Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı. M. Turhan Tan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı - M. Turhan Tan страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı - M. Turhan Tan

Скачать книгу

kızmadı, belki hoşlandı, bir yılan bakışıyla Yaksiç’i süzdü.

      “Gittikçe…” dedi. “Gözüme giriyorsun. Bana üstat olacak çağda ve kıratta değilsin. Lakin en iyi şakirdim olacağına kuşku yok. Hele kiliseye girelim, sonra görüşürüz.”

      Vlad, hepsi soğuk terden ıslak bir örtü içinde kalan boyarlarla, subaylarla ve Demitriyos Yaksiç’le birlikte kiliseye girdi, kutsal resimler önünde diz çöküp dualar okudu, mum yaktı, papazlara para dağıttı ve ayrılacağı sırada başpapaza saygı gösterdi, o akşam saraya gelip yemekte bulunmasını söyledi.

      Sokağa çıktıkları vakit Yaksiç’i sağ yanına almıştı, şen şen anlatıyordu:

      “Ben…” diyordu. “Ölümün bütün acılarını, öldürmek istediğim insanlara tattırmak isterim. İp, satır, balta, topuz bir çırpıda ölüm getirir. Böyle bir durumda ne ölen acı duyar ne öldüren tat duyar. Seyircilerin bile ipe çekilmiş yahut kılıçla başı uçurulmuş bir adamın ölümünü görmekten alacakları haz eksiktir. Yalnız zehir, ölüm mahkûmunu seyre değer bir biçimde kıvrandırır, çırpındırır, inletir. Fakat onun da büyük bir eksiği var: Kansızlık!.. Zehirle ölenlerin kanı akmaz. Kan görülmeyen ölüm sahnelerinde de hiç tat olmaz. Bunun için ben yakmayı veya kazıklamayı tercih ederim. Yakılan adamın ölümü seyre doyulmaz bir şeydir. O gibilerin kanları kızıl bir alev olur, fıskiyeden fışkıran sular gibi gökyüzüne sıçrar. Hiçbir odun, hiçbir çıra bu güzel kokulu alevi veremez. Kazıklanıp ölenlerin inceliği kıvranışlarındadır. Hiçbir köçek, hiçbir usta oyuncu kadın, kazık üstünde kıvranan ölüm mahkûmu kadar ahenkle bükülüp doğrulamaz. Bu oyunun müziği de kendisindedir. Kazıklanan adam hem oynar hem ırlar!”

      Biraz durduktan sonra sordu:

      “Sen, benim bu düşüncelerimden, bu buluşlarımdan daha üstün bir şey düşünebiliyor musun?”

      “Elbette düşünüyorum. Eğer sizi adam öldürtmekte biraz acemi görmesem ortaya atılır mıydım?”

      “Fikirlerini açık söyle, eğer bana bir yenilik öğretirsen seni başboyar yaparım.”

      “Teşekkür ederim. Fakat başboyar olmaktan ziyade adam öldürmek sanatında ustalığımı tanımanız beni bahtiyar edecektir.”

      “Buna da peki diyelim de bahse geçelim.”

      “Muhterem voyvoda! Benim sizde gördüğüm sanat eksikliği, eti ve siniri düşünüp yüreği, ruhu unutmanızdır. Siz öldürmek istediğiniz adamlara yalnız ten acısı sunuyorsunuz. Bunu ne kadar ustalıkla yapsanız, bir mahkûmun ruhunu ateşe vermekteki inceliğe yaklaşmış olmazsınız.”

      “Anlamadım delikanlı. Fikrini aç.”

      “Örnek göstererek sizi aydınlatacağım voyvoda. Deminden beş on kadının memelerini kestirdiniz, sonra da çocuklarının kafalarını koparıp o memelerin yerine koydurdunuz. Bu bizim Macar delikanlılarının ateşte yakılmasından da papazla eşeğinin kazıklanmasından da ince bir işti. Fakat adam öldürmek sanatı bakımından sakattı. Çünkü usta bir sanatkâr, o analara kendi çocuklarının başlarını ko-parttırmakla işe başlardı. Bu biçim davranılışladır ki ölüm mahkûmu kadının ruhu da acı duyardı, iniltisi keskinleşirdi.”

      Vlad, genç Macar’ın omzuna kuvvetli bir yumruk indirdi:

      “Beğendim!” dedi. “Gerçekten beğendim. Bundan sonra öldüreceğim adamların ruhlarını da bağırtmayı boşlamayacağım. Yalnız sen, büyük işlerde bana güzel fikirler vermekten, yenilikler öğretmekten geri kalma. Vazifen budur, yerin de sarayımdır. Artık Macar yurdunu unutacaksın!”

