Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid. Jale Babaşova Kastrati

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid - Jale Babaşova Kastrati страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid - Jale Babaşova Kastrati

Скачать книгу

çağdaşı Mir Seyid Şerif Corca’nın “Serfi Mir” eserlerini okumuştur.

      Tebriz’deyken Cavid,“Nasiri”, “Ettila” gazeteleri aracılığıyla basın hayatını da sürdürmüştür. Bu arada şiddetli göz ağrıları nedeniyle bir dönem eğitimine ara vermiş ve bu dönemde de ticaretle uğraşmış, iyileştikten sonra tekrar eğitimine devam etmiştir. Cavid’in kalem arkadaşlarından Abdullah Şaik hatıralarında bu dönemi şöyle anlatıyor:

      “Mersiyehanlıgdan yakasını gurtardıgdan sonra büyük gardaşının yanına Tebriz’e getmiş, orada Farsça, Erebce (Arapça) okumaya başlamıştı. Bu arada şiddetli göz ağrısına tutulduğundan tehsilden el çekip halça (halı), palaz(kilim) ticaretine başlamıştı”.17

      1903–1904 yıllarında medrese eğitiminin bitmesine rağmen Tebriz’den Urmiye’ye geçmiş ve Tebriz’de başladığı gözünün tedavisini orada devam ettirmiştir. Cavid’in Urmiye’de yaşadığı dönemki hatıralarında dikkatimizi çeken şöyle bir not vardır:

      “Lakin binlerce kez teessüf olsun ki İngiliz ve Rus kiliseleri zillerinin gürültüsü, içine dönük Müslümanların ve İranlıların ezan sesini bastırıyordu. Onların Müslüman toplumuna, İslâm âlemine katiyen saygıları yoktur… Şehrin güzel olan bütün semtleri “Dilgüşa” bahçesi bile İngilizler tarafından satın alınmıştır. Bu sahalarda güzel evler, hastaneler, okullar yapılmış, kiliseye benzer önemli yapıtlar yapmışlar.”18Bu konu Hüseyin Cavid’i o kadar etkilemiş ki, sonralar “Azer”manzum dramında da Urmiye civarındaki Afşar kabilesinden olan Kör Neyzen prototipi vasıtasıyla yeniden Urmiye konusunu ele almıştır.

      Hüseyin Cavid’in eğitim ve tedavisi için bulunduğu üç önemli ülke onun dünya görüşünü belirlemiş, sanatçı kimliğinin oluşmasında ve sanatının temel prensiplerinin de oluşmasında etken olmuştur. Bu şehirlerden ilki yazarın doğup büyüdüğü iki istilacı kuvvetin İran ve Çar Rusyası’nın menfaatlerinin çarpışma noktasında yerleşen Nahçivan, ikincisi istilacı Farsların zulmü altında olan kendi öz toprakları Tebriz ve en nihayet Cavid’i Cavid yapan şehir kardeş ülke Türkiye’de İstanbul olmuştur. Cavid’in eğitim hayatındaki son evre ve hem de sanatçı kimliğinin son şeklini almasına etken olan şekillendiren dönem Türkiye’de İstanbul’da yaşadığı günler olmuştur.

      1.3. HÜSEYİN CAVİD’İN İSTANBUL DÖNEMİ

      Hüseyin Cavid’in hayatında dönüm noktası 1903 yılında Turkiye’ye (İstanbul’a) gelmesiyle başlar. Bazı yazarlar Hüseyin’i Cavid’leştiren şehrin İstanbul olduğunu yazıyorlar. 1905-1909 yılları yazarın hayatında önemli bir dönemdir. İstanbul, yazarın burada bulunduğu edebî ortam onun fikrî ve edebî yönden gelişimini büyük ölçüde etkilemiştir.

      Hüseyin Cavid Güney Azerbaycan’da 1903 yılının Mayıs ayına kadar kalmıştır. Buradan Nahcivan’a geçmiş kısa bir süre sonra da yüksek eğitimine devam etmek için Türkiye’ye İstanbul’a gelmiştir. Fakat burada ağır hastalandığından 1904 yılında Nahçivan’a geri dönmüş bir süre burada kalıp iyileştikten sonra Hüseyin Cavid Bakü’ye gitmiştir. 20 Mayıs 1905 tarihinde Türkiye’ye, 22 Mayısta da İstanbul’a gelir Cavid, kendi hatıralarında İstanbul’a gelişini şöyle anlatır: “Ayın 20’sinde sabah vapurumuz Trabzon’a yanaştı… Sonuncu İskele ki, Anadolu’dan ibarettir 3 saat oraya yanaşıp, sonra bir buçuk gün- 36 saat yol gelip gece üç buçukta İstanbul’un boğazına girdik. Ele ki (öyle ki) sübh açıldı. Temaşa ettik. Boğaz ne boğaz… Allah zeval vermesin… Muhtasar üç saat gözetlemeden sonra topçu askerlerden ve iki nefer kapitan19teşrif getirip, vapuru muayene edip, sonra icaze verdiler. Bir buçuk saat Boğazın içiyle yol gelip, akıbet köprüye yanaştık. Ve boğazın evvelinden köprüye kimi (kadar) her bir taraf imaret, mescid seyahat etmeli ve sefalı yerler idi… Gayıga minip, rıhtıma çıktık. Amma Boğazın içinde silah ve bir para (kısım) yazıdan dolayı bizi aradılar. Lakin heç bir şey bulamadılar. “Haydi yavrum, haydi oğlum Allah’a ısmarladım.” deyip bıraktılar.20

      O dönem Çarlık Rusya’sından Türkiye’ye “İkmal-ı Tahsil” için bir grup gönderilmiştir. Bunlardan biri Bakü’den diğeri Nahçıvan’dan ve diğerinin de Gence’den toplam üçü Azerbaycan Türkü olmak üzere İstanbul’a gelmişlerdir.

