Kefensiz Gömülenler. Yusufoğlu Şükrullah

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kefensiz Gömülenler - Yusufoğlu Şükrullah страница 15

Жанр:
Серия:
Издательство:
Kefensiz Gömülenler - Yusufoğlu Şükrullah

Скачать книгу

geldi. Sinirime dokunuyor, fısır fısır dua okumaktan başka bir şey bilmiyor. Niye sen de bir şey söylemiyorsun? Yesenin gibi şöyle havalı, teselli edici bir şiir okusana!

      Ben onun bu konuşmalarını dinlerken bir taraftan da kendi kendime düşünüyordum: Yesenin gibi şiir yazmakmış! Teselli edici şiir okumakmış! Tabiat hakkında yazdığım şiirlerimde suç unsuru arayarak beni ideolojiye aykırı davranmakla suçluyorlar; ben de buna Yesenin tarzında yazdığım şiirlerimden okuyacakmışım! Ben onun konuşmalarını sessizce dinledim. O ise bundan öfkeye kapılarak:

      – Ben cehenneme gelmişim, doğru mu, diyordu.

      Ben ona ne diyebilirdim ki! İşkence ettikleri doğru olsa bile Stalin’e söğüp duran birinin bu sözlerine katılmak mümkün müydü? Evvelâ bunun bir hırsız olduğuna inanmak da olmazdı. Aramıza belki de bilgi toplamak için sokulmuştur. Çünkü koğuştan koğuşa bilgi toplamak için özel adamlar konuluyor. Hapiste yatanlar da birbirlerine güvenmiyorlardı.

      Benim cevabımı beklemeden birdenbire sinirlenerek iki yumruğu ile demir kapıya vurdu, ağzına gelen hakaretlerle gardiyanı çağırdı. Savcıya şikâyet dilekçesi yazmak için kalem ve defter istedi…

      Bu arada beni sorguya götürdüler. Akşam saat yedide sorguya çıktım, hiç uyumadan gün ağarırken koğuşa döndüm. Oda arkadaşım yoktu. Somyası boş. Yatağı da götürülmüş. Hayrola? Beni de yandaki koğuşa geçirdiler.

      İçeri girmemle birlikte oradakiler, benden hangi koğuştan geldiğimi sordular; öğrenince de gece o koğuşta bir patırtı olduğunu ve birinin kendini öldürdüğünü söylediler. Bu, dünkü bir ayağı olmayan kötürüm İvan’dı.

      İTİKAT CEZASI

      Dün akşam, saat 10 sularında sorguya götürüldüm. Sorgu bütün gece boyunca hiç uyumadan devam etti. İşte sabah oldu, hatta güneş yükselip öğleye yaklaşıyor. Sorgulama hâlâ bitmedi. Sorgulama görevlileri değişiyor, uyuklamak bir yana, hatta göz yumarak düşünmeye bile fırsat vermiyorlar. Oturduğun sandalyede izinsiz kımıldamaya bile hakkın yok. Ayağa kalk denilince, birkaç saat boyunca ayakta durmaya, otur denilince de bütün gece hiç kımıldamadan oturmaya mecbursun. Bu, cezanın en hafif şekli. Eğer oturduğun sandalyede uykusuzluktan bitkin düşüp de uyuklayacak olursan, Japon usûlü masaj yapmaları işten bile değil. Buna göre, boynuna elinin keskin tarafı ile şöyle bir vurur, düşürür, yıkılınca da epey bir zaman kendine gelemezsin. Kendine gelince, tehdit ve hakaretle sorgulama yeniden başlar. Ölümden döndüğüne şükrederek gözünü açarsın. Eğer burada ölecek olursan, hiç kimse niye öldüğünü soruşturmaz. Bu teşkilâtı adaletsizliğinden dolayı imdat diyerek şikâyet edecek yukarı bir makam yok.

      Sorgulama memurunun odasında onun sorularını düşünürken aklıma halkımızın “sudan helva yapmak” deyimi geldi. Sudan helva yapılabilir mi? Yapılırmış! Hem de o kadar kolay yapılırmış ki, sorgulama sırasında böyle bir şeyin yapılabileceğine bir defa daha inandım.

      Genel olarak adam öldüren veya hırsızlık eden kişi eğer suçunu itiraf edip kabul etmezse, bunu kabul ettirmek için tanıdığı kimseler şahitlik etmek üzere çağırılır. Fakat işte, beni hapse attılar, getirildiğimden beri suçumdan dolayı hâlâ annemin, babamın, hısım akrabamın kimler oldukları, diğer tanıdıklarım, yakınlarım, onlarla olan ilişkilerim, bunlardan kimlerin neden tutuklandıklarının sebebi soruşturulmakta. Buna niye gerek duyuldu? Bunun tek bir maksadı var: Beni doğrudan suçlayamadıkları için onlarla olan alâkam dolayısıyla onların suçlarına beni de ortak etmek! Onların ne suç işlediklerini ben bilmiyorum. Bunun sorgu memuru için de bir önemi yok, onlarla tanıştığımı söylemem kâfi!

