Genç Tulpar Hareketi. Amircan Alpeyisov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Genç Tulpar Hareketi - Amircan Alpeyisov страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Genç Tulpar Hareketi - Amircan Alpeyisov

Скачать книгу

Tulparlılar, baştan itibaren ata-babaların gönlünde bağımsızlık düşüncesinin yattığını, onların bu arzularını Alaş aydınlarının hayata geçirmeye çalıştıklarını iyi kavramışlar, hürriyet uğruna yapılan başkaldırılar ve savaşlarda insanların canlarını ne için feda ettiklerini layıkıyla idrak etmişlerdi. Yetiştikleri çevreler itibariyle Genç Tulparlıların milli mefkûre duyguları ile bilinçleri çocukluktan itibaren şekillenmeye başlamıştı. Kendi tarihlerini öğrenip, diğer milletlerden fazlası olmasa bile eksiğinin de olmadığını anlamaları ise cesaretlerini daha da arttırdı. Er ya da geç, bu halkın bağımsız bir devlete sahip olacağına inandılar. Millete olan güvenleri, hayalleri ile çakışan bu eğitimli ve milliyetperver gençler, hiçbir şeyden çekinmediler. Mücadelelerinin güç kaynağı da; ana dilleri, dinleri, milli kültürleri ile gelenek ve görenekleri oldu.

      Milli mefkûre, ulusun başını dik tutmak, onunla şeref duymak ise, Genç Tulparlılar bunu başarmış, Rusya’da yaşadıkları halde, gönüllerinde “Ben Kazak’ım” duygusunu yerleştirebilmiş gençlerdir. Sömürgeciler tarafından, göz açtırılmayarak, kırılıp ezilmiş, geçmişi karalanıp geleceği ipotek altına alınmış bir ülkenin gençlerinin bu kararlılığı, kahramanlıkla eşdeğerdir.

      Genç Tulparlılar, öz halkının kültürünü, edebiyatını, örf-âdetini, tarihini ve anadilini küçümseyip karalayan devlet politikasına rıza göstermeyeceklerini açıkça ilan ettiler. “Kazak eli”, “Kazak yeri” denilen kavramların yok edilmesine göz yummayacaklarını gösterdiler. Kırk asırlık tarihi olan Kazak halkını, Sovyet hükümetinin yok saymasını adaletsizlik, süre gelen bir ahlaksızlık olarak tanımladılar. Kazakların yerleşik kültürel özelliklerini korumayı, ata-baba emaneti olarak kabul ettiler.

      İşe, mertebemiz, diğer milletlerden aşağıda olmasın, el-yurt olalım; bu, atalarımız karşısındaki kutsal görevimizdir, boynumuzun borcudur diyerek koyuldular.

      Onlar, önlerine koydukları maksatlarına ulaşacaklarına inanmışlardı. Adalet ve iyilik, er ya da geç mutlaka üstün gelir. Eğer iyiliğin tabiatı üstün olmasa, insanlığın kendisini geliştirmesi mümkün olmazdı; kendine özgü vasıfları muhafaze edip, millet olup, insani değerler inşa edemezdi.

      Genç Tulparlılar, suyun akışına karşı durmaya niyetlenmişlerdi. Böyle bir tavrın, hangi toplumda olursa olsun, son derece tehlikeli bir davranış olacağı açıktır. Bundan dolayı onları, gururla, kendi dönemlerinin kahramanları olarak tanımlayabiliriz.

      İnsan bilincinin en üst basamağı millet olabilmektir. Bu, binlerce yılda gerçekleşen uzun bir süreçtir. İnsanlık tarihindeki en haklı mücadele ise, milli bağımsızlık için yapılanıdır. Özgürlük için, bağımsızlık için gayret gösterme, bağımsız devlet kurma halkın ülküsüdür. Bu ülkü, “millet” denilen en kutsal, en değerli sözün kudretinden doğar.

      Genç Tulpar teşkilatının diğer cemiyet ve hareketlerden farkı da, üstünlüğü de, milletin geleceğini başka bir ülke, başka bir millette değil, öz halkında arayıp, buna inanmalarındaydı. Milli karakterle yoğrulup, milli şuurlarının uyanması onları, kendi tarihimizi öğrenmeye yöneltti. Bunun eninde sonunda ama zorunlu olarak, ülkemizi bağımsızlığa ulaştıracağına inandılar.

      Tarihi çarpıtan, halkı karalayan bir politikaya, bundan 60-70 yıl önce karşı durmaya çalışan gençleri birleştiren şey, milli ruhun, yüreğin gücüydü. Gençlerin sosyalist fikirlerle zehirlenen bir ülkede büyümelerine rağmen, milli ruhu kaybetmemeleri olağanüstü bir durumdu. Bu mucizevilik, Genç Tulparlıların kanına sinmiş milliyetçiliklerinden, asil geçmişlerinden kaynaklanıyordu.

      Asil insanların nesli, nasıl bir akıbetle karşılaşırsa karşılaşsın her zaman asil kalır. Asalet yani insanın sahip olduğu iyi hasletler ve feraset, nesilden nesile manevi devamlılıkla aktarılır. Aslı kurt olanın nesli de kurt olur. Asalet olgusu, iyi adamın rastgele kalıplaşmayacağının göstergesi, ata-babalardan tevarüs edilen dünyevi, vicdani, psikolojik ve insani hususiyetlerin toplamıdır; çünkü “soy asma, soyuna çeker!”

