Metres. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Metres - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 12

Жанр:
Серия:
Издательство:
Metres - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

bir şeyi çok uzatmamalarını, üzüntü verecek yollara sözü götürmemelerini nezaketle hatırlatır ve bunun dışında çalçenelik ile can sıkacak bir kadın olursa onu bir bahane ile odadan dışarı çıkarmanın kolayını bulurdu.

      Bir kere kadının biri kız kardeşinin karahummadan nasıl öldüğünü bütün ince noktalarına kadar hikâye ile hanımefendiyi bayıltmış ve bundan gelen sinir buhranını hekimler bir ayda tedavi edememişlerdi.

      Bu yalıda Nedime’den sonra vaka erkânı arasına gireceklerden biri de merhum Şadi Efendi’nin kız kardeşinin oğlu şair Revai Bey’dir. Girip çıkmadığı meslek kalmayarak dünyanın iyi kötü bin türlü hâliyle havalandıktan sonra nihayet o ailenin başına bela kesilerek postu yalıya sermiş, kovmakla, tahkirle oradan uzaklaştırılamamıştır.

      Akşamları yarım okkaya yakın dem çeker.56 Fakat Allah saklasın sarhoşluğu hiç çekilmez. İçkisi yerini bulup da gözleri döndü, ağzı da çarpıldı mı artık yanından kaçmalı. Saçmalarına dayanılmaz. Şiir diye yumurtladığı vezinsiz, kafiyesiz birtakım saçmalıklar, edep dışılıkta Süruri’nin açık saçık yazılarını bir ahlak kitabı derecesine yükseltir. O yalıda en ziyade hicvettiği de Firuze Hanımefendi’yle oğlu Hami Bey’dir. Bu ikisine sövüp saymaya bir türlü doyamaz. Ayıklığında kinizm yolunda bir filozof, sarhoşluğunda tamamıyla terbiyesiz bir zirzop kesilir. Meryem Dudu’ya tutkundur. Karıyı kimsesiz bir yerde yakaladıkça ağza alınmaz şiirler ile aşkını ilan eder. Dudu kızarır bozarır:

      “Revani Bey o ne ayıp laflardır ki bana edoorsun? Ben senin ağzına sığar bir kaşığım acep?” diye parlayarak oradan savuşmak ister.

      Lakin Revai:

      “Dudu’m revani dedi beni tatlı buldu

      Bak nasıl anladı şaştım lezzet-i lahmimden.” saçmasıyla karşılık verir.

      Revai ellisini geçkindir. Fazilet ve irfanca kendinin zamanın kutbu olduğunu övünerek söyler. Nazariyelerinin hepsini tecrübe ettiğinden dolayı kendisinin bilmediği hiçbir felsefe mesleği yoktur. Hizmetçi gibi bazı cahiller alayına karşı, arada bir şeyhçe, dervişçe sözler sarf eder. Ne dediğini galiba ne kendi anlar ne de başka birine anlatabilir.

      “Yağmur yağıyor.” deseler, “Gözünden akan ondan başka bir şey midir?” diye sorar. Karşısındaki şaşırarak “Gözümden akan nedir?” sorarsa hiç de temiz olmayan “Sidik!” cevabını vererek karşısındakini şaşırtır durur. Sonra da işin bilgi tarafına geçerek: İnsanın vücudunda senenin günleri kadar, ne eksik ne artık, tastamam üç yüz altmış beş ve şu kadar küsur çeşme bulunduğunu ve bu vücut kaynaklarının her birinden balgam, kan, safra, sevda gibi dört unsurdan çıkan küsuratı ile üç yüz altmış beş türlü su kaynadığını ve Avrupa’nın bilgisiz hekimlerince bu akıntılardan gözyaşı, sidik, ter ve buna benzer ancak birkaçının bilinip üç yüz bu kadarının o zavallılar için henüz bilinemez olduğunu anlatır.

      Eğer karşısındakini bu sözleri dinleyecek kadar şaşkın bulursa o zaman artık ucu bucağı hiç bulunmaz taraflara doğru konuşmayı uzatır. “Yeryüzünde bulunan nehirlerin her biri bir renkte damardır.”dan meseleyi açmaya girişir. Bu renk çeşitliliğinin nedenlerini anlatır. Asıl kaynakların süt ve şerbet olması ihtimallerinden söz ederken, küremizin iriliğine sözü çevirir, dünya çapının 12.732.814 metre bulunduğu, her ne kadar bu konudaki kitaplarda yazılmış ise de bunun sekiz buçuk santiminin büyük bir yanlış olduğunu hiddetlenerek iddia eder. Eğer karşısındaki anlayışlı ve biraz da sinirlilerden ise mesele buralara dökülmeden ya o Revai’yi döver yahut kendi ondan dayak yiyerek oradan çekilir.