      Gerçeği söylemek gerekirse, bizim zamanımızda halk düşmanı olarak hiçbir ferdi tutuklanmamış bir aile bulmak mümkün mü? 1920’lerden itibaren Ceditçilikle suçlanan aydınlar tutuklanmaya başlanmıştı. 1927-1928 yıllarında dindarlar, mülk sahipleri kulak sayıldı. Bir kısmı yabancı unsur sayılarak tekrar tutuklandı, sürgün edildi. Bu temizlikler yetmezmiş gibi 1937 yılından başlayarak Parti Merkez Komitesi sekreterleri, devlet adamları ve yazarlar halk düşmanı ilân edildiler. Tutuklama ve kırgınlar başladı. Bu durum 1940 yılına kadar devam etti. İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra, cepheden dönenlerin bir kısmı faşistlere esir düşmekle suçlanarak tutuklandılar. 1947 yılından başlayarak yazar, ilim adamı ve sanatkârları, ideolojiye aykırı davranmak ve kozmopolit olmakla suçladılar. Tekrar tutuklamalar başladı. Herhangi bir yakını, akrabası tutuklanmayan kimse kalmadı. Hatta insanlar tek olarak değil, bütün aileleriyle birlikte cezalandırıldı. Sürgün edildi.

      Peki, benim de tutuklanan tanıdık ve akrabalarım yok muydu? Bir değil, hem de pek çok…

      Teyzemin oğlu Ubeydullah Hocayev, 1900’lerin başında Rusya’da hukuk fakültesini bitirmiş. Kendisi dünya hukukundan ve edebiyatından haberdar, hatta Lev Tolstoylarla mektuplaşıp tartışabilecek seviyede ileri bir avukat, 1917 yılında Hokand Cumhuriyeti’nin Mahmudhoca Behbûdîlerle50 birlikte kurucularından biri ve milleti için son derecede samimî bir şahsiyetti. 1927-1928 yıllarında siyasî suçlu olarak tutuklanmış, 1936 yılında serbest kalmış. Ubeydullah ağabeyimin ne çoluk çocuğu, ne eşyası, ne de evi barkı vardı. Hapisten çıkınca, kız kardeşinin evinde kaldı. Tek varlığı kitaplarıydı. Tekrar tutuklanınca, akrabalar muhafaza etmeye korktukları için bu kitaplar birinin evinden diğerine taşınmış, nihayet bizim arılığa getirilip konulmuştu. Lev Tolstoy’un yirmi ciltlik külliyatını, Fıtrat51’ın mavi ciltli Hint İhtilâlçileri52 kitabı ile El53 ve Sadâ-yı Türkistan54 gibi gazeteleri ilk defa o zaman görüp tanımıştım.

      Hapisten çıktıktan sonra kız kardeşinin evinde kalırken O.Genri’nin Maugli eserinin tercümesiyle meşgul oldu. O kadar kültürlü bir adamdı ki, 1930’lu yıllarda Özbek aydınlarının henüz tanımadığı O.Genri’nin eserlerini okuyup öğrenmişti.

      1937 yılında tekrar tutuklandı. Bundan sonra kendisinden bir daha hiç haber alınamadı, kaybolup gitti.

      1937 yılında eniştem halk düşmanı olarak tutuklandı. Öğretmen olan eniştem, geniş malûmat sahibi, dünyadan haberdar ve adalet kavramının ne olduğunu idrâk eden insanlardan biriydi.

      Benden tanıdıklarımın ve yakınlarımın kimler olduğunu soran görevli, acaba benim halk düşmanı olarak tutuklanan bu insanlarla akraba olduğumu biliyor mu, bilmiyor mu? Peki, ben kendim söylesem!..

      Ben, onların ne suç işlediklerini ve niçin tutuklandıklarını bilmiyorum, çünkü o sırada henüz pek gençtim!

      Eğer onlar suçlu olsalar bile bunun benimle ne alâkası var? Benim onlarla olan akrabalığımı bilseydi acaba ne yapardı? Lenin’in büyük kardeşi Aleksandr Ulyanov, Rus çarına suikast düzenleyerek öldürmek isterken suçüstü yakalanmış. Suçu ispat edilmiş ve asılarak öldürülmüş. Fakat yakınlarına hiçbir zarar verilmemiş ki! Hatta çar hazretleri, annesi Mariya Aleksandrovna’yı bir insan, bir anne olarak kabul ederek şikâyetini dinlemiş ve onu teselli ederek üzüntülerini bildirmiş. Oğlunun suçu kesin ve herkes tarafından da bilindiği için kanun dışı iş yapamayacağını bildirmiş, özür dilemiş. Çar, suçlu oğulları yüzünden

