Kırgız Konar Göçerleri. Baktıbek İsakov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kırgız Konar Göçerleri - Baktıbek İsakov страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kırgız Konar Göçerleri - Baktıbek İsakov

Скачать книгу

sanki hukukçu gibi iki tarafın biyleri devreye girer ve ölen kimsenin kan bedelini tespit ederlerdi. Ölen kimsenin değeri anlamındaki bu bedele “kun” denirdi. Bedeli ödeyen taraf için ise buna “ayıp” adı verilirdi. İki taraf arasındaki kun bedelinin ne kadar olacağı, ölen kimsenin nüfuzuna ve itibarına göre değişirdi. Bu bedel, genel olarak 100-500 at arasında olabilirdi.

      Burada bir hususa daha işaret etmek lazımdır. O da bu gibi olaylarda normal ve sıradan kimselerin de ölmesi idi. Bu kimseler öldüğünde, baatır veya itibarlı kimselerin öldürülmesi gibi bir bedel istenmesi yönüne gidilmezdi. Hatta bedel ödeme bakımından bunlara “Kedeydin ölgönü ittin ölgönü” (Fakirin ölümü köpeğin ölümü gibi) denerek bir değer dahi biçilmeyebilirdi.

      Biyler, genelde manaplara bağlı oldukları için, her hangi bir olay karşısında verecekleri kararda ister istemez manapların tesiri altında kalırlardı. Bu durum zamanla bazı biylerin halka karşı adaletsiz olmalarına tesir etmiştir. Nitekim halk arasında “Tuura biyde tuugan cok / Tuugançıl biyde ıyman cok” (Doğru biyde akraba olmaz, doğru olmayanda da iman olmaz) sözü, biylerin bu davranışlar karşısında halk arasına yerleşmiş bir ifade olmalıdır.

      Manap olan kimseler, biylerden farklı olarak genelde bir bölgede yaşayan bir büyük uruunun veya geniş bir bölgedeki birkaç uruunun en büyük idarecisi durumunda idiler. Sayak Uruu’nun manapları, yönetimleri altında bulunan halkın nüfus kesafetine ve şahsî varlıklarına göre “çoñ manap”, orto manap”, “çala manap” ve “bala manap” olarak bilinmekteydiler.

      Çoñ Manap’ın kendi bölgesindeki idarî yetkisi çok genişti. Bu cümleden olarak bulunduğu bölgede başta toprak olmak üzere av hayvanları vesaire onun özel malı gibiydi. Ayrıca halktan toplanan bazı vergiler de kendisi adına alınırdı. Bu vergiler arasında hayvanlara sahip oldukları için “çöp ooz” (ot ağız); hane anlamındaki “tütün”; “curtçuluk”; manaplara ait yerleri hayvanları için kullandıklarından “tuyak başı”(hayvan vergisi); manap ile bayların yemeği için “soyuş” (kesilecek hayvan) ve şölenlerin yapılması için “koşumça” adıyla bilinenleri özellikle belirtmek lazımdır.

      Manaplar, aslında kendi halkı üzerinde oldukça otoriter bir yönetim kurmuşlardı. Bunlar, yeri geldiğinde halkın her bir üyesinin işine müdahil olabilirlerdi. Meselâ uruu veya uruk mensuplarından biri evinde bir koyun veya keçi kesmişse, etin bir parçasını oradaki çoñ manap’a veya orto manap’a “ooz tiygizüü” (ağız tadımlığı) için veya avcılar avdan döndükten sonra vurdukları hayvanın bir kısmını manaplarına hediye etmek mecburiyetinde idiler. Onların bu ikram ve hediyeleri hem bir saygıdan hem de onlara itaatten ileri geliyordu. Aksi takdirde manaplar arasında onların mallarına el koyabilenler ve “ençi”sine (kendi üzerine) geçirebilenler çıkabilirdi. Bunun yanında gelen misafirler halk ve aileler tarafından ağırlanmadığı takdirde, âdeti bozdukları düşüncesiyle manaplar tarafından hoş görülmeyebilirdi114.

      Sayaklarda manaplardan sonra yönetimde etkili olanlar arasında “aksakal”ların mevcudiyeti dikkati çekmektedir. Aksakallar, uruular arasındaki ve uruu içindeki büyük anlaşmazlıklara bakan ve aynı zamanda zor durumlarda idarecinin ilk başvurduğu kimseler veya danışmanlar olarak karşımıza çıkmaktadır115. Uruular arasında meydana gelen büyük anlaşmazlıklar ancak aksakalların araya girmesiyle çözülebilirdi. Bu gibi büyük olaylar meydana geldiğinde, biyin kararına pek uyulmayacağından, halk “Aksakaldar çeçsin” veya “Kalıstar söz kessin” (Âdil olanlar söz kessin) derlerdi. Zira, aksakal tabiri, yaşlı anlamından ziyade, doğruyu söyleyen, âdil ve saygılı olan kimse anlamına geliyordu. Bu bakımdan aksakalların resmî bir idarî yetkisi olmamasına rağmen, toplumdaki manevî değerleri, manaplardan daha büyüktü. Hatta uruularla ilgili en önemli konularda manapın ve biyin değil, aksakalların sözü daha tesirli olabilirdi.

