Çocuk Kalbi. Edmondo De Amicis

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çocuk Kalbi - Edmondo De Amicis страница 11

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Çocuk Kalbi - Edmondo De Amicis

Скачать книгу

sonra “(t)” leri ve “(1)” leri muallimin söylediği biçimde yılan gibi yazıyorum. Ne yapabilirim, ona doğrusunu söyleyeceğim. Kolumu çok oynattığım için parmaklarım yoruluyor. İşin önemi annemin iyi olmasındadır. Bugün hamdolsun daha iyi. Gramere gelince ona yarın sabah erkenden çalışacağım. Ah işte kömür arabası, haydi çalışmaya!”

      Siyah çuvallarla dolu bir yük arabası dükkânın önünde durdu. Koretti arabacıyla konuşmaya koştuktan sonra avdetle: “Şimdi…” dedi, “Sana kal diyemem. Artık yapma. Beni biraz görmek için geldiğine teşekkür ederim. Haydi güzel güzel gez mesut Hanri!”

      Ve elimi sıkarak birinci çuvalı arkasına almak üzere koştu. Dükkânla araba arasındaki seferlerine başlıyordu.

      Kedi derisinden keçe şapkası altında taze siması o kadar coşkulu, sevinçli ve aceleci idi ki görmek insana zevk veriyordu.

      Bana “Mesut Hanri!” diyor. Hayır, Koretti, hayır; sen benden daha mesutsun. Aynı zamanda okuyor ve çalışıyorsun. Babana, annene benden daha faydalısın, benden daha cesur ve benden yüz defa daha iyisin benim aziz arkadaşım!

      MÜDÜR

18 Cuma

      Koretti bu sabah memnundu, çünkü aylık imtihanında bulunmak üzere, ikinci sınıfta iken muallimi bulunan Mösyö Koatti gelmişti. Bu Mösyö Koatti’nin yüksek endamı, kıvırcık saçları, karanlık gözleri ve heybetli sedası vardır. O çocukları daima cezalandırmak, hatta hapse koymak için korkuttuğu hâlde kimseye ceza vermez ve talebesini korkuttuğu için sakalının içinde güler. Bizim belediye mektebinde sekiz muallim vardır. Küçük ve tüysüz olan ve pek genç görünen bir muavin bunlara dâhil değil.

      Müdürümüze gelince iri ve şaçsızdır. Altın gözlük taşır, kül renginde sakalı göğsüne kadar iner. Ceketi daima düzen ile çenesine kadar iliklidir. Çocuklarla pek iyi olduğu derhâl farkedilir. Soruşturma için çağırılmış olanlar odasına titreyerek girdikleri zaman müdür onlara hiç darılmaz fakat ellerini tutarak tatlılıkla iyiliğe teşvik eder. Hemen genellikle çocuklar hatalarına pişman olurlar ve bir daha yapmayacaklarını vaadederler.

      O kadar iyilikle ve o kadar inandırarak söyler ki mektepliler yanından gözleri kızarmış, ceza almaktan daha fazla mahcup ve müteessir olmuş bir hâlde çıkarlar.

      Muhterem Müdür! Memuriyette daima birinci ve sonuncu olacaktır.

      Sabahları talebeyi bekler ve ebeveyne cevaplar verir. Akşamları talebe çıktığı zaman çocukların arabaların altında kalmamaları, birbirleriyle hiç dövüşmemeleri, birbirlerinin başlarına atmak üzere çantalarına kum ve taş doldurmamaları için mektebin etrafına nezaret eder.

      Onun gölgesi bir sokağın köşesinden görününce bir alay çocuk oyunlarını hemen bırakarak kaçışırlar. Müdürün parmağı uzaktan onları korkutur fakat müşfik ve hazin olan tavrı merhamet vaadeder.

      Annem bana dedi ki müdürlük masasının üstünde daima resmi duran genç bir gönüllü olan oğlunu kaybettiği zamandan beri kimse onun güldüğünü görmemiş. Uğradığı bu felaketten sonra istifa etmek isteyen müdürümüz emekliliğini isteyen mektubu yazmıştı. Fakat talebesinden ayrılmaya sebep olacak bu istidayı göndermeyi her gün erteliyordu. Hâlbuki geçen akşam babam onun odasında bulunduğu sırada dilekçeyi göndermeye karar vermiş görünüyordu. Babam ona, müdürlüğü terk ettiğini görmesiyle meydana gelen üzüntülerini bildirirken birdenbire odaya bir adam girer. Bu adam, Baretti Dairesine çocuğunu kaydettirmek için gelmişti. Müdür çocuğu görerek şaşkın bir hâl gösterir. Bir çocuğa, bir de masasının üzerindeki resme bakar sonra yeni talebeyi yanına alarak dikkatle süzer. Bu çocuk kaybettiği oğluna şaşılacak derecede benziyordu. Müdür çocuğun ismini kaydetti ve esmer başını okşayıp çocukla pederi gönderdikten sonra düşünerek masasına oturdu. Babam kesilmiş olan sohbete devam ederek: “Müdürlüğü terk etmek istemeniz ne kadar yazıktır.” deyince müdürümüz bu sözlerle düşüncelerinden uyanır gibi silkinerek istifa istidasını aldı ve “Kalıyorum!” diyerek yırttı.

