр:
Серия:
Издательство:
Kefensiz Gömülenler - Yusufoğlu Şükrullah

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      “Öldür. Ölümden de dönmem” derken, 1920’lerde büyük Özbek hukukçusu akrabam Ubeydullahan’ı, masumdan daha masum olduğu hâlde tutuklanan eniştemi, Özbek halkının büyük ve yerleri bir daha hiçbir zaman doldurulamayacak kabiliyetli evlâtları Çolpan, Abdullah Kâdirî ve Osman Nâsırları tutuklayıp yok eden seni ve sana benzeyen cellâtları kastediyorum! Bunu, 1930 yılında halkı açlıktan öldürenlere karşı yazdım, diyesim geldi. Fakat bunun sorgu memurunu tekrar öfkelendirerek kendi başımı belâya sokmak olacağını düşünüp dişimi sıktım. Tek ümit, sadece Tanrı’dandı. Zihnimden, 1939 yılında yazdığım şu dörtlük geçti:

      Tanrım özün, özün yarlıga,

      Özünden başka medet yok,

      Ne dostum var, ne dert ortağım,

      Özünden hiç başkasına had yok!

      Taŋrım öziŋ, öziŋ yarlaka,

      Öziŋden heç özge meded yok,

      Ne dostım bar, ne derd tiŋlavçim,

      Öziŋden heç özgege had yok!

      Bu dörtlüğü yazdıktan sonra ezberlemiş, yırtmış atmıştım. Çünkü bu dörtlük veya bu ruhta yazılmış şiirler, o dönemde pesimist ve dinî, dolayısıyla hiç tereddütsüz suç kabul ediliyor ve tutuklamak için maddî delil sayılıyordu. Hâlbuki bu şiir, o devirde demokrasi ve fikir hürriyetinin olmamasına, aka ak, karaya kara demek imkânının bulunmamasına karşı yazılmıştı. Fakat böyle eksiklikleri ortaya koymak, adaletsizlikle mücadele ve halkın derdini hafifletmek için gayret gösterip tenkit etmek, düşmanlık sayılıyordu. İşte böyle hatalar, eksiklikler oluyor, diyecek olunca, bunu düşünen, düzeltmeye çalışan hükûmet ve idareciler var, cevabını işitiyordum.

      Hele bir de o idareciler hataya sebep oluyor, deyin de görün, sizi idarecilere suikastle itham ederler. Senin vazifen, eksiklikleri göstermek değildir. Eğer sen gerçekten Sovyet devletinin dostu isen, her durumda düşmanlara sır vermemek için hayatımız rahat, bahtiyarız, demen gerekir. Bunun aksi, hayattan memnuniyetsizlik ve düşmanlık sayılıp sana olan güveni sarsar, şüpheli bir adam hâline gelirsin.

      18-19 yaşlarımdayken “Sonet” şiirim yayımlandı:

      Halk zenginlik, vatan hazine.

      Ben muhafız. Hey, makbûl iş.

      İsterse gece olsun, görürüm basıp

      Düşman girerse, olup bir iğne.

      Sevinçlerle dolu bu sine,

      Çünkü bunu bana münasip

      Görüp halkım eyledi nasip,

      Tamam, ömrüm olsun hediye!

      Vatan aşkıyla, hey, kalbim,

      Deniz gibi dolu, lebâlep.

      Sevgim olmaz aslı bigâne,

      İnandırayım tekrar ant içip

      Ki, can versem cenklere girip!

      Sevgim, gönül şâd olur yine!

      Halk-baylıgu, Vatan-hazine.

      Men pâsibân. A, nâyab kesb.

      Hah tün bolsın, köremen basıb

      Düşman kirse, bolıb bir igne.

      Sevinçlerge tola bu siyne,

      Çünki şunı menge münâsib

      Körib, halkım eylebdi nasib,

      Meyli, umrim bolsın hediye!

      Vatan ışkı bilen, a, kalbim,

      Deŋiz kebi toluk, limmâ-lim.

      Sevgim bolmas aslı begâne.

      İşantıray kayta ant içib

      Ki, cân bersem cenglerge kire!

      Sevgim, yürek büt kalur yene!

      Bu şiiri yazan bir şaire Sovyet devletinin ve halkının düşmanı denilebilir mi? Veya savaşın ilk günü yazdığım şiirim:

      İsterim ki, çiğneyip gelen yav

      Gülzârımı yeksân etmesin.

