Metres. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Metres - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 13

Жанр:
Серия:
Издательство:
Metres - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

gösterilen dersleri öğrenmeye hevesli, zeki bir çocuğu bilmek, onu terbiye etmek kolaydır. Fakat bunun aksi olursa, yani çocukta çalışmak isteği bulunmaz, dikkati derse çekilemezse ne yaparsınız?

      Firuze Hanımefendi oğlunun konuşma tarzından, hâlinden ve tavrından bazı cevherler saçmaya başladığını kavrayarak, bilmediği bir dilden geçen bu konuşmayı dikkatle dinlerse anlayacakmış gibi oturduğu koltukta vaziyet aldı. Madam Krike şimdiye kadar yanlarında mürebbiyelik ettiği ailelerden hiçbiri tarafından böyle bir imtihana çekilmemiş olduğundan miyoplara mahsus tarzda gözlerini buruşturup Hami’yi süzerek Fransızca:

      “Mürebbi yahut mürebbiyelerin birinci vazifeleri yetiştirmelerine memur edildikleri çocukların zekâ, istidat, yaradılış meyillerini inceledikten sonra meydana çıkacak duruma göre bir usul tutmaktır.”

      Hami, kendi terbiyesindeki düzensizliği gösterir bir çabuklukla:

      “Madam, éducation kelimesinin aslı nereden geliyor? Size éducatrice yerine niçin institutrice deniyor?..”

      Beyin böyle konudan konuya atlayıvermekteki hoppalığından oğlundan önce babasının terbiye edilmeye ihtiyacı olduğunu kavramakta güçlük çekmeyen mürebbiye karşısındakini süzmek için gözlerini büsbütün büzerek:

      “Pardon mösyö! İlk sualinize cevap vereceğim. Cevabı bitirmeden bir ikincisini sormaya kalkışmayınız.”

      Madam Krike’nin bir hocaya sahiden yakışan bu sert ihtarı beyefendinin biraz canını sıktı. Fakat kendi çocukluğundaki hocalar gibi, öğrenci ile curcunaya çıkışan öğretmenlerin derslerinden bir fayda ummak kabil olmadığı artık Hami Bey’ce tecrübe edilmiş olduğundan Rıfkı’nın doğru dürüst bir terbiye alması için bu defalık madamın bu sertçe muamelesine katlandı.

      Mürebbiye devam ederek:

      “Bir çocuğun öğrenmeye heves göstermemesi, dersine dikkat etmemesi başlıca iki sebepten ileri gelir; birincisi haylazlık, ikincisi ahmaklıktır. Bir çocukta öğrenmek kabiliyeti olup da haylazlık ve tembellik yüzünden çalışmıyorsa ona bu tadı tattırmak için çeşitli çarelere başvurulur, dikkatini derse çekmeye çalışılır. Bu çalışma çok defa boşa çıkmaz. Fakat bu dikkatsizliğe sebep ahmaklık, yani zihnin almaması ise o zaman bu yaradılış eksikliğini tamamlamak işi güçleşir. Bunun için de bazı usullere başvurulur. Fakat iyi bir sonuç elde etmek hemen hemen imkânsız gibidir. Bereket versin ki böyle çocuklara çok az rastlanıyor. Bunun için Lük57 der ki: ‘Böyle dikkat edememek hâli bir çocukta rastlanacak eksikliklerin en fenasıdır; çünkü bu eksiklik bünyeye, yaradılışa ait olduğu için düzeltilmesi zordur.’ ”

      Madam Krike, ahmak çocuklardan Fransızca hemen hemen şöyle bahsetmişti:

      “La diffuculté est plus grande, quand on o affaire à des natures tout à fait ingrates, et quand l’inattanion le signe d’uneindifférence générale de l’esprit.” (Pédagogie: Gabriel Compayré)

      Hami Bey, madamın terbiye ve tedristeki bilgisini annesi Firuze Hanımefendi’ye anlatmak ve bununla da Fransızcadan Türkçeye çevirmedeki ustalığını göstermek üzere ağzını açarken salondan içeri, perde köşesinden Karagöz çıkar gibi, Revai girdi. Sağ elinin beş parmağını açarak göğsüne yapıştırmak suretiyle odadakilere dervişçe bir selam verdi. Başköşede bir koltuğa diz çökerek oturdu. Madam Krike, bu yeni gelenin dervişane kıyafet ve aldırışsız davranışlarından çok koltuk üzerinde diz çöküp oturmasına şaştı.