      Revai dağınık ve çulsuzun biridir. Saçlarının erken ağarmış olmasından ve serseriliğinden dolayı gerçek yaşından on beş yaş büyük gözükür. Başına geniş bir arakiye, arkasına koyu renkli bir entari giyer. Beline koca bir balgami tokalı kemer takar. Kaç yıldır makas tarak görmemiş beyaz saçları, taşarak gene temizlik ve düzen görmemiş beyaz sakalına karışır. Gece kendisine loşça bir yerde rastlayan adam pek sağlam yürekli olmalıdır ki, Hint dervişlerine benzeyen bu saçaklı babadan korkmasın. Zavallı Meryem Dudu gece bu umacıya rastlamamak için kendi dilinde bildiği ne kadar dua varsa okur. Bu kadar çekinmeye karşı yalının Cinci Meydanı’nı andıran sofalarında bazı bu korkulukla göz göze gelir:

      “Ah işte odur, gene Revani’dir. A beyefendi birden görünce sizi tanıyamadım. İçime korku koydunuz. Fena saatten uzak olsunlar, zannettim ki gene onlardan birine rastlandım.” sözleriyle korkusunu anlatan Dudu’nun bu son acayip cümlesine sarhoşun verdiği cevap burada açıklanamaz. Meryem’in korkusuna şimdi biraz da hiddet karışarak haykırır:

      “O uzun dilini içeri çekersin? Beni sarhoş mezesi karılardan sandın? Cin, şeytan olsan sana gene çarpılmam.”

      “Dudu, ben seni mutlak bir akşam çarpacağım.”

      “Sokağa çıktığımda köpekler peşimden hav edorlarsa ondan vicdanıma bir bulantı gelor? İşte senin sözlerin de tut ki ona benzer havlardandır.”

      “Dudu… Ben yalnız havlamam. Adamı yumuşak tarafından ısırıveririm.”

      “Sokağın köpekleri oşttan anlarlar da sen anlamazsın? Sana oşt edorum.”

      “Oşt edersin, ama gitmezsem ne yaparsın?”

      “Ağzımı icara koymamışım, bağırırım.”

      “Haydi bağır bakalım.” ihtarı ile Revai, Dudu’ya saldırır. Dudu, üst perdeden bir yaygara koparır. Av ile tazı gibi biri önde, öteki arkada bir kaçış, bir kovalamadır başlar. Zavallı Meryem kalabalık bir odaya kendini atabilirse ne âlâ… Atamazsa vücudunun yumuşak yerleri Revai’nin keskin dişleri ile kabarır. Garibi şurasıdır ki Dudu’nun öfkesi çabuk geçer. Sarhoştan hanımefendiye şikâyeti pek ender olur. Dudu kapı yoldaşlarına Revai’den şu yolda dert yanar:

      “Görünüyor ki bu herif o ak sakalı ile benim için yüreğinden idare fitili gibi yanor. İnsandan ziyade bostan korkuluğuna benzer. Bazı ileri geri laf ediyorsa aptaldır deyi tınmoorum. Fakat ısırmasına can dayanor? Hanımefendimin hatırası vardır işte… Öyle yerlerimi dişlemiştir ki, günah çıkarırken papasa demekten ar duyarım. Revani Bey filozofların ‘sinik’ cinsindendir. Türkçede ona ‘köpek filozof’ yahut ki ‘köpoğlu filozof’ derler ne derler iyi bilmorum. Diyojen de bu cins filozoflardan idi, fakat böyle kimseyi ısırdığı tevarihte okunmamıştır.”

      Meryem Dudu, kırk beşini geçkindir. Fakat dört beş yıldır yaşını soranlara hep otuz dokuz cevabını verir. Mümkün değil kırka atlamaz. Saçlarını boyar, başına bağladığı kendi renginde oyalı yemeninin katmerlerine özentili bir düzen vermek için aynanın karşısında geçirdiği dakikalara bakılırsa Revai’nin saldırgan dişlerinden hem kaçtığı hem davul çaldığı anlaşılır.

      Meryem Dudu ile şakalaşması böyle dil şakasından dişleme hâline geçtiği sıralarda Revai’ye bir eğlence daha çıktı. Modist Hezar’ın ballandırdığı mürebbiye Madam Krike yalıya geldi. Madam Krike’nin yaşça Meryem’den ayrılığı kırk beş yaşını gizlemeden cesaretle söylemesinden ibaretti. Mürebbiye her gün tuvalet sabunları ile yüzünü yıkamaya meraklı

Скачать книгу


<p>56</p>

Dem çekmek: İçki içmek. (e.n.)