Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı. M. Turhan Tan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı - M. Turhan Tan страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı - M. Turhan Tan

Скачать книгу

Budapeşte sarayını harekete getirelim. Umduğum gibi Macarlar, Sırplıları da kendilerine uydurarak Türklerin üzerine saldırırlarsa siz, birkaç yıl geniş nefes alabilirsiniz. Bu yıllar içinde ise çok şeyleri düşünülür, çok şeyler başarılır.”

      Vlad, bıyıklarını yiye yiye gene dolaşmaya koyuldu ve birden Yaksiç’in ellerine yapıştı.

      “Kendimi…” dedi. “Sana veriyorum. Beni artık sen kullanacaksın. Fakat benim bu güvenime karşı senin de bana candan bağlı olmanı isterim.”

      “Candan da yürekten de size bağlıyım ve size bir köle gibi hizmet edeceğim.”

      “Buna inanabilmek için birbirimize daha yakın olmalıyız.”

      “Ne gibi asaletmeap?”

      “İstanbul sarayında kardeşim Radol’ün aldığı yeri sen de benim sarayımda ve yüreğimde almalısın!”

***

      Kazıklı Voyvoda’nın birinci gözdesi olarak ortaya çıkan Demitriyos Yaksiç, yorulmak bilmez bir çalışma içinde İstanbul ve Budin saraylarıyla mektuplaşmaya girişti, her iki tarafa yalanlar savurdu, dalkavukluklar yaptı, birkaç ay -her bakımdan- dostu olan Vlad’ı şen yaşattı, Eflak topraklarını barış tadına erdirdi.

      Matyas Korven -karısının zoruyla- birtakım teşebbüslere girişmişti. Türklere karşı siyasal ve süel7 bir çember kurmak kuruntusuna kapılmıştı. Midilli’yi almak, Venediklilere sert bir ders vermek isteyen İstanbul sarayı, bir müddet Bükreş’te dönen entrikalara göz yumar gibi göründü, lakin Macarların Eflak ve Boğdan işlerine önem verdiklerini, gizliden gizliye hazırlıklara başladıklarını anlayınca bu hoş görüşlüğü birden bıraktı, Kazıklı Vovyoda işini öbür meseleden önce sona erdirmeyi düşünür oldu.

      Fatih, kendi gözdesi Radol’ü Eflak voyvodası yapmak istiyordu. Lakin bu dilek, bu sütü bozuk delikanlıyı memnun etmek düşüncesinden ziyade bir imparatorluk şeklini almaya başlayan Osmanlı Devleti’nin şimal sınırlarını genişletmek, sağlamlaştırmak kaygısına dayanıyordu. Bununla beraber o, hesaplı davranıyordu, adımlarını tartarak atıyordu. Çünkü Eflak işiyle uğraşırken Macarların, Venediklilerin, Bosnalıların, Karamanlıların hücumuna uğramak ihtimali vardı.

      Fatih bütün bu ihtimalleri göz önünde tutarak Eflak üzerine yürümek için en uygun günü bekliyordu. Lakin Kazıklı Voyvoda’yı da boş bırakmıyordu. Vidin Valisi Çakırcı Hamza’yı araya koyarak onu, gün geçtikçe artan bir sertlikle sıkıştırıyordu. Bir aralık, ordular yürütmeden şu işi başarabilmeyi sınamak istedi. Çakırcı Hamza’ya gizli bir emir gönderdi, iyi bir düzenle Voyvoda Vlad’ı yakalarsa çok memnun kalacağını bildirdi.

      Çakırcı Hamza, Fatih’in bir kat daha gözüne girmek için yaman bir hırsa kapıldı, yanında bulundurulan Yunus Bey’le baş başa verip bir plan kurdu, ilkbahar günlerinden birinde bir gezinti yapmayı, Eflak’la Bulgaristan arasında bir yere çıkılarak voyvodanın av bahanesiyle oraya çağırılması kararlaştırıldı. Vlad bu çağırışa uyup da gelirse yakalanacak, bir semerli beygire atılıp İstanbul’a yollanacaktı.

      Planı tasarlayan Yunus Bey’di. O, Türklerin konuklarına ihanet etmeyeceklerine, evlerinde veya çadırlarında bulunan bir adamın -düşman da olsa- canına kıymayacaklarına bütün dünyanın inanmasını göz önünde tutarak böyle bir düzen kurmayı faydalı bulmuştu. Çakırcı Hamza da fikrin kendinden doğmadığını düşünerek Yunus Bey’e “peki” demişti

      Lakin Yunus Bey’in İstanbul’daki kardeşine yazdığı bir mektupta “Kimseye söyleme, yakında Voyvoda Vlad’ı kafese koyacağız!” diye bu düşünülen düzeni bildirmesi üzerine iş, umulmayan bir yola girdi. Yunus Bey’in kardeşi henüz dinini bırakmamıştı. İstanbul’un yeni sahiplerine yan bakmaktan da vazgeçmemişti. Kardeşinin mektubunu alır almaz bir yolunu buldu, Bükreş’e haber uçurarak Vlad’ı kurulan düzene karşı uyanık bulunmaya zorladı.