      Demitriyos Yaksiç’in gözlerinde bir pırıltı belirip söndü, ince dudaklarından birkaç teşekkür kelimesi döküldü. Vlad, kendi dehasına hayranlık göstermekle beraber o dehayı yükseltecek yolları da bilen delikanlının mırıldanışını işitmemiş gibi davrandı, başını ardına çevirip koruculara sordu:

      “Dilenciler ne oldu?”

      Cevap verildi:

      “Yediler, içtiler, size dua ettiler, barakada emrinizi bekliyorlar.”

      “Gidin, hepsini birer kazığa zincirle bağlayın, barakayı ateşe verin.”

      Ve Demitriyos Yaksiç’e döndü:

      “Bunların üzerinde senin dediklerini sınamak istemem. Çünkü dilencilerin ne kalbi ne de ruhu vardır. Onlar midelerine bağlı olarak yaşarlar. Onun için kendilerini sadece yaktırıyorum!”

***

      Bu kan ve vahşet dolu günün gecesinde Vlad’la Demitriyos ve Bükreş Kilisesi’nin başpapazı birlikte yemek yiyorlardı. Henüz ilk lokmaların alındığı sırada voyvoda birden dalgınlaştı, yemeği ve yanındakileri unutmuş gibi görünerek uzun bir zaman düşündü, sonra uykudan uyanıyormuşçasına silkindi, derin derin içini çekti.

      “Yaksiç!” dedi. “Bugün kaç kişi yaktım, kaç kişi kazıklattım, kaç kişi parçalattım?”

      “…”

      “Yataktan kalkar kalkmaz metresim Mariçe’yi kendi elimle öldürdüm. Sonra dört yüz Macar delikanlısını ateşe attırdım, içlerinden yalnız seni ayırdım. Arkasından bir düzineye yakın kadın ve çocuk öldürttüm, yirmiden fazla dilenci yaktırdım, bir papaz kazıklattım. Altı yüz Bohemyalı tacir, şimdi pazar yerinde kazığa vurulmaktadır. Bulundukları köylerde, kasabalarda oturan halkın sayısını bana doğru bildirmedikleri için beş yüz boyar da kendi evlerinin önünde kazıklanmak üzeredir. Demek ki bin beş yüz elli kadar cana kıydım.”

      Başpapaz, bu korkunç hesabın kafasına aşıladığı sersemlikle Vlad’ın önündeki ekmek dilimini aldı ve mırıldandı:

      “Canın sağ olsun!”

      Voyvoda, genç Macar’la konuşurken onun hulus çakmak2 şeklinde araya söz karıştırmasına kızdı:

      “Papaz efendi!” dedi. “Başkalarının malına el atılmamasını kilisede bağıra bağıra söyleyen sizsiniz, değil mi?

      O, damdan düşercesine yapılan bu sorunun ne yüzden yapıldığını anlamayarak şaşkın şaşkın cevap verdi:

      “Evet!”

      “O hâlde ne halt eder de benim önümdeki ekmeği alırsın?”

      Ve papazın bir şeyler söylemesine meydan vermeden hizmetçilere emir verdi:

      “Alın şu soysuz herifi, saray avlusunda kazığa vurun!”3

      Başpapaz palas pandıras sürüklenirken o, gevrek gevrek güldü.

      “Yaksiç!” dedi. “Ekmek meselesi bahane. Seninle konuşurken bu günlük kokan ihtiyarın yanımızda bulunmasını istemedim, onun için kendisini kazıklattım. Onu yemeğe çağırmamak daha iyi idi amma dalgınlıkla çağırmış bulundum. Sonra da pişman oldum, işte cezasının

Скачать книгу


<p>2</p>

Hulus çakmak: Dalkavukluk etmek, yaranmaya çalışmak. (e.n.)

<p>3</p>

Kazıklı Voyvoda’nın buraya kafadar yazdığımız vahşi cinayetleri Angel’in Eflak tarihinde ve Bonifiniyüs’ün eserinde birer birer ve uzun uzun yazılı olup Hammer, her iki tarihten yaptığı iktibasların yerlerini göstermektedir. Bizim Neşri, İdrisi ve Ali tarihlerinde de bu cinayetler hakkında hayli yazı vardır. Biz, en küçük bir katış yapmadık, Hammer’in bilhassa Angel’den aldığı malumatı roman üslubuyla tefrikamıza geçirdik. (y.n.)