      ASKERLER

22 Salı

      Müdürün oğlu öldüğü zaman gönüllü idi. İşte bunun için ki zavallı baba daima askerlerin geçişini görmek için mektepten çıktığımız zaman Korso’ya giderdi. Dün oradan bir piyade alayı geçiyordu. Elli kadar çocuk cetvellerini çantalarının üzerine ahenk ile vurarak mızıkacıların etrafında sıçrıyorlardı. Biz toplu olarak yaya kaldırımının üzerinde duruyorduk.

      Pek dar elbisesinin içinde sıkılmış, bir büyük ekmek parçasını ısıran Garron; daima ihtimamla iyi giyinen Votini, yanında babasının ceketini giyen çilingirin oğlu; Kalabralı; kırmızı saçlı Krossi, arsız çehresiyle Franti, topçu yüzbaşısının oğlu tramvayın altından bir çocuk kurtaran ve şimdi koltuk değnekleriyle yürüyen Robetti, biz: Hepimiz askerlerin geçişini görmek üzere orada idik. Topallayan bir askeri görerek Franti gülmeye başladı. Derhâl omzuna bir elin dokunduğunu hissederek döndü ve müdürümüzü gördü. “Görüyor musunuz Franti, sırasında yürüyen ve ne cevaba ne de kendini müdafaaya gücü yetmeyen bir askerle eğleniyor. Bu bağlı bir adamı aşağılamak gibidir ve buna alçaklık derler! “dedi. Franti saklandı.

      Askerler ter içinde ve tozlarla örtülü dörder dörder geçiyor, tüfekleri güneşte parlıyordu.

      Müdür bize diyordu ki “Askerleri sevmelisiniz çocuklarım. Onlar bizim koruyucularımızdır. Yarın toprağımıza bir ecnebi ordusu tecavüz ettiği zaman kendilerini bizim için fedaya gidecekler. Bunlar da sizin gibi çocuktur. Sizlerden farkları birkaç seneden fazla değildir. Onların da mektepleri, kışla mektepleri var. İçlerinde bizim aramızda olduğu gibi zengin veya fakir olanlar var ki her biri İtalya’nın bir kısmından gelmiştir. Bakınız kıyafetlerinden memleketleri hemen hemen tanınabilir. SicilyalıIar, Sardunyalılar, Napolililer, Lombardiyalılar geçiyor. Bu alay 1848’de galip gelen alaydır. Askerler aynı asker değilse de bayrak daima odur.

      Siz doğmadan yirmi sene evvel memleket için bu bayrağın etrafında ne kadar adam can vermişti.”

      Garron “İşte bayrak!” dedi.

      Hakikaten askerin başı üzerinde kırmızı, beyaz ve yeşilli bir bayrak dalgalanıyordu.

      “Haydi çocuklarım…” Müdür söylüyordu, “Orduya karşı hürmetinizi gösteriniz. Üç renk geçerken ellerinizi alnınıza götürerek mektepliler gibi selamlayınız!”

      Bir zabit tarafından taşınan, örselenmiş ve eskimiş olan bayrak önümüzden geçti. Mızrağına bir madalya asılmıştı. Hepimiz birden ellerimizi alnımıza götürdük. Zabit bize bakıp güldü ve selamımızı aldı. Arkamızdan bir ses “Aferin çocuklarım!” diyordu. Döndüğümüz zaman yakasının iliğinde kurdele bulunan bir ihtiyar gördük. Bu emekli olmuş bir zabitti: “Aferin çocuklarım. Ne kadar iyi yaptınız. Küçük iken sancağı selamlayan büyüdüğü zaman müdafaa eder!”

      Bu mert adam böyle söylerken alayın bayrağı, sesleri askerî mızıkaya refakat eden bir çocuk sürüsüyle kuşatılmış olarak, orada, Korso’nun üzerinde dalgalanıyordu.

      NELLI’NİN KORUYUCUSU

23 Çarşamba

Скачать книгу