      Bu adam, yaptığı casusluktan ne gibi hadiseler doğacağını tahmin edemiyordu. Yahut küçük bir çapta da olsa Türklerden hınç almak istiyordu. Fakat bu ülkü uğrunda kardeşine de ziyan geleceğini -şüphe yok ki- bilmiyordu. Eğer bunu bilse veya sezseydi şimdi anlatacağımız kanlı sahnenin yaratılmasına -uzaktan olsun- alet olmazdı.

      Evet, Yunus Bey’in gevezelik edip kardeşine o mektubu yazması, onun da miskin bir hınca kapılıp Bükreş’e haber yollaması üzerine tarihte çok seyrek görünen bir vahşi dram perdesi açıldı. Bu perdeyi kuranlar, dramı oynayanlar Voyvoda Vlad’la Demitriyos Yaksiç’tir.

      Onlar İstanbul’dan gönderilen jurnali alır almaz baş başa vermişler, Çakırcı Hamza Paşa’nın kurduğu düzene karşı yapacakları işi güzelce tasarlamışlardı. O sırada Macar Kralı Matyas Korven ve karısı Beatris pek yakında Türklerin üzerine hücum edeceklerini -inandırıcı bir dille- bildirmiş bulunuyorlardı. İstanbul’daki casuslar, Türklerin denizde ve Mora’da Cinevizliler’e, Venedikliler’e harp açmayı düşündüklerini yazıp duruyorlardı. Eflak’ta büyücek bir ordu, silah başında bulunuyordu.

      Ne Vlad ne Yaksiç, İstanbul’dan korkmaya yer göremiyorlardı. Hatta Macarların Sırplarla, Bosnalılarla, Arnavutlarla yaptıkları el ve dil birliğini canlı bir akış hâline koymak, Venediklileri de Türklere karşı harekete geçirmek için ilk adımı atmayı kendileri için bir borç tanıyorlardı. Eflak’tan İstanbul’a doğru atılacak bir tükürüğün Balkanlar’da bir tufan yaratacağına inanıyorlardı.

      İşte bu inanla yüreklerinde korkuya yer vermediler, korkunç bir plan çizdiler. Çakırcı Hamza Paşa’dan gelecek haberi beklemeye koyuldular. İstanbul’dan gelen jurnalin doğruluğunu gösteren bu haberin gelmesi çok gecikmedi ve bir gün Vidin valisinin mektubunu taşıyan bir ulak Bükreş sarayında boy gösterdi.

      Mektup, yazdığımız düzene uygun bir davet getiriyordu. Vlad, böyle bir çağırışın kendisi için büyük bir şeref olduğunu söyledi, hemen teşekkürlü bir cevap yazdı, ulağa da bol ikramlar yaptı, paralar ve kumaşlar verdi, sevindirerek geri yolladı.

      İki taraf ta artık sevinç içindeydi, Yunus Bey -voyvodanın cevabı gelir gelmez- İstanbul’a tatarlar8 çıkarmıştı, saraya müjdeler uçurmuştu. Onun inanışına ve yazışına göre Vlad, çantada keklik gibi bir şeydi. Bu kekliğin -kebap edilmek üzere- İstanbul’a yollanması bir gün işi oluyordu.

      Vlad’la Yaksiç de sevinçlerinden zil takıp oynuyorlardı. Bunların taşıdığı kanaate göre de Çakırcı Hamza Paşa ile yanındaki saray kâtibinin yakalanması, pınar başında su içmek kadar kolaydı, bu hadiseden bütün Balkanlar’ı ayaklandıracak sarsıntılar kopması da enikonu elle tutulacak kertede olgun bir hakikatti.

      İşte bu vaziyette Çakırcı Hamza Paşa, göz kamaştırıcı bir alayla Vidin’den çıktı, Tuna üzerinde yukarıya doğru bir gezi yaptıktan sonra geri döndü, Kalafat noktasında karşı yakaya geçti, çadır kurdu, avlanmaya başladı. Bükreş sarayıyla yaptıkları anlaşmaya bakılırsa Voyvoda Vlad da oraya gelecekti, kendisiyle birleşecekti.

      Bir gün, iki gün, hatta üç gün geçti. Vlad’dan bir haber çıkmadı, bir iz belirmedi. Çakırcı Hamza Paşa da sinirlenmeye başladı. Ne o ne Yunus

Скачать книгу


<p>7</p>

Süel: Askerî. (e.n.)

<p>8</p>

Tatar: Posta sürücüsü. (e.n.)