      Uruuların yönetiminde “baatır olarak bilinen kişilerin önemli bir yeri vardı. Baatırlar, doğuştan pehlivan olan, kahraman ve cesareti ile tanınan kişilerdi. Hatta bazı baatırlar, uruuların bizzat yönetimine de bakarlardı. Nitekim XIX. yüzyılda Dörbölcün’deki Sayak grupları arasında Kasımbek ve Musakoco gibi uruu idarecileri olmasına rağmen, Taylak ve Atantay adlı iki büyük baatır kardeş, içinden çıktıkları urukların idarelerini kendi ellerine almışlardı116. Ayrıca Hokand Hanlığı ve Çin ile olan çetin mücadeleler esnasında bu iki baatır, idarî açıdan halkın en çok güvendiği şahsiyetler olarak karşımıza çıkmaktadır. Baatırların kahramanlığı, daha çok düşman baskınına uğranıldığı zamanlarda ve “cut” olarak bilinen kıtlık yıllarında ortaya çıkardı. Kıtlık yıllarında onlar, nerede ise âdet haline gelen “cılkı tiyüü” yani at hırsızlığına çıkarlar ve böylece zor durumda olan halkının geçimini sağlarlardı117. Bu âdete göre, bir uruunun baatırları, diğer uruuların veya kavimlerin “örüş” (otlak) dedikleri yerlerinde otlattıkları at sürülerini çalarlar ve getirip halka dağıtırlardı. Bazan çalınan atların sayısı 100-600 arasında olabilirdi. Bu âdet daha çok kıtlık zamanlarında yapılır ve halk nazarında bir hırsızlıktan ziyade, eskiden beri devam eden bir gelenek olarak görülürdü.

      İKİNCİ BÖLÜM

      SOSYAL YAPI VE EKONOMİK FAALİYETLERİ

      A) SOSYAL YAPILARI

      Aile Yapısı

      Aile, toplum olma anlayışının başında gelen en küçük ve temel bir birimdir. Kırgızlarda anne, baba ve onların çocukları bir aileyi oluşturmaktadır (bk. Resim. 2). Akrabalığın belirlenmesinde baba tarafı ve babanın erkek nesilleri önemli bir rol oynamaktadır. Baba tarafından oluşan akrabalığa “uruk” adı verilirdi. Baba tarafındaki kız çocuklar ise evlenip gittikleri ailenin uruk mensupları olarak kabul edilirlerdi. Türkçede “sülale” diyebileceğimiz birimin karşılığı olan urukların meydana getirdiği birime ise “uruu” adı verilmektedir.

      Resim 2: Bir Sayak ailesi ve komşuları (F. Fiyelstrup, XX. yüzyıl başı)

      Kırgızlarda aileye “üy bülöö” denirdi. Buradaki “üy”ün “ev”, “bülöö”nün “aile üyesi” anlamına geldiği belirtilmelidir. Üy bülöö kurmak, aileyi oluşturmak sorumluluk gerektiren bir işti. Hatta halk nazarında ailenin ne kadar önemli olduğu “Üy bülöö kiçine bir mamleket” (Aile küçük bir devlettir) ifadesinden de anlaşılmaktadır.

      Kırgız ailesinde evin sahibi veya reisi baba idi. Ailede otorite babanın elinde bulunmakta idi. Ayrıca ailenin geçiminin sağlanması, korunması, yetişmiş evlatların evlendirilmesi gibi ailevî büyük sorumluluklar baba üzerinde toplanmıştı. Baba, ailenin birlik ve dayanışma içinde yaşamasını sağlardı. “Atañ barda el taanı / atıñ barda cer taanı” (Baban varken halkı tanı / atın varken

Скачать книгу


<p>114</p>

Meselâ, 1901 yılında Isık Köl tarafına giderken, akşam üzeri bir Sayak uruusu mensubu ailesinin evine uğrayan yolcular için evde kesilecek hayvana misafirlerin rıza göstermemesi üzerine ev sahibinin, bu durumu manap’ın duyması halinde kendilerini iyi karşılamayacağını, uruu misafirperverliğinin yerine getirilmediği gibi düşünüleceğini belirtmesi (B. Soltonoyev, Kırgız Tarıhı, s. 282), misafir karşılama âdetinin köklü olarak yerleştiğini gösterse gerektir.

<p>115</p>

Materyalı po Kirgizskomu Zemlepolzpvaniyu, s. 24; B. Dcamgerçinov, a.g.m., s. 61; B. V. Lunin, a.g.e., s. 151.

<p>116</p>

B. Bootayeva, Kirgizı Mejdu Hokandom i Rossiyey, Bişkek 1995, s. 27.

<p>117</p>

B. Cumabayev, Yujnıy Kırgızstan Glazami Rossiyskih Puteşestvennikov, (Vtoraya Polovina XIX- naçalo XX- vekov), Bişkek 1999, s. 71.