Kefensiz Gömülenler. Yusufoğlu Şükrullah

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kefensiz Gömülenler - Yusufoğlu Şükrullah страница 13

Жанр:
Серия:
Издательство:
Kefensiz Gömülenler - Yusufoğlu Şükrullah

Скачать книгу

Bunu gören çiftçi, hayvanlarla yatmaktan kurtulduğuna şükretmiş, başka ev gerekmez, bu ev de yeter, artık şikâyet etmiyorum demiş.

      Tıpkı bunun gibi ben de eni bir gez47lik tek kişilik hücreden kurtulup da birkaç kişinin kaldığı hücreye girince, burası benim gözüme geniş bir avlu gibi göründü.

      Koğuştaki mahkûmlardan birisi 70-80 yaşlarında uzun sakallı Yahudi bir din adamı, diğeri 1937 yılında halk düşmanı olarak on yıllık hapis ve beş yıllık sürgün cezasını Kolima’da çekip dönen ve sonra yeniden tutuklanan 40-50 yaşlarındaki Raim adlı eski bir parti görevlisiymiş. Bunların kimler olduklarını öğrenince, önce ben kendimi tamamen masum, onları ise düşman sayıp güvenmeyerek uzak durmaya başladım. Çünkü her kim halk düşmanı olarak tutuklanacak olursa, onu hiç soruşturmadan düşman saymak, bizim kanımıza işlemişti. Fakat sohbet sırasında onlar kendilerini Sovyet devletine düşman saymıyorlardı. Benim gibi onlar da kendilerini tamamen masum görüyorlardı.

      Onların benim kim olduğuma ve ne zaman hapse atıldığıma dair sorularına cevap vermeme fırsat kalmadan kapı açılarak son derecede uzun boylu bir mahkûm içeri girdi. Bu, savaş sırasında Hitler ordusuna esir düşen Loran adlı bir Sovyet Almanıydı. İçeri giren Loran, demir somyasına oturdu ve hiç konuşmadan telâşla cebinden çıkardığı birkaç kesme şekeri alüminyum maşrapasında eriterek kuruyup taş hâline gelmiş ekmekle yemeye başladı. Öğrendiğimize göre, suçlarını itiraf etmediği için hücreye atılmış, haftalarca uyuyamamış, aç kalmış, şimdi de çıkıp buraya gelmiş. Biraz yedikten sonra, bir aydan fazla bir zamandan beri açlık ve susuzluğa dayanıp, kuru bir tahta üstünde yattığı için şikâyet etmek yerine biraz uyudu. Kendine geldikten sonra memnun bir ifadeyle anlatmaya başladı. Anlattığına göre, yirmi gün boyunca hiç uyutmamışlar. İki görevli, akşam başladıkları sorgulamayı hiç ara vermeden sabaha kadar sırayla devam ettirmişler. Gün doğumundan önce, uyanma vaktine yarım saat kala cevap vermiş, gözünü biraz kırpmasına fırsat bulamadan yine gün boyunca uyumadan oturmaya mecbur etmişler. Akşam uyku saatinde başını yastığa koyup da uyumaya başlamasıyla birlikte sinirlerine işkence etmek maksadıyla tekrar sorguya götürmüşler. Bu durum, haftalarca, aylarca devam etmiş. Loran bir şey söylemek istemişti. O sırada hapishane çevresinde mütebessim tavrıyla tanınan, mahkûmları insan yerine koyan, evden gönderilen eşyayı sahiplerine dağıtan, belli miktardaki para ile sorgu memurunun izniyle tütün, ekmek, kolbasa48 alıp gelen Maşanov, kapıyı açıp ne istediğimizi sordu. Loran, ona bir kilo et satın almaya yetecek kadar parasının bulunduğunu söyleyerek çiğ et ısmarladı. Etrafındakilerin bunu tuhaf karşıladığını görünce:

      – Ben esaretten kurtulup döndükten sonra Çırçık şehrine gönderildim. Fabrikada işe girdim. Bir Rus kadınla evlendim. Kadının büyükçe bir evi varmış. Tavuk besledim, domuz baktım. Domuzu keserken kanını ziyan etmeyip içiyordum. Kan insanı güçlendirir. Bilhassa hapishane şartlarında çiğ et, pişmiş etten daha faydalıdır, dedi.

      Onun bu anlattıklarından içim ürperdi.

      Ben, Yahudi’ye kendisini daha önce nerede gördüğümü, nereli olduğunu ve kimleri tanıdığını sormak istedim, fakat cevap vermek istemedi. Burada tanıdığı kimselerin isimlerini söylemek de tehlikeliymiş. Çünkü ismi söylenen kişiyi de halk düşmanı ile alâkası olmakla suçlayıp tutuklamalarına imkân veriyorduk. Veya tam tersi, senin tanıdıklarından herhangi biri daha önce veya bu günlerde tutuklanmış ise, bunun da senin için bir suç teşkil edeceği tabiîdir. Bundan başka hapishanede mahkûmlar birbirlerine güvenmiyorlardı. Çünkü bilgi toplamak için tutuklular arasından seçilen satılık adamlar koğuşlara sokuluyordu.

