Çocuk Kalbi. Edmondo De Amicis

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çocuk Kalbi - Edmondo De Amicis страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Çocuk Kalbi - Edmondo De Amicis

Скачать книгу

eden şu tezkere ile ihtar etmeyi vazifeden addetti:

      “Kardeşinin muallimesi huzurunda annene karşı hürmette kusur ettin. Bu bir daha tekrar etmesin Hanri! Küstahlığın kalbime bir hançer gibi tesir etti. Birkaç sene evvel sen hasta iken beşiğine eğilmiş nefeslerini muayene eder ve seni kaybetmek ihtimaliyle ağlar ve hıçkırırken anneciğinin o hâlini düşündüm. Bu hatıra üzerine sana karşı kızmaktan kendimi alamadım. Şimdi düşün Hanri! Sen annene hakaret ettin öyle mi? Annene ki seni bir saatlik ızdıraptan kurtarmak için saadetinden bir seneyi feda eder. Senin uğrunda dilenir, hayatın için ölmeye razı olur. Hatırına getir ki Hanri! Sen belki pek hazin günler hatırlarsın fakat bunların en hazini, en acıklısı, anneni kaybettiğin gün olacaktır.

      Büyüdüğün, bir adam olduğun zaman, hayat mücadelesi seni kuvvetlendirdiği zaman onun sesini işitmek ve açılmış kollarını görmek ihtiyacıyla şüphesiz onu anacaksın çünkü ne kadar büyük ve ne kadar dayanıklı olsan da kendini himayesiz ve kuvvetsiz bir zavallı çocuk zannedeceksin.

      O zaman sebep olduğun üzüntüleri acıyla hissedeceksin. Vicdan azapların pek ağır olacak. Bedbaht! Anneni üzersen hayatında sulh ve huzur ümit etme! O zaman pişman olmak, ondan af dilemek, hatırasına hürmet etmek faydasızdır. Vicdanın seni asla rahat bırakmaz. Annenin tatlı ve iyi hayali ruhunu daima işkenceye sevk eder. Unutma ki Hanri evlat muhabbeti en kutsal aşktır. Yazıklar olsun onu yıpratan bedbahta! Annesine hürmet eden bir katilin bile kalbinde namuskâr bazı hisler var demektir. Ve annesini inciten, ona hakaret eden en şerefli insan bile adi mahluktan başka birşey değildir.

      Ağzından annene karşı hiçbir zaman sert bir söz çıkmasın. Ve ondan af dilediğin zaman bu, babanın korkusuyla değil kalbinin heyecanıyla olsun. Seni kucaklaması için ona yalvar, ta ki busesi alnındaki nankörlük lekeni silsin. Seni severim oğlum, hayatımın en muazzez ümidisin, fakat annene karşı nankör olduğunu görmektense ölmeyi tercih ederim. Git ve bir müddet için beni kucaklamaktan çekin, çünkü buselerine isteyerek karşılık vermeyeceğim.”

Baban

      ARKADAŞIM KORETTI

13 Pazar

      Babam beni affetti. Fakat henüz üzgün olduğum için öğleden sonra biraz gezinmek üzere annem beni kapıcının büyük oğluyla gönderdi. Bir dükkânın önünde duran yük arabasının yanından geçerken çağrıldığımı işittim. Bu su samurundan gömleği ve kedi derisinden keçe şapkasıyla sınıf arkadaşım Koretti idi. Büsbütün ter içinde, memnun görünüyor ve omzunda epeyce ağır bir odun yükü taşıyordu. Yük arabasının üstünde ayakta duran bir adam babasının dükkânına nakletmek üzere ona odunlar uzatıyor, o da, onları dükkânda yığın yaparak yine süratle arabaya dönüyordu.

      “Ne yapıyorsun Koretti?” dedim.

      Bir yük almak üzere kollarını uzatarak “Ne yaptığımı görüyorsun!” dedi, “Hem çalışıyorum hem de derslerimi tekrar ediyorum.” Ben gülmeye başladım. Fakat Koretti ciddi söylüyordu ve odunları alıp dükkâna doğru koşarken “Fiillerin, cinsi, adet ve şahsı itibarıyla değişmelerine fiillerin arızaları derler.” diyor ve odunları yığın hâlinde atarken “Zamana gelince, zaman fiil ile uyum gösterir.” diye devam ediyordu.

      Sonra yine bir kucak odun almak üzere arabaya yaklaşarak “Fiilin kendisiyle ifade ettiği surete gelince…” diye ilave ediyor ve bu suretle ertesi günkü gramer dersini tekrar ediyordu.