      Genç Tulparlılar, milli çıkarlar için ortak hareket etmeyi sadakatle ve ısrarlı şekilde devam ettirdiler. Mesela, teşkilatın adının “Genç Tulpar” konulması sırasında başka öneriler de gündeme getirilmişti. Hepsi de Alaş ideasını kendilerine bayrak yapan gençlerden bazıları, Kazak yerinin doğusu ile batısını, kuzeyi ile güneyini birbirine bağlayan Sarı Arka yöresi, Alaş aydınlarının en çok toplandığı bölgedir, bu sebeple adı “Sarı Arka” olsun önerisinde bulunmuşlardı. Ama Sarı Arka olarak adlandırılırsa, düşüncemiz Alaş düşüncesi, yolumuz Alaş yolu olsa da, bölünmüş gibi görünürüz, kendimizi tek bir bölge ile sınırlandırmış oluruz gerekçesiyle uygun görülmedi. Sonunda, “Tulpar”,20 at mizaçlı Kazak’ın sevimli bir deyimidir; biz genciz, bu sebeple adımız “Jas Tulpar” yani “Genç Tul-par” olsun diyerek sorun çözülmüştür.

      Biz buna bakarak, Genç Tulparlıların en baştan beri hemşehricilikten, kabilecilikten uzak durduklarını söyleyebiliriz. Bu davranış onların, ata-babalarımızı bölmeye değil birleştirmeye çabalayan, yabancılara değil kardeşliğe, akrabalığa inanan hasletlerinden kaynaklanıyordu. Nitekim her zaman, “Biz Kazak çocuğuyuz, parolamız Alaş’tır” diyerek, bölünmediler; birliği, tefrikaya üstün tuttular. Ülkenin haysiyeti, tüm Kazakların itibarı, sonraki nesillerin geleceği için önlerine büyük hedefler koydular.

      Kazaklar için “Er kanadı, at”tır. Yılkı21, Kazak bozkırının ikinci adıdır. Ulu bozkırı yönetmek için Kazaklara, atın yalnızca yelesi ile beli değil, toynağındaki urganı bile gerekli olmuştur. Hayatları hep atlara bağlı geçmiştir. Milli tarihi boyunca, tüm yaşantı ve düzeni ata bağımlı, “yılkı” hayvanı ile iç içe olan bir halktır, Kazak halkı. Tarihteki askeri seferler, bozkır için yapılan uzun, kanlı ve acımasız savaşlar hep at üstünde gerçekleştirilmiştir. Kazakların “İnsan, yılkı mizaçlıdır” sözü onların işte bu hayat felsefelerinden türemiştir. Anne sütü ile at sütü, bizim tarihimizin başlangıcıdır. “Argımak” yani soylu at, “jabı” yani cins olmayan at gibi sürünmez.

      Tulparlar, sanat tarihimizde de büyük yer tutarlar. Bunları bilmeden bozkırı, doğduğu yeri tanıma, sevme mümkün değildir. Gençlerin, halkın hürriyeti için mücadele etmek amacıyla kurdukları cemiyetin adını, “Genç Tulpar” koymaları, kendi tarihlerini, Kazakların karakterini, zihniyet ve milli özelliklerini iyi bildiklerinin delilidir.

      İngiliz bilim adamları, atların ilk kez Kazakistan’ın kuzeyinde evcilleştirildiğini ve kımızın 5500 yıldan beri içildiğini ortaya koydular. Yılkı hayvanının ilk kez evcilleştirilip, günlük ihtiyaçlar için faydalanılması, insanlık tarihini yeni bir merhaleye taşıyarak sosyo-politik gelişiminde köklü değişimler getirdi. “Botay Kültürü”22 kazılarında binlerce at kemiği bulunması, bizim ata-babalarımızın hayat sürme seviyesinin ne kadar yüksek olduğunun göstergesidir.

      Şuuru berrak, zihni açık Genç Tulparlılar, Kazak halkının Avrasya bozkırlarındaki Türk halklarının temelini oluşturan en eski boy olduğunu öğrendikten sonra bunu herkese anlatmaya başladılar.

      Onlar, Kazak yurdunun her köşe-bucağından toplanmış;

Скачать книгу


<p>20</p>

Tulpar: Türk Mitolojisinde önemli bir yeri olan ve destanlara konu olan efsanevi uçan at. Gökyüzünden gelerek zor durumdaki insanlara yardım etmesinden dolayı kutsal kabul edilir. Tulpar kelimesine, Türkistan Türkleri’ninkiler başta olmak üzere birçok Türk lehçesinde rastlanır. Aynı zamanda Kazak bozkırlarından Altaylara, İdil-Ural’dan Kuzey Kafkasya’ya kadar pek çok Türk boyunun destanlarında, efsanelerinde canlı bir motif olarak yer alır. (ç.n.)

<p>21</p>

Kazakça da Yılkı (Jılkı) kelimesi, Türkiye Türkçesinde olduğu gibi başıboş bırakılmış at anlamında değil, safkan at anlamında kullanılmaktadır. (ç.n.)

<p>22</p>

Kuzey Kazakistan’daki Eneolitik devre ait (MÖ 4-3 bin) Botay kültürü yerleşmesi. Bu kültürün en önemli özelliği atın ilk kez evcilleştirilmesi ve at yetiştiriciliğinin önemli oluşudur. (ç.n.)