      Hüseyin Cavid’in İstanbul’da eğitim alması konusunda üç büyük şahsiyetin tartışmasız rolü vardır. Bunlar, Ali Bey Hüseyinzade, İsmail Bey Gaspıralı ve en nihayet Rıza Tevfik’tir.

      Rıza Tevfik 1927 yılının Eylül ayında dostu Rıza Turgut Bey’e Amman’dan yazdığı mektubunda bu durumu şöyle anlatıyor:

      –“İlan-i Meşrutiyetten uzun zaman önce büyük filozof Rıza Tevfik bütün Türk alemini, uyandırmak, fikir ve himmetinde bulunmuş ve Sultan Hamit’in bu mütevehhim zamanlarında Rusya’dan meşhur muharriri milliyetperver İsmail Gaspıralı üç diğer arkadaşıyla beraber İstanbul’a mütenekkiren (tanınmamak üzere kıyafetlerini değişerek) gelmiş ve filozof Rıza’yı sormuş ve onun eski mektep arkadaşı ve dostu olan Kafkasyalı Doktor Hüseyizade Ali Bey vasıtasıyla Rıza Tevfik’e mülaki olmuş ve Kadıköy’de Cevizlikte’ki köşkünde üç gece misafir olarak Türklerin uyandırılması konusunda bu muteber şahıslar büyük filozoftan bilgi almışlar.

      Aynı zamanda Meşrutiyet’ten çok önce İsmail Gaspıralı’nın rica ve iltiması üzerine Rusya’dan gönderilecek on bir Türk, Tatar ve Azerbaycanlı gençlere Rıza Tevfik kimseye sızdırmadan, kendi evinde 2 sene ders vermiştir. Bunun büsbütün kişisel ve sırf medeniyet-i cedideye tevcih ve zihinleri açmak için bu dersleri vermiştir. Daha sonra Rıza Tevfik’ten ders alan şahıslar memleketlerine dönerek büyük adamlar olmuşlar. Demek, Meşrutiyetten çok önce yahut Turancılığın esasını yine filozof kurmuş ve işi laf ile nazariyat derecesine bırakmayarak Türk âleminde bir cereyan açmış. Sonra on dört kişiyi iki sene terbiye edip memleketlerine mürşit olarak göndermiş.”21

      Hüseyin Cavid İstanbul’a yalnızca eğitim için gelmemişti. Kendi hatıralarından ve tutuklandıktan sonra 10-11 Kasım 1938 tarihlerinde savcıya verdiği ifadelerinde gözlerindeki rahatsızlığı nedeniyle İstanbul’da da tedavi olunduğunu belirtmiştir. Hüseyin Cavid, ömrünün sonuna kadar gözlerinden rahatsız olduğu, sürgündeyken zor şartlardaki hayat tarzından dolayı da ölmeden önce yazarın gözlerinin tamamen görme yetisini kaybettiği de kaynaklarda geçiyor.22

      Kendi hatıralarında İstanbul’daki tedavisini söyle anlatıyor: “İstanbul’a yetişen gibi Ziya Efendi ki, Almanya’nın göz doktorluğunun mektebini birinci rütbe ile bitirmiş diplomatlardandır, yanına gidip gözümü gösterdim. Bir deva ve ilaç verip, bir gözlük numarası yazdı. Arayıp İstanbul’da bulamadım, Paris’e gönderip üç dört günden sonra aldım. Şimdi onun vasıtasıyla bu saadete muvaffak oldum. Bu hususta 3 Lira masraf yaptım. Ama şükürler olsun ki tahsil-i İlime iyice devam edebiliyorum”.23

      Hüseyin Cavid bundan sonra uzunca bir süre gözleriyle ilgili rahatsızlık yaşamıyor. İstanbul’da olduğu zamanda önce

Скачать книгу


<p>17</p>

Abdullah Şaik, Hatıralarım, Bakü, 1961, s. 12.

<p>18</p>

M. Cavid, Cavid Hakkında Hafızamda Kalanlar, Hzl: Turan Cavid, Bakü, 2005, s.13.

<p>19</p>

Yüzbaşı.

<p>20</p>

E. Şerif, Geçmiş Günler’den Hüseyin Cavid’in Meşedi Gurbaneli’ye Yazdığı Mektup, Bakü, 1977, s. 39.

<p>21</p>

A. Turan, Cavidname, Bakü, 2010, s. 17.

<p>22</p>

M. Cafer, Hüseyin Cavid, Bakü, 1960, s. 23.

<p>23</p>

E. Şerif, Geçmiş Günler’den Hüseyin Cavid’in Meşedi Gurbanali Şerifzade’ye Yazdığı Mektuplar, Bakü, 1977, s. 41.