      Cenkte öleyim, yeter ki halkımın

      Ebediyyen erki gitmesin.

      İsteymenki, deydib kelgen yav

      Gülzârımnı yeksân etmesin.

      Cengde öley, meyli halkımnıŋ

      Bir umrlik erki ketmesin.

      Yav kim? Alman faşistleri mi? Onlar hücuma nereden başladı? Özbekistan’dan mı, yoksa Rus topraklarından mı? Elbette Almanlar işgâle Özbekistan’dan, yani benim yurdumdan değil, Beyaz Rusya ve Rusya’nın topraklarından başladı. Düşman Rusya’nın topraklarını işgâl edince, bana ne, demeyerek savaşta canını feda etmeye razı olan bir şairi beynelmilelci saymayıp milliyetçilikle suçlamak adalet mi?!

      Böyle bir suç isnat etmek, sen anana hakaret ediyorsun, anandan vaz geçiyorsun iftirası kadar dehşet verici. Bu töhmeti, böyle bir iftirayı kim kabul edebilir? Gerçek evlât, bu hayâsızlığı kabul edip el içinde çalımlı dolaşmaktansa yakasını parçalayıp, feryat edip, bin defa ölüme razı olmaz mı? Ölümü daha makbul görmez mi?

      Bu hakaret ve iftiralar yetmezmiş gibi bir de sen bu şiirleri, milliyetçiliğini ve Sovyetlere olan düşmanlığını gizlemek için yazdın, cevabını alacak olursan, buna nasıl tahammül edersin?!

      Milliyetçiliğimden ne kastediliyor sorusu, beni daima huzursuz ediyordu. Ben başka bir millete hakaret mi etmişim? Genel olarak milliyetçiliğin kendisi nedir? Temelinde ne var? Milliyetçilik sözü ne zaman ve nereden ortaya çıktı? Özbek halkının tarihinde bu zamana kadar hiçbir şairin, hiçbir âlimin, hiçbir meslek sahibinin, sen milliyetçisin denilerek tutuklanmak şöyle dursun, hattâ suçlandığını bilmiyorum. Milliyetçi sözü ne zaman ortaya çıktı? Ruslar Orta Asya’yı işgâl ettikten sonra mı, yoksa ihtilâlden sonra mı? Çar Rusyası devrinde de herhangi bir Özbek yazarının veya âliminin milliyetçilikle suçlanarak şimdiki gibi tutuklandığı tarihte malûm değil.

      Halk düşmanı sözü, tarihte var mı? Hanlara ve valilere karşı mücadeleler olmuş, fakat kendi halkına karşı çıkan, halkının bahtsızlığını isteyen bir aydını tasavvur edemiyorum. İyi niyetle her insanın hataya düşmesi mümkündür; fakat hiçbir devirde hataya düşen bir insanın halk düşmanı olarak tutuklandığını bilmiyorum. Elbette “Ötgen Künler” gibi halkın severek okuduğu bir eseri yaratan Abdullah Kâdirî veya ilim irfan sahibi Fıtratlar ve Çolpanlar, kendi halkının bahtına karşı mücadele etmiş olamazlar! Sadece bunlar değil, ya Feyzullah Hocayev, Ekmel İkramov ve onlarla birlikte binlerce, binlerce tutuklanan aydınlar? Asla böyle büyük adamlar kendi halkının zararını gözetmiş olamazlar! Bunlar, hiç halkın bahtına mani olmak isterler mi? Hayır! Hayır! Bunlara hakikati bilmeyen nâdanlar demek mümkün mü? Hayır!.. Hâl böyle olunca, bir halkın böyle kabiliyetli evlâtları, adı düşmana, milliyetçiye çıkarılarak kurşuna dizilip, öldürülüp yok edilirse, buna adalet denilebilir mi? Kaldı ki, bunların her biri kendi halkına iyilikten başka bir şey dilememişlerdi ki! İyiliğe ceza mı?! Bunlara hiç kimse acımaz mı? O zavallıların âkıbeti, ak ile karayı birbirinden ayırabilecek kadar akıl, idrâk sahibi olan bir insanı düşündürmez mi? Meselâ ben kendim, kitaplarını elimden düşürmeden

Скачать книгу