Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı. M. Turhan Tan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı - M. Turhan Tan страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı - M. Turhan Tan

Скачать книгу

dinliyor, fakat bir karşılık vermiyordu. Çünkü onun kara ve bulanık ruhunu çok iyi kavramıştı. Küçük bir kelimeden o ruhun kirli bir su gibi kabaracağını, dört yanına boğucu çamurlar püsküreceğini biliyordu.

      Vlad da onun hayran hayran kendini dinleyişinden haz alıyordu. Yalnız söylemek ve hiçbir şey dinlememek bu eli kanlı adamın âdeti idi. Bu âdete saygı göstermeyenleri, kim olursa olsun, parçalamak isterdi. Genç Macar’ın bu çirkin zevke gösterdiği uysallık son derece hoşuna gidiyordu. Başpapazın kazıklanması hakkındaki mülahazalarını söyledikten sonra gülmeyi bıraktı, ağırlaştı, tasalı görünür bir sesle başka bir bahse geçti:

      “Kimse, tek bir kimse, içimde dolaşan kurdu sezmiyor, sezemiyor. Gece gündüz yanımda bulunanlar, beynimde kıvranan yılanı görmüyor, göremiyor. Ben de bu görmezliğe kızıyorum, alabildiğine kan döküyorum. Yalnız kan, yalnız ateş o kurdu uyuşturuyor, o yılanı uyutuyor. Fakat bugün onlar gene ayakta. Döktüğüm kanlardan içime ferahlık gelmedi.”

      Sustu, dalgınlaştı, iri başını göğsüne dayayarak düşünceye daldı. Demitriyos bir günde bin beş yüz adamı ateşe atan, kazığa vuran, parçalatan bu duygusuz mahlukun elemlenmesine, aciz ve bitkin görünmesine için için şaşıyordu, olanca dikkatini gözüne toplayarak herifi süzüyordu.

      Pıhtı pıhtı kanla çevrili demir bir topuz gibi her gözde korku uyandıran bu iri kafa şimdi ölü bir kelle gibi cansız görünüyordu. Bu adamın, adı dillerde gezen Kazıklı Voyvoda olduğuna binbir tanık isterdi. O kadar silik, o kadar sönük duruyordu.

      Vlad, uzun zaman bu çökük durumda kaldı, sonra ağırlaşmış gibi görünen başını yavaş yavaş kaldırdı, inler gibi mırıldandı:

      “Türklerle bozuşacağız: İşte beni çileden çıkaran, deli yapan, kana bulayan dert!”

      Demitriyos’un kulakları, sese henüz alışan bir sıpa kulağı gibi oynadı, gözleri parladı ve kendini tutamayarak sordu:

      “Türklerle bozuşacak mısınız?”

      “Evet, üzülerek söylüyorum, evet. Kardeşim Radol, Osmanlı padişahının yanındadır, gözdedir. Hünkâr güzelliğinden bol bol haz aldığı bu sütü bozuk çocuğu benim yerime geçirmek istiyor. Bunu çoktan duydum. Fakat Macar Kralı Matvas Korven’le aramın iyi olmasından ötürü şimdiye kadar Türklerin saldırışına uğramadım. Şimdi Radol edepsizi sabırsızlanıyor, âşığını sıkıştırıyor, başıma bir çorap örüvermek istiyor!”

      Ve birden ayağa kalktı, sofrayı tekmeledi, sahanları devirdi, Yaksiç’in yakasına yapıştı, bağırmaya koyuldu:

      “Korkuyorum, Türklerden korkuyorum! Beni Kazıklı Voyvoda yapan işte bu korkudur. Deminden içimde kurt, kafamda yılan var, dedim. O kurt, o yılan hep Türk korkusudur. Gece uyuyamıyorum, gündüz geniş nefes alamıyorum. Gözümün önünde hep Türkler dolaşıyor. Bu hayaletlerden kurtulmak için kan döküyorum, insan kazıklatıyorum.”

      Delikanlıyı, cılız bir ağaç silker gibi hızlı hızlı salladı.

      “Bana yol göstereceksin, mutlaka bir yol göstereceksin! Türklerin ayakları altında kalmamaklığım için çare bulacaksın. Yoksa seni de yurttaşların gibi yakarım, hem kazıklattıktan sonra yakarım!”

      Demitriyos ne telaş ne ürküntü gösterdi, soğukkanlılığını kaybetmeden cevap verdi:

      “Her güçlüğün bir de kolay yanı vardır. Beni dinlerseniz Türk korkusunu da gidermenin mümkün olduğunu anlarsınız.”

      Vlad, delikanlının yakasını bıraktı, inanmazlıkla dolu gözlerini aça aça sordu:

      “Doğru mu söylüyorsun, beni bu yaman korkudan kurtaracağını umuyor musun?”

      “Ummasam açık söylerdim, elimden bir şey gelmez, derdim.”

      Voyvoda, Yaksiç’in yüzünü gözünü şapır şapır öptü, yanı başına oturdu, yalvardı:

      “Ne düşündüğünü söyle, uzun uzun söyle. Eğer benim de içime inan verirsen seni kendime dost edinirim.”