      Kendimi tamamen suçsuz saydığım için bir Sovyet şairi olarak Alman askeriyle bir tutulup aynı hücreye konulmuş olmam, beni ümitsizliğe düşürüyor, moralimi bozuyordu. Suçum bu kadar ciddî mi, diye düşünüyordum. Alman askeri ile aynı koğuşta, aynı tabaktan yemek yemeyi tasavvur edemiyordum. Fakat maalesef ben de işte şu Alman askeri, 1937 yılında halk düşmanı sayılıp hapsedilen Raim ağabey veya Yahudi din adamı derecesinde suçlu sayılıyordum. Derdini kime anlatırsın! Maalesef kaderim bunlarınki ile aynı imiş!

      O gece Loran’ın uyumasına izin verdiler mi, bilmiyorum; çünkü yatmadan önce beni sorguya götürdüler.

      BEKLENMEYEN ÖLÜM

      Devlet Savunma Komitesinin hapishanesine atılalı aylar oldu. Âkıbetim meçhûl, hiçbir şey belli değil. Bu hususta ben de, bu hapishanede yatan diğer mahkûmlar da hiçbir şey söyleyemiyoruz. Bu dergâhta her şey sır. Dünyada neler oluyor, hiç kimse hiçbir şey bilmiyor. Ne radyo, ne gazete!.. Yan koğuşta kim var, kim mahkûm, onu da bilmiyorsun. Fakat bütün mahkûmlar bir tek şeyi biliyorlardı: Kendisinin suçsuz olduğunu. Benimle aynı koğuşta kalanların hiçbiri, hakikaten bilip bilmeden şu suçu işledim, ben de suç işledim, deyip pişmanlığını dile getirmiyordu. Buna rağmen herkes kendi bildiğini, kendi duyduğunu söylüyordu.

      – Buraya hapsedilenlerden hiç sağ çıkan oldu mu?

      – Düşmanlar da var mı?

      – Sen düşman mısın? Düşman olarak ne yaptın?

      – Buraya bir getirdiler mi, suçunun olması şart değil. Kurşuna dizmeyip yirmi beş yıl vermeseler bile en azından beş-on yıl yatırmadan çıkarmazlar. Meselâ ben, on yıl çalışma kampında, beş yıl da sürgünde bulundum, niye, düşman mıydım? Asla! Buranın kuralı bu, bir defa getirdiler mi, artık tamamdır.

      Masumiyetimden emin olarak eğer dünyada adalet varsa mutlaka çıkar giderim ümidiyle yaşadığım için bu sözleri duymak, beni dehşete düşürüyordu. Fakat on yıllarca kamp kamp, hapishane hapishane, sürgünlerde ömür tüketen bu adamın sözü ne kadar korkunç olursa olsun, hakikate yakındı. Haksız yere hapsedilen binlerce insanla yıllarca beraber yaşadığı için onların sonunun ne olduğunu ve kime hangi suçtan dolayı ne kadar ceza verileceğini de öğrenmişti. Fakat buna rağmen herkes kendi bildiklerini, kendi duyduklarını ümitle dile getiriyordu.

      Birisi, normal mahkeme yerine “Osoboe sovetşanie” (= Gizli duruşma) olması daha iyidir, çünkü gizli duruşmada on yıldan fazla ceza verilmiyor, diyordu. Normal mahkemenin ise beş yıl vermesi de, yirmi beş yıl vermesi de, hatta kurşuna mahkûm etmesi bile mümkündür; herhâlde ne olursa olsun gizli duruşma işini doğru yapar, demesine mukabil başka birisi de normal mahkemenin yirmi beş yılı, gizli duruşmanın değil on yılından, hatta beş yılından bile daha iyidir. Çünkü normal mahkemenin tayin ettiği ceza müddeti bitince çıkıp gidersin; fakat gizli duruşma tarafından mahkûm edilecek olursan, ömrünün hapishanede geçmesi işten bile değildir. Cezan sona erse dahi bir sebeple dava dosyanı tekrar değerlendirip yeniden mahkûm ediverirler, diyordu.

      Böyle sözleri ben ilk defa duyuyorum. Kendi kendime, nihayet kanun, adalet adına haklıyı haklı, haksızı da haksız olarak değerlendirecek kimse yok mu, diyesim geliyordu. Fakat bazılarının bunu da hükûmetin siyasetinden memnun olmamak şeklinde değerlendirip suçlamasından çekinip sesimi çıkaramıyordum. Hemen hemen her gün bu konu. Hapiste yatanların bundan başka ne derdi olabilir ki?!

      Hepsi korkunç sözler.

      Ya bana da yirmi beş yıl verirlerse!.. Beni bir korku sarmıştı.

      Fakat Rayim ağabey

Скачать книгу


<p>47</p>

71 cm.lik uzunluk ölçüsü.

<p>48</p>

Kolbasa: Sucuk