      Revai, salondan kovulmaz ki, defederek onun hicivci dilinden kurtulmak kabil olsun. Bu herifin zıddına basmak, ne kadar bulaşıklığı varsa onu harcamaya bir yol açmak, edepsizce sözlerine çanak tutmak demek olduğunu ana ile oğul bildikleri için, ister istemez kendisini, mürebbiyeye, “felsefenin en yüksek derecesine erişmiş, fakat dünyadan geçmiş, kinik felsefe yoluna girmiş akrabalarından derin bir feylesof, mutasavvıf bir şair” olmak üzere takdim ettiler.

      Revai, dil uzatmada aşırı gittiği, artık sözleri dayanılmayacak hâl aldığı zamanlarda iş Ali Ağa adında, sadece bu hizmet için tutulmuş bir uşağa bırakılır. Ali, kinik filozofu, boşboğaz Revai’yi susturuncaya kadar sopa ile döverdi. Fakat Revai’nin bu şekilde yola getirilmesi gürültülü olduğu için ancak yılda birkaç defa yapılırdı.

      Madam Krike besbelli bir şaka olarak “Fakat kinikler böyle büyük evlerde oturmazlar.” dedi. Revai biraz Fransızca anlar, fakat düzgün söyleyemezdi. Garip huylu feylesof, fino gibi tüylerinin altından gülerek madamın sözlerine Türkçe şu cevabı verdi:

      “Hepimizin bu evdeki oturuşumuz zaten geçicidir. Yalıyı borçlular zapt ettiği zaman ben kinik felsefeme uygun bir kovuk bulur tıkılırım. Fakat bilmem o zaman bu süslü hanımlarım, züppe beylerim nereye giderler?”

      İçkiye düşkünlüğünden gırtlağının uğradığı haraplık tesiriyle filozofun hoş olmayan sesi âdeta bostan dolabı gıcırtısı gibi çıktığından Madam Krike, evlerinde mürebbiyelik edeceği ailenin iflasa yaklaşmış eski kibarlardan olduğunu anlayamadı. Bunu anlatmamak için Hami Bey ortalığı söze boğmak isteyerek hemen lakırtıya girişti. Revai’nin salona geldiği sırada başlamak üzere iken başlayamadığı tercümanlığa başlayarak, annesine:

      “Madam Krike’nin mürebbiyelikteki bilgisi, söylediklerinden anlaşılıyor. Çünkü dersine dikkat edememek huyunda bulunan çocuklar için şöyle söylüyorlar: ‘Ne vakit nankör tabiatlarla insanın işi bulunursa ve ne vakit dikkatsizlik zihnin adem-i takayyüd-i umumisine58 alamet olursa o zaman keyfiyet daha güçleşir.’ ”

      Firuze Hanımefendi bu muamma gibi sözlere aklınca bir mana vermek için yüzünü buruşturur, gözlerini kırpıştırırken feylesof Revai derinden bir göğüs geçirerek:

      “Vay gidi tercüme… Vah zavallı Türkçe.... A yavrum Hami Bey! Bu senin tercümanlığın tıpkı orta oyunundaki doktorun, ‘Ne vakit karın içeride var çok kalabalık, açarsın sağ tarafta bir pencere, yutarsın bir saplı süpürge.’ İşte ona benzedi. Madamla olan esas bahsiniz Rıfkı’nın talim ve terbiyesi değil mi? Siz ondan ne anlarsınız? Valideniz hanımefendinin usul-i terbiye-i etfale derece-i vukufu, işte sizde, bir tanecik oğlunda görülüyor, numune meydanda… Bu kadar hocalar tutuldu. Seni okutmak bahanesiyle o heriflerin yedikleri tatlılar bir araya getirilirse alimallah bugün baklavadan bir yangın kulesi yapılır, ekmek kadayıflarıyla bir çırpıcı çayırı döşenir, o kaymaklarla etrafına bir de duvar çevrilirdi. Sonra tahsil için Paris’e de gittin. Oradaki tahsilin derecesi de deminki ‘Ne vakit nankör tabiatlarla insanın işi olur.’ gibi saçma sapan tercümelerinden anlaşılıyor.

      Maksat, çocuğun tahsili için madamla konuşmak ise o ciheti bana bırakınız, ben görüşeyim. Hem anlayayım bakalım, mürebbiyenin felsefedeki göz açıklığı nerelere kadar varabiliyor?”

      Madam Krike’ye dönerek:

      “Madam, moi, parler, un peu français…

      Mürebbiye gülerek:

      “Très bien, monsieur, très bien.

      “Me, pa boku!..

Скачать книгу


<p>57</p>

John Locke. (e.n.)

<p>58</p>

Adem-i takayyüd-i umumi: İlgi yokluğu. (e.n.)