      Bana diyordu ki “Bak daha ne istiyorsun, zamanımdan istifade ediyorum. Babam çırakla bir siparişi teslim etmek üzere çıktı. Annem de hasta. Arabayı boşaltmak için benim yardım etmem lazım. Bu gramerimi tekrar etmekten beni menedemez ya. Bugün dersimiz güç. Onu kafama sokamıyorum.”

      Arabacıya hitaben “Paranızı vermek için saat yedide burada bulunacağını babam söyledi.” dedi.

      Araba gitmişti Koretti bana “Dükkâna biraz girsene.” dedi. Reddedersem belki neşesini kaçırırım korkusuyla odunlar ve çalı demetleriyle dolu ve kapıya yakın bir terazi konmuş olan bir büyük avluya girdim.

      “Bugün çok işim vardı. Seni temin ederim ki ödevimi birkaç kelimelik cümleler hâlinde parça parça yazıyorum. Bir parçasını yazmak üzere idim ki bir iş için geldiler. Tekrar başladım. Derken işte bu araba geldi. Daha bu sabah iki defa odun pazarına ta Venedik meydanına kadar gidip geldim. Bacaklarımda hiçbir şey hissetmiyorum ama ellerimin şiştiğini zannediyorum yapılacak resim ödevimin bulunmamasını isterdim. “

      Gayretli çocuk bütün bunları söylerken döşemeyi örten yaprakları kaldırmak üzere süpürüyordu.

      “Fakat ödevini nerede yapıyorsun Koretti?” diye sordum.

      “İşte burada gel de gör!”

      Beni mutfak ve yemek salonu vazifesini gören dükkânın arkasına götürüyordu. Bir köşedeki masanın üstünde kitaplar ve başlanmış ödevler konmuştu. “Hakikaten ikinci suali açıkta bırakmıştım…” dedi, “Meşin ile ayakkabı, kayış… Şimdi yol çantasını ilave ediyorum.” Ve kalemi alarak güzel yazısıyla yazmaya başladı.

      Bir seda dükkânın içinde “Burada kimse yok mu?” diye sordu. Bu çalı demetleri almaya gelen bir kadındı. “İşte geliyorum.” diye bağırarak Koretti odadan çıktı. Demetleri tartıp, parayı aldıktan sonra bir yazı taşının asılı bulunduğu köşeye girerek satışını kaydetti ve ödevine döndü “Biraz bakalım sayfamı bitirmeye bırakacaklar mı?” diye yazmaya devam etti: “Seyahat çantaları, askerler için palaskalar…”

      Birdenbire “Ah zavallı kahvem kim bilir ne oldu!” diye ocağa koşarak cezveyi ateşten kaldırdı.

      “Bu annemin kahvesi. İstersen onu beraber götürelim. Seni görürse memnun olur. Yedi günden beri yatakta… Aaa… İşte fiillerin arızaları gibi ben de bütün gün bu cezve ile elimi yakıyorum. Askerlerin çantalarından sonra acaba ne ilave etmeli, daha bir şeyler var amma bulamıyorum… Gel. Buraya gel!” Küçük arkadaşım bir kapı açtı ve annesinin yattığı odaya girdik. O bir yün yatağı işgal ediyor. Ve başında beyaz bir sargı bulunuyordu.

      Fincanı uzatarak “İşte kahve anne!” dedi ve beni işaretle “Sana sınıf arkadaşlarımızdan birini takdim ederim.” diye ilave etti. Kadıncağız “Ah! Hastaları görmeye gelmek çok iyi şeydir efendi oğlum.” diyordu. Koretti annesinin arkasındaki yastıkları düzeltti, yorganı yaklaştırdı. Ateşi karıştırdı, teklifsizce konsolun üzerine yerleşmiş olan kediyi kovdu.

      Kahve fincanını alarak “Başka hiçbir şeye ihtiyacınız yok mu anne?” diye sordu “İki kaşık şurubunuzu içtiniz mi? Bittiği zaman eczacıdan almak üzere ben giderim, odunlar yerleştirildi. Söylediğiniz gibi dörtte eti ateşe koyacağım, tereyağcı geçtiği zaman sekiz meteliğini vereceğim. Siz rahat olunuz anneciğim. Herşey yolunda olacak.”

      Kadın “Pekâlâ oğlum.” diyordu, “Sen her şeyi düşünüyorsun zavallı yavrucuğum.”

      Koretti bana babasının asker kıyafetiyle resmini içeren küçük bir çerçeveyi gösterdi. 1866’da, Prens Hümber alayında hizmet ettiği zaman kazandığı kıymetli madalyalar da gözüküyordu. Faal gözleri, memnun tebessümüyle bu aynen dostum Koretti’nin simasıydı.

      Tekrar mutfağa girdik.

Скачать книгу