Acı Gülüş. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Acı Gülüş - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 17

Жанр:
Серия:
Издательство:
Acı Gülüş - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

birbirini işediği sırada görebilir. Evet bunlar birbirinden müteferriktir, infereka, yenferiku, infirakan, inkisar da bunun gibidir. Arabi’yi unutmamak için laf arasında fiile rastladıkça böyle çekerim, çekerim… Çekerim de ölmem. Bilgili kimselerdenim. Fakat memlekette böylelerine rağbet yok… Kadro hariciyim, yani kâinatın geçim çerçevesinden dışarı atıldık. Geçim çerçevesi yanlış mı? Kusura bakmayınız mestim, mest… Ama softaların ayaklarına giydikleri siyah mestlerden değil, mest-i lâ-ya’kılım… Mest-i arifim… (Sırtındaki korkuluk kaçmak için debeleniyormuş gibi ona doğru) Dur ulan kıpırdama, salıvermem, dur… Efendilere evvela kendi bilgimi anlatayım da sonra seni takdim edeceğim. Vay canına sözün ucunu kaçırdık. Evet… Emsile okudum. Binaya çıktım, sonra tepetaklak yuvarlandım. ‘Bir şair-i ter-zebanım, felekzede-i zamanım.’ Bizim eski aruzun vezinleri. Şimdiki parmak hesabına gelemiyorum. Ortada ne şiir kaldı ne şuur. Sonra ‘Ger bana uymazsa eyyam, uyarım eyyama ben.’ dedim, çalıştım. Orta ve başparmaklarım vezne girmedi. Nihayet yedi parmak bir tutam usulünde nazımlar yaptım. Gazeteleri, kitapçıları dolaştım. Para veren yok. İstersen mecmualardan birine bedava gönder. Herif sana bir para vermedikten başka şiirin altına bir döşenir, alafranga ‘kritik’ yapar. Cehlini meydana kor, senden ziyade kepaze olur. Bunların nüshaları hamalların ciğer kebabı gibi beş paraya indi, alan yok. Ağırbaşlı mecmualar, ücreti kuruştan aşağı para ile öderler. Matbuat âlemimiz edep ve para kıtlığı ile bitiktir. Meyhanede şişesi altmış paraya rakı iç, sonra mısrası on paraya şiir söyle… Kurtarmaz. Sermayeden ziyan yok… Efendime söyleyeyim, edebiyat cemiyetlerinden birine girmek istedim. ‘İhtiyar alınmıyor.’ dediler. Saçları boyadım, bıyıkları kırptım. Nüfus kâğıdımı kazıtarak yirmi beşe indirdim, ‘Fecr-i şimalî subh-i kazibi’ cemiyetine usulü dairesinde imtihanım yapılarak kabul olunmam için bir istida verdim. İmlama baktılar, bozuk buldular. Her kelimenin söylenildiği gibi ayrık harflerle yazılacağını söylediler. Sembolizmden imtihana çektiler. Şöyle sual cevap başladı:

      ‘Kayışdağı deyince bundan ne anlarsın?’

      ‘Kayışdağı denince en evvel akla suyu gelir.’

      ‘Bahis sulandı. Fazla laftan çekinmek lazım. Bu, yalnız kendisine benzetilen şey söylenip de benzetileni bulmak gibi bir edebiyat muammasıdır. Kayışdağı adamdır, edebiyatçıların en büyüklerindendir.’

      Şaşırıp kaldım, acaba Çamlıca kimdir? Aydos, İcadiye, Yuşa tepeleri hangi yüksek şair ve edebiyatçılarımızı temsil ediyor? Elmadağı’na söversem kime sövmüş oluyorum?

      Estetiğe geçtik:

      ‘Mösyö Gogo’nun beden ifrazatı hakkındaki estetik bahsini okudun mu?’ ‘Tıbba çalışmadım.’

      ‘Gözyaşı vücudun ifraz ettiği bir su değil midir? Ağlama, estetik heyecanın en parlak bir tercümanıdır.’

      ‘Estetik olmayan beden ifrazatına ne buyurulacak?’

      Kızdılar. Sembolizmden, estetikten sıfır aldım. Yeni ölçüde yaptığım yedilik şiirleri gösterdim. Mezürü tamam fakat sözleri bayat buldular.

      Yine sual cevap başladı:

      ‘Yeni fiiller hakkındaki bilgin?’

      ‘Hiç yok.’

      ‘Demek sen edebiyat hareketi ile uyanmış değilsin? Bilmiyorsan öğren. Fiillerden lazım’ı kaldırdık, şimdi hepsi müteaddi’dir. Mesela yaşamak, eskiden lazımdı.’