      Genç Macar, kısa bir düşünceden sonra fikirlerini anlatmaya girişti:

      “Türklerden korkmakta haklısınız. Çünkü Türk, yeryüzüne inmiş bir buluttur. Durmadan yürür ve durmadan yıldırım püskürür. Dağılmak bilmeyen bu bulutun önünde sağ kalmak imkânı yoktur. Sonra Türklerin size saldırış yapacakları da doğrudur. Çünkü dokuz on yıldan beri Fatih diye anılan Osmanlı padişahının kardeşiniz Radol’e gönül ve Eflak tahtı için de söz verdiğini biz Macarlar da biliyoruz. Fatih, gönlünün zorunu kırmayacağı gibi, sözünü de ayak altına alamaz. Demek ki buraya gelmek isteyecektir ve gelecektir!”4

      “O hâlde?..”

      “O hâlde yapılacak şey Eflak ormanlarına doğru yağacak yıldırım serper bulutu başka bir yola çevirmekten ibarettir.”

      “Bu yolu bulabilecek misin?”

      “Buldum bile: Macaristan!”

      “Türkleri Macarların üstüne mi saldırtacaksın?”

      “Evet, muhterem voyvoda. Hem de kolaylıkla!”

      “Bana olmaz işler konuşuyoruz gibi geliyor. Fakat düşün ki ben, en küçük şakayı kazıkla cezalandıran bir adamım.”

      Yaksiç, omuzlarını silkti.

      “Lütfen…” dedi. “Dinleyiniz. Fikirlerimi beğenmezseniz istediğinizi yapabilirsiniz?”

      “Söyle, fakat açık ve çabuk söyle delikanlı.”

      “Bizim kralımız Matyas Korven, düpedüz piç olan Jan Hunyad’ın oğludur.”

      “Biliyorum, eski kral Sigizmond, küçük Niyebolu’da Türk’ün gölgesinden korkup kaçarken Elizabet Morsine’yi bir köyde tanıdı, gebe etti, dokuz ay sonra Jan Hunyad çıktı. Fakat onun piçliğinden oğluna ne? İşte bugün Macar kralıdır!”5

      “Macar kralıdır amma tahtını Macarların yüreğinde kuramamıştır. Bizim tasasız yaşamamız için Aşağı Tuna’dan korkumuz olmamak lazımdır. Hâlbuki kralın gözü hep yukarıda, Viyana tarafında. Çünkü Habsburglar’dan korkuyor, onlara karşı tahtını korumak istiyor. Bu yanlış politika da bizi kızdırıyor ve bize onun bir piç oğlu olduğunu hatırlatıyor. Kralın ikici bir saçma işi de sarayına İtalyan şairler doldurması, Latinceyi ve Latinleri Macarcadan, Macarlardan üstün tutmasıdır. Biz buna da içerliyoruz.”

      Voyvoda bağırdı:

      “Ben de sana içerlemeye başladım! Benim işimi bir yana koydun, sözü Macarlara çevirdin!”

      “Bunları söylemezsem fikrimi iyi kavrayamazsınız. Türk bulutunu Macaristan’a nasıl çevireceğimi anlatabilmek için kralın durumunu göstermek gerektir.”

      “Buralarını

Скачать книгу


<p>4</p>

Kazıklı Voyvoda’nın kardeşi Radol’e Fatih’in gönül verdiğini söyleyen ve yazan Bizanslı iki tarihçidir. Kalkondilas’la Dukas’tır. Onların ortaya attıkları bu masal, gerçek bir hadise imiş gibi birçok Frenk tarihlerine geçmiştir. Kalkondilas, iftirasını sağlamlaştırmak için sahneler de uyduruyor. Onun anlatışına göre Fatih Sultan Mehmet, Radol’ün güzelliğine karşı çirkin bir heyecan duyarak delikanlıyı sıkıştırmak isteyince ilkin büyük bir mukavemet görmüş ve bu mukavemet Radol’ün kılıçla kendini korumaya kalkışması derecesinde sert olmuştur. Radol, gene Bizans tarihçilerinin dediğine bakılırsa namusunu ilk günlerde koruyabildiği hâlde sonra Eflak prensi olmak hırsıyla, Fatih’in dediğini yerine getirmiştir.

Bu, bir masal olmakla beraber Fatih Sultan Mehmet’in güzel erkeklere karşı çirkin sevgiler beslediği de doğrudur. (y.n.)

<p>5</p>

Jan Hunyad bir iki Osmanlı ordusunu bozduğu için bütün Avrupa’da “kilise kahramanı” diye alkışlanmıştı. Oğlu Matyas da o hatıralar yüzünden Macar kralı yapılmıştı. Hâlbuki bu temeli çürük propaganda kahramanı, bir piçti. Macar krallarından Sigizmond’un 1392’de Türklerin önünden kaçarken Elizabet Morsine adlı bir kızı gebe etmesinden doğmuştur. (y.n.)