Скачать книгу


<p>50</p>

Mahmudhoca Behbûdî (1875-1919): Türkistan Cedit hareketinin önde gelen temsilcilerinden, gazeteci, yazar. 1903 yılında Semerkand’da Cedit Mektepleri açmış, bu mekteplerde okutulmak üzere ders kitapları yazmıştır. 1906 yılında toplanan Rusya Müslümanları Kurultayı’na Türkistan delegelerinin başkanı olarak katılmıştır. 1913 yılında Semerkand’da, “elü halknıŋ közini açışge bâis” olmak üzere Semerkand gazetesini çıkarmıştır. Gazete maddî imkânsızlık sebebiyle 45. sayıdan sonra kapanınca, 1913 yılında yine Semerkand’da Ayna dergisini çıkarmaya başlamıştır. Türkistanlı Ceditçilerin en önemli yayın organlarından biri kabul edilen dergi, 1915 yılı ortalarına kadar 68 sayı çıkmış, bu sayıdan sonra maddî imkânsızlık sebebiyle kapanmıştır. Bunlardan başka, aynı dönemde Türkistan’da ve Türkistan dışında neşredilen birçok gazete ve dergide yüzlerce yazısı yayımlanmıştır. 1911 yılında, eğitimin önemini ortaya koymak üzere Türkistan’da yazılmış ilk tiyatro eseri olarak kabul edilen Pederküş yâhut Okımagen Balanıŋ Hâli adlı piyesi yazmıştır. 1917 yılı Kasım ayı sonunda ilân edilen Türkistan Muhtar Hükûmeti’nin kuruluşunda da hizmeti geçen Behbûdî, 1919 yılında Buhara Emiri Âlimhan’ın adamları tarafından katledilmiştir.

<p>51</p>

Abdurrauf Abdurrahimoğlı (Fıtrat) (1886-1938): Şair, yazar, dilci, edebiyatçı, eğitimci, gazeteci, fikir ve devlet adamı. Türkistanlı Ceditçilerin önde gelen temsilcilerindendir. İstanbul’da Mekteb-i Hukuk’da eğitim gördü (1909-1913). 1917 yılında Hürriyet gazetesini çıkardı. 1919 yılında, Ceditçi aydınların toplandığı Çığatay Gürüngi adlı derneği kurdu. Buhara Halk Cumhuriyeti Eğitim Bakanı (1921) ve Başbakan Yardımcılığı (1922) görevlerinde bulundu. Moskova’da Şark Dilleri Enstitüsü’nde, Semerkand Pedagoji Akademisi’nde, Buhara ve Taşkent Eğitim Enstitülerinde, Dil ve Edebiyat Enstitüsü’nde çalıştı. Hind İhtilâlçileri, Temür Sağanası, Oğızhan, Ebâ Müslim, Kan, Begican, Çin Seviş, Tolkın, Ebülfeyzhan, Arslan piyeslerini yazdı. Edebiyatçı olarak Edebiyat Kâideleri, Eski Özbek Edebiyatı Nemuneleri, Aruz Hakıda adlı eserleri, dilci olarak Özbek Tili, Özbek Tili Sarfı adlı kitapları yazdı. Türkistan edebiyatı ve Türk dili hakkında pek çok makalesi yayımlandı. 1937 yılında milliyetçilik ve Türkçülük suçlarından dolayı tutuklandı, 1938 yılında kurşuna dizildi.

<p>52</p>

Hint İhtilâlçileri: Fıtrat’ın 1920 yılında yayımlanan beş perdelik tiyatro eseri. Eserde, Hint Müslümanlarının İngilizlere karşı verdikleri istiklâl mücadelesi anlatılmaktadır.

<p>53</p>

El (Bayrağı): Hokand’da 1917 yılında Eylül-Kasım döneminde, haftada iki defa olmak üzere toplam olarak 20 sayı çıkan bir gazetedir. Hokandlı milliyetçiler tarafından çıkarılan gazete, Hokand Muhtar Cumhuriyeti kurulunca, bu hükûmetin resmî yayın organı olmuştur. Tirajı 800-1000 nüsha kadar olan gazete, yayın politikası olarak Türkistan Müslümanlarını millî devlet bayrağı altında ve millî hükûmet etrafında birleştirmek gayesini takip etmiştir.

<p>54</p>

Sadâ-yı Türkistan: Taşkent’te 1914 yılı Nisan ayından itibaren haftada iki defa neşredilen bir gazetedir. Avukat Ubeydullah Esedullahoca tarafından çıkarılan gazete Ceditçilerin yayın organıdır. Dönemin en önemli yayın organlarından sayılan gazetede daha çok dinî, millî, didaktik, pedagojik konularda kaleme alınan yazılara yer verilmiştir. Gazetede, Arapça ve Farsça yerine Türkçe kelimelerin veya sade bir dilin kullanılmasını esas kabul eden bir yayın politikası takip edilmiş, bu yönde yazılar yayımlanmıştır. Dönemin önde gelen aydınlarından Abdullah Avlânî, Abdullah Kâdirî, Mirmuhsin (Şermuhammedov), Hamza Hekimzâde Niyazî, Abdülhamid Süleyman (Çolpan), Tölegen Hocamyarov (Tevellâ), Mömincan Muhammedcanov (Taşkın), Lûtfillâh Âlimî, Hacımuîn gibi isimler, gazetenin yazı heyetinde yer almışlardır.