      ‘Şimdi değil mi efendim?’

      ‘Değil…’

      ‘Evet pek zorlaştı… Hele edebiyat muhitinde…’

      ‘Eskiden, Bir hicran saati yahut bir haz ve sefa günü yaşadım. denemezdi, şimdi denir. Buna lüzum vardır. Lisan zenginlenmeli. Mesela, Ben bir mihnet gecesi uyudum. Ben bir dehşet sevdası öldüm. demek fesahate35 aykırı değildir.’

      ‘Evet… Biri denildikten sonra ötekiler niçin denilmesin? Bildiklerim genişliyor. Mersi…’

      ‘Arapça, Farisi, Türkçe fiillerin Fransızca conjugasion’larla36 yeni çekilişini görmedin mi?’

      ‘Asla… Neler işitiyorum efendim!’

      ‘Biz darabe’yi birinci conjugasion’a geçirdik.’

      ‘İsabet buyrulmuş. Lisan alafrangalaşacaksa bütün bütün olsun gitsin vesselam…’

      ‘Bu usulle şimdiki zamandan darabe’yi çek bakalım.’

      ‘Jü darabe, tü darabe, il darabe, nu darabon, vü darabe, il darab.’

      ‘Gözü açık bir adama benziyorsun. Çabuk kavradın. Bu hâlde takdir fiili hangi çekimdendir?’

      ‘İkinci…’

      ‘Bravo… Evet, finir gibi çekilir. Çek bakalım. Fakat zamirleri Türkçe kullan. Söylenişteki ağırlığı yok etmek için de radikal’e te’den sonra bir elif kat.’

      ‘İlal-i zammîyi37 hiç işitmemiştim. Peki hatırınız için bunu da yapalım.’

      “Ben takdi. Sen takdi. O takdi. Biz takdison. Siz takdise. Onlar takdis.’

      O akşam benim için meyhanede laf sermayesi çıktı. Ama bu saçmalardan canım da sıkılmaya başladı. O aralık cemiyetin kâtibi geldi. Reisten sordu:

      ‘Efendim, nazım şubesinde yalak kelimesine kafiye aranıyor.’

      Reis: ‘Bulamıyorlar mı?’ dedi ve parlak, kaymak, bardak, mızrak kafiyelerini saymaya başladı. Kâtip cevap verdi: ‘Bunları hep kullandık.’ Reis düşünürken artık dayanamadım. ‘Yalak’a bir kafiye de ben söyledim. Bunu da kullandınız mıydı? dedim.’ Beni kapı dışarı kovdular.

      Ben çıkarken arkamdan şöyle söyleniyorlardı, işittim:

      ‘Bu herif kırklık var. Nasıl olmuş da gebermemiş. Edebiyatımızı böylelerinin vücudundan temizlemeli. Bunlar Muallim Naci’nin Ateş-pare’siyle yanıp tutuşmuşlardır. Eski kelimeler mahzenine benzerler. Fikir sermayeleri olan rakıyı, bizim gibi Beyoğlu tarafında değil, İstanbul meyhanelerinde içerler. Bu herifler tamamıyla öldürülmedikçe dil, bayat edadan kurtulamaz. Ona karşı öldürücü bir makale yazılsın. Medeni bir ölümle öldürülsün.’

      Allah’ıma çok şükür, hâlâ ben ölmedim. Medeni ölümle kendileri cavlağı çektiler. Çok sürmedi, cemiyet dağıldı. Çünkü onlar benden daha açtı. İçlerinden kimi reji kolcusu oldu, kimi gümrük gözcüsü, kimi doktor, kimi avukat… Memleket akademisiz kaldı. Şimdi yeni bir akademya açılacakmış. Girmek için onu bekliyorum. Jön Türkler’den biriyle Samatya meyhanelerinde dost olmuştuk. İstibdat zamanında gizli gizli görüşür, dertleşirdik. Zamanın zulümleri bize rakı içmek vesilesi olurdu. Şimdi de içmek için bahane mi, dert mi yok? Fakat arkadaşım

Скачать книгу


<p>35</p>

Fesahat: Kurallı, etkileyici, heyecan verici, inandırıcı, sanatlı söz söyleme. (e.n.)

<p>36</p>

Conjugasion: Fiil çekimi. (e.n.)

<p>37</p>

İlal-i zammî: Arapçada elif, vav ve ye harf ve seslerinin fiil çekiminde söylenme kuralı. (e.n.)